Your Honor: Çocuğu İçin Kendi Hayatını Hiçe Sayan Bir Baba (Bölüm 4-5-6 İncelemesi)
İnişli çıkışlı bir başlangıç yapan dizinin devamını merakla bekliyordum. Ya dananın kuyruğu kopacaktı ya da kopacağı yerde bir dönüm noktası yaşanacaktı. Neyse ki ikincisi oldu, merakımın iyice arttığı bölümlerin genel olarak olumlu incelemesiyle karşınızdayım. Daha önce ilk üç bölümü incelediğim yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Bugün 4, 5 ve 6. bölümleri inceledim, ayrıca aldığım sitemli geri dönüşler üzerine yazının spoiler içerdiğini belirtme gereği duyuyorum.
Artan gerilim, olayların karmaya dönüşmesi, başrolümüzün her tehlikeyi bir şekilde atlatması bizi iyice olayların içine çekiyor ve Bryan Cranston’un gerçekçi oyunculuğu bir kere daha kendine hayran bırakıyor. İzlerken Desiato karakterini Breaking Bad’in Walter White’ına benzetmekten alıkoyamıyorum kendimi. Kurnazca olayların üstesinden geliyor. Psikolojisi dokunsak yıkılacak kadar çökmüşken önüne çıkan zorluklar karşısında taş duvar kadar güçlü. Oğlu uğruna adaleti ve etiği çiğneyen bir baba, oğlunun suçunu saklama uğruna masum insanların ölmesini kabul edecek kadar kaybediyor kendini. Oğlunun yerine suçlanan Kofi Jones’un mahkemesini seyrediyor, Jones’un öldüğünü ailesine haber vermeye bile gidiyor hatta.
Desiato, masum insanların bu olaydan etkilenmesini istemeyecek kadar vicdanlı biri aslında ancak engellemeye çalışsa da yaşananların önüne geçemiyor. Mesleğindeki deneyimleri sayesinde suçu profesyonelce saklayabiliyor ve bunu tek başına yapıyor. Duygusal oğlu Adam işlediği suçu gizli tutmaya çalışarak babasına yardımcı olmak yerine izlerken bizi bile sinirlendiren ve çıldırtan tehlikelere atılıyor. Desiato kendi kariyerini, hayatını hiçe sayarak oğlu Adam’ın hayatını kurtarmayı ve ona güzel bir gelecek sunmayı isterken diğer yandan belediye başkanı olmak isteyen arkadaşını suçuna ortak ediyor. Kofi Jones’un avukatıyla yaşadığı ilişki olayların daha da sarpa sarmasına neden oluyor ve Desiato için çember iyice daralıyor.
Yeni oyuncuların giriş yaptığı ve yan karakterlerin ön plana çıktığı bu bölümlerde de başarılı oyunculuk performansları izlemeye devam ediyoruz. Senatör anneannenin şefkatli tavırları dizinin gerilimli akışına farklı bir hava katarken, ölmüş kızının eşi Desiato’ya olan suçlayıcı yaklaşımları işleri zorlaştırıyor. Kazaya dair ipuçları ortaya çıkıyor çıkmasına ama bu noktada beni rahatsız eden bir kısım var; saklamaya çalıştıkları kaza delilleri çok çabuk gün yüzüne çıkıyor, gerilerek izlediğimiz olayların bu kadar kolay sonuçlanması ve hızlı gelişmesi kurguyu basitleştiriyor bence. Mesela köpeğin kaçırdığı kanlı gömleğin herkesin orada olduğu bir anda hiç de sürpriz olmayan bir şekilde ortaya çıkması veya Desiato’nun şantajcısını kolayca ikna etmesi hayal kırıklığına uğrattı beni. Veya Baxter ailesinin petroldeki kamera kayıtlarının kimin tarafından silindiği bilgisine şıp diye ulaşması, yargıcın suçu örtmeye çalışırken takip edildiğini anlamaması… Kurgudaki bu zayıflıklar benim heyecanımı fazlasıyla olumsuz etkiliyor izlerken. Adeta Bryan Cranston’ın oyunculuğuna ve Desiato karakterinin zekiliğine ve kurnazlığına hakaret gibi bir çelişki oluşturuyor bence…
Baxterlar demişken bir yandan da Desiato’nun kontrolünden çıkan olaylardan bahsedeyim. Siyahi Kofi Jones ve ailesinin öldürülmesi üzerine bizler Baxterlar ile siyahi çete arasında bir savaş çıkmasını beklerken Baxterlar kazanın büyük gerçeğini; Jones’in iftiraya kurban gittiğini öğreniyorlar. Kofi’nin ailesinden hayatta kalan tek kişi, acı ve intikam duyan küçük kardeşinin hali içimizi dağlarken küçük çocuk abisinin çetesinin içinde buluyor kendini. Dizinin en beğendiğim kısımlarından biri siyahi çete oldu; mafya hayatı, Amerika’nın gerçekleri ve toplumsal sorunları çok güzel yansıtıldı bence. “Özgürlükler Ülkesi” göndermeleri çok yerinde ve başarılıydı. Desiato’nun gelecek bölümlerde boğazına kadar belaya batacağının kokusunu alıyoruz. Baxter ailesinin hiddetli intikam arzusu yetmezmiş gibi, Jones ve ailesinin suçsuz yere öldürülmesine sebep olduğu için siyahî çetenin nefreti de bekliyor Desiato’yu.
Baxterların aile içinde yaşadığı gerginliklerin de ardı arkası kesilmiyor; kızlarının tanrıdan uzaklaşması ve hapisten yeni çıkan oğullarının uyuşturucuya bulaşması aileyi zor günler beklediğine işaret ediyor. Bu arada söylemeden geçmeyeyim kızları Fia Baxter’ın Adam’la tanışması, flörtü ve diyalogları fazla sıradan ve iğreti bence. Suçlunun, ölümüne sebep olduğu kişinin bir yakınıyla yakınlaşması, ölen kişiyle olan anılarını dinlemesi ve bu şekilde suçluluk duygusunun artması hemen hemen her suç hikâyesinde yer bulan bir olay. Genç oyuncuların oyunculuk performansları iyi olmasına rağmen bu klişeyi yenemiyor maalesef.
İlk bölümlerin incelemesinde belirttiğim başarılı görüntü yönetimi bu bölümlerde de devam ediyor. Dizinin yönetmeni ve senaristi Peter Moffat’ın yakın plan çekimleri karakterlerin hislerini anlamamıza yardımcı oluyor. Soluk görüntü efekti ve gerilim müzikleri olayların kasvetini artırıyor. Desiato’nun yaşadığı tedirginlik ve psikolojiyi bizler de fazlasıyla hissediyoruz bu sayede. Saygın yargıcın Baxterlar tarafından yakalanmasıyla sonlanan bölümü kurtulup kurtulamayacağı merakıyla noktalıyoruz. 10 bölümlük dizinin son 4 bölümünün incelemesinde, finalinde görüşmek üzere (:
Your Honor: Çocuğu İçin Kendi Hayatını Hiçe Sayan Bir Baba (Bölüm 4-5-6 İncelemesi)
Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.