Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri 22. Filmekimi İzlenimleri #3: May December – The Animal Kingdom

22. Filmekimi İzlenimleri #3: May December – The Animal Kingdom

Yazar: Esra Ocak

22. Filmekimi İzlenimleri #3: May December – The Animal Kingdom

May December

Todd Field’in yönettiği ve kadrosu Natalie Portman, Julianne Moore ve Charles Melton gibi aşina olduğumuz yüzlerden oluşan May December üzerine bir eser üretirken dikkat gerektiren, izleyicilerin bir kısmını da en baştan huzursuz edebilecek bir konuya sahip. Moore’un canlandırdığı Gracie karakterinin 36 yaşında iken 13 yaşında olan Joe (Melton) ile yaşadığı ilişki üzerine hapse girmesi ancak ikilinin Joe reşit olduktan sonra ilişkilerini devam ettirmeleri ve 24 yıldık beraberlikleri, skandal başlangıçları ile halkın ilgisini çekmeyi hiç bırakmıyor, Portman’ın canlandırdığı Elizabeth isimli bir Hollywood aktrisi ise çiftin ilişkisini anlatan bir filmde Gracie rolünü üstleneceği için ikilinin hayatlarını ve ailelerini gözlemlemek amacıyla hayatlarına dahil oluyor.

Film cinsel taciz, rıza inşası, manipülasyon gibi temaların üzerine inşa edilmiş olsa da izleyiciyi üzen ya da boğan bir şekilde yapmıyor bunu, ki bu filmi klasik bir dram olmaktan çıkarıyor. Gracie’nin her mimiğini, her hareketini taklit etmeye çalıştığını gördüğümüz Elizabeth karakterinin filmine hazırlanma süreci, bu ilişkiyi daha yakından anlamak için görüştüğü herkesle olan diyalogları aslında filmde ve gerçekte de şahit olduğumuz hikayelerin, tanıdığımız insanların aslında ne kadar izole, anlık ve yüzeysel kararlarla şekilde geliştiğini vurguluyor. 13 yaşında bir çocuğun kendini ilişkisinde kontrole sahip olduğuna inandırabilmesi ve bununla 25 yıl yaşaması, bir aile kurması, psikolojik sorunları olduğunu bildiğimiz ve kendisinin de istismar geçmişi olduğundan şüphelendiğimiz Gracie’nin kendi kafasında yaptığı her şeyi hak görüp filmde de bunun yansıtılmasını istemesi filmin en çarpıcı yönlerinden. Ancak bu dinamiği ekrana taşımayı amaçlayan Elizabeth’in bu süreçte kapıldığı ve onu Joe ile seks yapmaya iten fikir ve duygular izlediğimiz hikayeyi daha vurucu yapıyor. Elizabeth’in çiftin basıldığı depoya girip kendisini 24 yıl önce 13 yaşındaki Joe ile seks yapan Gracie olarak hayal etmesi, ve bu fikirden zevk almasını izlerken aslında kurgunun, izole zihin ve hayatlarımızın bizi gerçeklikten ne kadar uzaklaştırdığını, his ve inançlarımızın ne kadarının doğal olduğunu düşünürken buluyoruz kendimizi. 13 yaşında kendini aşık olduğuna inandırıp bunun üzerine hayatını kuran, kendisi fanuslarda kelebekler yetiştirip doğaya salan ancak kendi zihninden, manipüle edilerek inandığı şeylerden kendini kurtaramayan Joe’nun durumu ekstrem bir örnek olsa da farklı derecelerde ve durumlarda çoğumuz zihnimizde bir fanusta tıkılı kalabiliyoruz.

Field’ın deneyimli oyuncular, harika kostüm ve müzik seçimleri ve görüntüler ile izlemesi keyifli ve akıcı bir film yarattığı kesin, ancak kadın baş rolleri kadar Joe rolündeki Charles Melton da takdiri hak ediyor. Moore zaten aşina olduğumuz nevrotik kadın rolünde parlarken Portman özellikle Gracie olmayı prova ettiği sahnelerde sizi huzursuz ediyor, sahtelik ve kurgunun bazen rahatsız edici olabileceğini başarılı bir şekilde izleyiciye geçiriyor. Belki de filmin en zor karakteri ise Joe, travmasını kabul dahi edemeyip hayatının kontrolünü ele alamayan bu kurbanı başarıyla canlandırmış Melton, kendisinin gelecek projeleri konusunda merak uyandıran bir oyunculuk sergiliyor.

The Animal Kingdom

Cannes’da Un Certain Regard kısmının açılış filmi olarak galasını yapan The Animal Kingdom, konusunu okuyup bilim kurgu ağırlıklı olduğunu düşünmüş olabileceğiniz, ancak dram ve sosyal eleştiri üzerine temellenmiş yapım. Thomas Cailley’in yönettiği ve başrollerinde Romain Duris, Paul Kircher, Adèle Exarchopoulos ve Tom Mercier’in olduğu film yakın gelecekte insanların mutasyonlar ile havyanlara dönüşmeye başladığı bir evrende geçiyor. Duris’in canlandırdığı François ve oğlu Émile’in (Kircher) annesinin mutasyonla dönüşmeye başlaması ve Émile’e saldırıp zarar vermesinin ardından devletin yönettiği merkeze alınmasıyla hayatları değişir. Émile annesini ölü saysa da François bu süreçte karısının hala aynı insan olduğundan ve onlarla kalmasını istediğinden elinden geleni yapar ve ikili annenin nakledildiği merkezin yeni yerine taşınır.

Filmde mutasyonların aşırı yaygın olduğu ve bazı ülkelerde merkezler kurmak yerine beraber yaşamak için uyum çalışmalarının yürütüldüğünü öğrenmemiz, François’in genel olarak sistem ve toplum eleştirisi üzerine verdiği demeçler ile film aslında günümüze alegorik bir yaklaşım sunmayı amaçladığını açık ediyor. Ayrımcılık ve ırkçılık tartışmalarının yoğun yaşandığı Fransa’da bu filmi yaparken Cailley bir noktada mutasyonları hem modern dünyada doğayla olan uyumsuzluğumuza, hem de insanların kendi içinde yaşadığı tüm sıkıntıların temelindeki kimlik endişesine simge olarak atıyor.

Bu ideolojik kaygısına rağmen film didaktik bir ton takınmıyor, Émile’in kendi yaşamaya başladığı mutasyon ve dönüşüm sürecinde geçirdikleri ile değişen fikirleri ile kendi tarafını doğal bir şekilde inşa ediyor. Bunun yanında baba oğul arasıı ve Émile’in okulda edindiği arkadaşları ile olan dinamikleri diyaloglar ve oyunculuklar ile olabildiğince doğal ve keyif verici. Duygulandıran, güldüren ya da üzen ve karakterlerin gerçekliğini inşa eden anlara sıklıkla yer verilmiş.

Bu doğallığı tüm oyuncuların başarılı performansı beslerken özellikle 21 yaşındaki Paul Kircher’ın beklentilerin ötesinde bir iş çıkardığını da eklemek gerek. Duygusal ağırlığı olan sahnelerde Duris ile iyi bir iş çıkarıyorlar ve Émile karakteri ekranda kendisi için üzüldüğünüz, korumak istediğiniz, düşüncelerini anladığınız gerçek bir insan haline geliyor.

Bilim kurgu filmi olma ya da efekt ve görsel öğelerle bize bir gelecek atmosferi sunma kaygısı olmasa da filmde özellikle hayvana dönüşen insanların yaşadığı mutasyonlar, değişen vücutlar başarıyla aktarılıyor. Bu olasılığın tuhaflığı hibrit yaratıkların hala insanlıklarını gördüğümüz ancak değişimin alışık olmamaktan gelen o rahatsızlık hissi makyaj, kostüm ve efektler ile ince ince dokunmuş.

Genç bir yeteneğe şans vermek, yalnız ilginç bulabileceğiniz mutasyon ve dönüşüm fikrinin görselleştiğine şahit olmak için şans verebileceğiniz bir yapım The Animal Kingdom ama bahsettiğim gibi bundan fazlasını da kesinlikle sunuyor.

22. Filmekimi İzlenimleri #3: May December – The Animal Kingdom

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...