Ballad of a Small Player: Gösterişe Oynarken Boşlukta Süzülüyor
All Quiet on the Western Front (2022) ve Conclave (2024) gibi Oscar ödüllü hit filmleriyle tanıdığımız Edward Berger’ın yeni filminde, çok sevdiğim oyunculardan Colin Farrell’ın başrolde olduğunu gördüğümde, filmin Netflix kataloğuna ekleneceği tarih için gün saymaya başlamıştım. Yönetmenin aynı isimli romandan uyarladığı yeni filmi Ballad of a Small Player, 29 Ekim Salı gününden itibaren platform izleyicileriyle buluşmayı bekliyor!
Filmde Farrell’ı, kendini yetenekli bir kumarbaz, “Lord Doyle” olarak tanıtarak sosyal bağlantılarını sağlamlaştırmaya çalışan bir sahtekâr rolünde izliyoruz. Çin’in Makao isimli özel idari bölgesindeki ışıl ışıl, görkemli ve popüler kumarhanelerde gitgide katlanan borçlarını kapatmak ve büyük bir vurgun yapma hedefiyle oldukça yoğun bir çaba ve vakit harcıyor bu adam. İzlediğimiz olayların perde arkasında ise aslında tüm bu sahte gösterişten bıkmış, ancak bunu kabullenmeye henüz pek de hazır olmayan biri var seyircinin karşısında.

Ballad of a Small Player: Gösterişe Oynarken Boşlukta Süzülüyor
Örneğin şampanyadan ve purodan nefret ettiğini söylerken, tek başına kaldığında bile bunları sipariş etmeden duramayan biri Lord Doyle. Kafasına koyduğu gibi “son bir kez” kazandıktan sonra kumar oynamanın bile ilgisini çekmeyeceğini hissediyoruz, ancak bu hedefine ulaşmaktaki takıntısı filmin final sahnelerine kadar seyirciyle kalıyor.
Aslında Lord Doyle, içine sızmakta ısrarcı olduğu bu dünyaya ne kadar aykırı ve yabancı olduğunun gayet farkında. Hatta bu durum, bölgeye dışarıdan gelen oyuncuların “gwai lo”, yani yabancı bir hayalet olarak adlandırılmasıyla biraz göze de sokuluyor. Lord Doyle’un bu abartılı “son bir kez kazanma” hedefine ulaşıp ulaşamadığını ise filmi henüz izlememiş olabilecek Ekranom okurlarıyla paylaşmamayı tercih ediyorum.

Ballad of a Small Player: Gösterişe Oynarken Boşlukta Süzülüyor
Yan karakterler Cynthia “Betty” Blithe (Tilda Swinton) ve Dao Ming (Fala Chen), hikâyenin boyut kazanmasına bir noktada yardımcı olsalar da her ikisi de bu tanıdık olay örgüsünün klişe rollerini yerine getirmek dışında pek bir işlev kazandıramıyorlar anlatıya. Kendisini ilk başta Betty olarak tanıtan Cynthia’nın, daha sonra Doyle’un alacaklıları tarafından gönderilmiş özel bir dedektif olduğunu öğreniyoruz; Dao Ming ise bir bağımlıyı azmettirme amacı taşıyan şirin mi şirin bir kumarhane çalışanı.
Tematik olarak aşırı tahmin edilebilir işlevleri olan bu iki karakterin de ana karakterin varoluşsal çıkmazına geçici birer süs gibi iliştirilmiş oldukları ne yazık ki bir gerçek. Bunun yanında bir de Tilda Swinton’ın Cynthia performansında biraz abartıya kaçtığını ve karaktere gereksiz derecede karikatürize bir yorum getirdiğini düşünüyorum.

Ballad of a Small Player: Gösterişe Oynarken Boşlukta Süzülüyor
Senaryonun bir süre sonra farklı kapılar açmayacağı, hatta açtıklarının arkasında da keşfedilecek pek bir şey bulunmadığı filmin erken sahnelerinden itibaren hissediliyor. Böyle olunca da filmi yalnızca görselliği kurtarıyor diyebilirim. Ama gerçekten de kurtarıyor! Görüntü yönetmeni James Friend’in yarattığı neon-noir atmosferin ne kadar büyüleyici olduğu tartışmaya kapalı bir gerçek; ancak bu görsellik senaryoyla ortak bir paydada buluşamadığından ortaya resmen “over-directed” bir film çıkıyor. Yani filmin görselliği seyircinin estetik algısına bas bas bağırırken, anlatı ve karakterlerin tek boyutlu, yüzeysel oluşu sebebiyle senaryo arka planda cılız bir fısıltı olarak kalıyor.
Filmin en göz alıcı karakteri de Makao, yani filmin çekildiği neon ışıltılı lokasyonun kendisi olarak kalırken Colin Farrell, pek de ilgi çekici olmayan bu karaktere hayat verirken bile günümüzde yaşayan en yetenekli oyunculardan biri olduğunu seyirciye bir kez daha hatırlatıyor. Karakterin içe kapanık ve duygusal olarak ketum doğasını karizmatik ve kendine özgü melankolik performansıyla dengeleyen Farrell’ın yerinde başka bir oyuncunun olduğunu düşününce, filmin izlenebilir olup olmayacağından pek emin olamıyorum.
Toparlamak gerekirse Ballad of a Small Player, görsel atmosferinin büyüleyiciliğini ve Volker Bertelmann’ın son derece etkileyici bestelerini arkasına alarak seyirciyi kendinden tamamen koparmamayı başarıyor. Yalnız, anlatıdaki yüzeysellik ve karakter gelişimindeki başarısızlık nedeniyle sinematik anlamda tatmin edici bir bütünlük oluşturamıyor. Yakın geçmişteki ödüllü yapımlarıyla inşa ettiği güven düşünülünce Edward Berger isminin oluşturduğu beklentinin karşılanamaması seyirciyi biraz üzüyor. Her şeye rağmen, özellikle yapım tarafındaki beklentiler minimum düzeyde tutularak izlenirse keyifli bir film olmayacağını düşünmüyorum.
Sonraki yazılarda görüşmek üzere!