Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Black Widow: Yıllarca Beklenen Bir İç Burukluğu

Black Widow: Yıllarca Beklenen Bir İç Burukluğu

Yazar: Sadık Dişli

Black Widow: Yıllarca Beklenen Bir İç Burukluğu

Marvel Sinematik Evreni’nin yeni çıkan diziler ile de beraber yirmi yedinci parçasını oluşturan Black Widow’un yönetmenlik koltuğunda Cate Shortland oturuyor. Filmin senaristliğini ise MCU’dan aşina olacağımız üzere ‘’WandaVision’’ dizisinin yazarı Jac Schaeffer üstleniyor. Filmin başrolü Scarlett Johansson’un yanında da evrene yeni katılan Florence Pugh, David Harbour, Rachel Weisz ve Ray Winstone’u görebiliyoruz.

Black Widow, MCU hayranlarının arasında yıllardır dedikodusu dönen, sonunda da dördüncü faz ile beraber geleceğini öğrendiğimiz uzunca bir bekleyiş idi, her zaman Black Widow’un MCU çerçevesinde ilk kadın süper-kahraman filmi olmasını beklemiştik. Filmin çıkış tarihinin Covid-19 pandemisine denk gelmesi ve yıllar süren o bekleyişin daha da uzamasıyla film adeta bir yılan hikâyesine dönüştü, haliyle de biz hayranların filme olan merakı katlanarak arttı. En sonunda da film, vizyona girişi ile de beraber Disney+’un ‘’Premier Access’’ kategorisinde aynı gün yayınlandı. Peki, Black Widow bu uzun süren bekleyişin ardından beklentilerimizi karşılayabildi mi? Yazının henüz başında olsak da heyecanım ile beraber şunu söyleyebilirim ki; Black Widow maalesef bu evrenin en zayıf parçalarından biri olmuş. Üstelik Scarlett Johannson ve canlandırdığı Natasha Romanoff’un son filmi olmasına rağmen.

Filmin başında Natasha’nın çocukluğunu görebiliyoruz; aslında bir gizli görevde olan sahte anne ve babasını ayrıca kan bağı olmayan kardeşi Yelena’yı görüyoruz. Natasha ve Yelena’nın Red Room’a götürülmesi ile de beraber MCU tarihinin Infinity War’dan sonra belki de en güçlü ve cesur açılışını görüyoruz. Sıcak bir aile ortamını izleyiciye aktarabildikten sonra filmin başlık açılışı ile de beraber Black Widow’a olan umudumuz artıyor… Gelişme kısmına gelmeden önce.

2011’de Iron Man 2 ile beraber Marvel Sinematik Evreni’ne giriş yapan ve o süreden beridir biz izleyiciler ile ekranlarda buluşan Natasha Romanoff filmin giriş kısmından sonra tıpkı diğer karakterler gibi kendi filminde adeta silik bir role bürünüyor. Natasha’ya yakışan bir veda filmi izlemek yerine adeta tuzu atılmamış tatsız bir yemek yemiş gibi hisettiriyor Black Widow. Bu sorunda; görkemli ve ürpertici hissettiren giriş kısmından sonra hikayeye nasıl giriş yapacağını bilemeyen ve olayları aceleye getiren, düzgün bir olay örgüsü oluşturmakta ve karakterlere değinmekte büyük problemler yaşayan filmin senaristi Jac Schaeffer üstü çizilecek ilk isimlerden biri gibi duruyor. Filmden önce Natasha’nın yıllarca cinsiyetçi bir rolde çıkarılacağını ve karakterin özüne ineceğimizin açıklamalarını yapımcı Victoria Alonso’dan duymuş olsak da, film bu vaadi de yerine getirmekte oldukça güçlük çekiyor.

Filmde Natasha’nın geçmişte yarımkalan işi Dreykov’u ve Red Room’u yok etmekteki amacının izleyiciye geçememesi, MCU hayranı olmayan bir izleyicinin filmden çıktıktan sonra filmdeki karakterleri yaklaşık yarım saat sonra hafızasından silecek kadar yüzeysel bir anlatım tarzının benimsenmesi de yönetmen Cate Shortland’in ciddi olarak üzerinde durması gereken bir konu olarak duruyor. Filmin adeta festival gösterimlerindeki farklı yönetmenlerin bir araya gelerek ortaya çıkardığı kopuk bir çalışma gibi hissettirmesi izleyicinin filmle bağ kurmasını oldukça zorlaştııyor. Üstelik Marvel Sinematik Evreni’nde bu kadar fazla yapıma tanıklık etmişken Black Widow’ın yapmaya çalıştığı kısımlarda başarısız olması gerçekten üzücü bir durum.

Filmden önce özellikle MCU hayranlarının bu yapımdan oldukça fazla beklentileri vardı. Russo kardeşlerin ikinci fazda Marvel’ın yeni çağını başlatan ve kendilerinin Endgame’e kadar yolunu açan ‘’Captain America: The Winter Soldier’’ filmine benzer bir ajanlık tonunu yakalayabilmesi, Rus tarafı bulunan Natasha’nın geçmişiyle yüzleşerek bir Soğuk Savaş esintileri izleyebilmemiz, geçmişine bağlı olarak diğer Widow’lara değinebilmemiz… Bu film izleyiciye onların beklemediği hiçbir şeyi katamadığı gibi kendine yöneltilen beklentileri de karşılamakta bir hayli güçlük çekiyor. Özellikle son zamanlarda daha da iyi fark edilebileceği gibi çizgi-roman uyarlaması olan bir yapımın daha güçlü ve etkili olabilmesi için kesinlikle güçlü bir villain’a ihtiyacı var. Black Widow, kendi pazarlamasında tanıttığı ‘’Taskmaster’’ karakterini filmin Alexander Pierce esintileri sunan asıl kötüsü Dreykov’un kızı yaparak hikayesini dallandıramıyor ve aksiyon sahneleriyle de tatmin etmeyen bir kötü portresi çiziyor. Dreykov ise Red Room’u yöneten bir güçlü portre çizmeye çalışıyor ama fazla olmayan ekran süresi, silik diyalogları ile unutulmaya mahkûm bir görüntü çiziyor. Yıllar boyu biz izleyiciler Natasha ve Clint Barton’un Budapeşte’de yaşadığı maceraları merak etmiş, buna yönelik bir projenin gelmesini istemiştik. Filmin motivasyonu Budapeşte’de yaşanan yarım kalmış işi içeriyor, Natasha’nın Dreykov’u onun içinde bulunduğu binayı patlatmaya çalışırken bunu başardığını sanıp aslında onun kızı Antonio’yu ağır yaraladığını öğreniyoruz. Haliyle yıllardır beklediğimiz bu öykü de bizleri tatmin etmekten çok uzakta bir yerde konumlanıyor.

Filmin çıkışından sonraki haberlerde de görebileceğimiz üzere Marvel Studios ile birden fazla film ile anlaşmaya varan David Harbour ve Rachel Weisz’da bu filmi kurtarmaya yetmiyor. Geçmişte kalan bir aile portresini Harbour’un canlandırdığı Red Guardian ve Melina ile çizmeye çalışan Schaeffer bu konuda da başarıya ulaşamamış görünüyor. MCU filmlerinde artık aşina olacağımız gibi izleyiciyi filmde tutacak mizah dozajı bu filmde Harbour ile işlenmeye çalışılmış olsa da maalesef bu konuda da başarıya ulaşamamış gözüküyor. Filmin parlayan tek kısmı ise evrene yeni katılan Florence Pugh’un canlandırdığı Yelena olmuş. Yelena, Pugh’un başarılı oyunculuğu ile insani duygusal ve eğlenceli yönünü izleyiciye sunmayı başarabiliyor ve onu göreceğimiz diğer MCU projelerinde de kendinden merak ettirmeyi başarabiliyor. Florence Pugh’u MCU’nun geleceğinde görebilecek olmak büyük bir mutluluk. Black Widow’un en azından aksiyon anlamında bizleri tatmin etmesini beklemiş olsak da, film gözlere oldukça yorucu gelen ve hatalarıyla dikkati çeken özensiz CGI’ı ile üzüyor lakin Yelena’nın bulunduğu kısım ile en azından bir nebze keyiflendirebiliyor. Filmin görsel efektlerinin bu kadar kötü gözükmesi de kesinlikle üzerine ayrı bir parantez açılması gereken bir problem.

Toparlamak gerekirse, her ne kadar Marvel Sinematik Evreni’ni yıllarda beri takip etsek ve ona şahit olabildiğimiz için mutlu ve şanslı hissetsek de, Black Widow bu mutluluğun oldukça uzağında kalıyor. Yönetmenlik ve senaristlikte büyük sıkıntılar yaşayan bu film bizlere profesyonel bir yapım izlemek yerine amatör bir uğraşı görmek gibi hissettiriyor, yıllardan beri aşina olduğumuz Natasha’ya bu kadar silik bir veda etmek bizleri kötü hissettiriyor. En azından filmin after credit kısmında Yelena’nın evreni kurtarmak için kendini feda eden Natasha’ya vedası bizleri bir miktar tatmin edebilecekken “The Falcon and the Winter Soldier” dizisinden aşina olduğumuz; Julia Louis-Dreyfus’un canlandırdığı Valentine karakteri bu atmosferi bozuyor. Marvel Stuidos başkanı Kevin Feige ise, Black Widow’un ertelenmesine dair konuştuğunda, The Falcon and the Winter Soldier dizisinden bir sürpriz göreceğimizi ifade etmişti, en azından Valentine’ın önderliğinde bir Thunderbolts havası esen bir grup görmek bizi geleceğe dair meraklandırıyor. Yelena’nın Natasha’nın ölümünden Hawkeye’ı sorumlu bilmesi de Hawkeye dizisine dair bir heyecan oluşturuyor. Ama bu merak unsurları da maalesef yıllardır beklediğimiz bu filmi kurtarmaya yetmiyor.

Black Widow: Yıllarca Beklenen Bir İç Burukluğu

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...