Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri What If…? Bölüm 4: Kalbini Kaybeden Doctor Strange

What If…? Bölüm 4: Kalbini Kaybeden Doctor Strange

Yazar: Ahsen Aktaş

What If…? Bölüm 4: Kalbini Kaybeden Doctor Strange

Marvel ve Disney+ ortaklığının animasyon serisi olan What If…? Marvel Evreni’ndeki karakterlerin farklı versiyonlarının farklı hikayelerine yer veriyor.

İlk bölümde Peggy Carter’ın Steve Rogers yerine serumu almasıyla Captain Carter oluşunu, ikinci bölümde Yondu’nun Ravager’ının Peter Quill yerine T’Challa’yı kaçırmasıyla T’Challa’nın Star Lord oluşunu izleten orta seviyede ilerleyen dizi üçüncü bölümle potansiyelini bize geçirebiliyor. Keyifli sayılabilecek fakat hayranlara çok farklı hikayeler sunmayan iki bölümden sonra üçüncü bölümde Avengers Girişimi’nin henüz başlamadan bitişini izliyoruz. Nick Fury ve Black Widow odaklı ilerleyen bölüme katılan diğer Avengers üyeleri ile gizemli bir cinayet soruşturmasının içinde buluyoruz kendimizi. Bölüm sonundan başına kadar gizemini korumasıyla kurgu konusunda sıkıntı çekmeyen bölüm, bölüm sonu twistiyle de sizi tatmin halde bırakıyor. Yazının konusu bu bölüm olmamasına karşın eklemeden geçmemek istedim çünkü üçüncü bölüm bu bölümün kalite konusunda fragmanını veriyor adeta.

Asıl bölüme geçecek olursak Doctor Strange’in farklı yüzünü gördüğümüz bu bölüm 2016 yapımı solo filmin anlatısından çok da fazla ayrılmadan konuyu temelde aynı tutarak sunuluyor. Araba kazasında ellerini kaybedip mistik sanatlara yönelen Strange yerine bu kazada yanında Christine Palmer da bulunuyor. The Watcher’ın anlatıcılığında ilerleyen bölüm bu sefer bize “Doctor Strange elleri yerine kalbini kaybetseydi ne olurdu?”yu sorduruyor ve izletiyor.

Kazada Christine’i kaybeden Stephen Strange onu geri getirmek için mistik sanatlara yönelir. Ellerinin kontrolünü hiç kaybetmemiş oluşu şu an MCU’da izlediğimiz Doctor Strange’e oranla onu daha güçlü kılar. The Ancient One’ın ölümüyle Sorcerer Supreme olan Strange bu noktaya kadar solo filmine benzer kurguyla ilerliyor. Araba kazasının ikinci yılında tek başına, üzgün bir şekilde otururken gördüğümüz Strange’in elinde The Eye of Agamotto’yu görürüz. Wong’un yanına gelmesiyle düşüncelerinden biraz uzaklaşan Strange’in aklında tek bir şey vardır: geçmişe dönüp Christine’in ölümüne sebep olan kazayı önlemek.

Kazaya sebep olan her şeyi önlemeye çalışan Strange ilk seferinde başarısız olur ve tekrar denemeye devam eder: sollama yapmamak, başka yolu kullanmak, ödül törenine gitmek yerine pizza yemeye gitmek, Christine’i ekip bir barda oturmak… Fakat bunların hiçbiri Christine’in ölümünü engellemez. Christine’in ölümü Strange’in hayatı için Mutlak Nokta olacaktır ki mistik sanatlara yönelsin ve Dormammu’yu yenebilsin. Son denemesinde tekrar başarısız olan Strange’in yanına bu sefer The Ancient One gelir ve ona durumu açıklar fakat bencil sebeplerle bunu yapan Strange, Christine’in ölümünü engellemek için The Ancient One ile olan savaşından sonra The Lost Library of Cagliostro’ya gider. Zaman manipülasyonu alanında kendini geliştiren Strange Mutlak Nokta’nın değiştirilmesi için yüksek enerjiye sahip olması gerektiğini öğrenir. Şansını What If…? birinci bölümde Captain Carter’ın karşısına çıkan dokunaçlı varlıkla dener ve enerjisini absorbe edemez. Küçük karanlık varlıklarla işine başlayan Strange durmadan bir varlıktan diğerine devam eder. Bu süreçte zaman kavramını yitirir ve kütüphaneye geldiği zamandan beri yüzyıllar geçtiğini fark etmez. Kütüphanenin koruyucusunun yaşlandığını gören Strange aslında yarım bir adam olarak yarım bir hayat yaşadığını ve tam olmadan güçlerini kullanamayacağını öğrenir. The Ancient One ile olan savaşında The Ancient One kara büyü kullanarak aynı evren içinde iki tane Doctor Strange oluşuna izin vermiştir. Christine’i kurtarmak için Dark Doctor Strange olan Stephen gücünün tamamına ulaşmak için diğer Doctor Strange’in yanına gelir ve aralarında epik bir savaş izleriz.

Yaşananları detayıyla anlattıktan sonra buraya kadar olan şeylerden biraz inceleme gözüyle bahsetmek isterim keza dört bölüm içinde en iyi bölümün bu olduğunu düşünüyorum. The Lost Library of Cagliostro’nun tanıtımı ve animasyonunun güzelliği, kurgunun muhteşemliğiyle diğer bölümlere oranla sadece animasyon olarak değil de gerçekten farklı bir Doctor Strange yapımı izliyorsunuz hissiyatı oluşuyor. Mükemmellik takıntılı olan Strange’in aşkı uğruna yaptıkları karaktere başka bir bakış açısı sunarken Spider-Man: No Way Home trailerında yaptıklarına bakışınızı değiştiriyor. Ben karakterin böyle bir sebeple gerçekliği bozacağını düşünmezdim fakat aşk gibi bencil sebeple bunu yapma potansiyeli olduğunu öğrenmek biraz da olsa fragmanı mantığıma oturttu. Animasyon tarzı çok beğenilmeyen yapımda bu bölümde kullanılan çizimler hoşuma gitti. Strange’in varlıkların enerjilerini sömürürken onların şeklini alması ve finalde hepsinin haline dönüşmesi müthiş tatmin ediciydi. Diğer bölümlerden farklı olarak The Watcher’ın bu sefer direkt olarak karakterle konuşması ise bir başka güzel dokunuştu. Strange’in araştırırken onu duyması ve finalde ondan evreni kurtarmasını istemesi iki taraflı ne kadar güçlü karakterlere sahip olduğumuzu gösteriyor.

Finalde Christine’i kurtarmak uğruna evreni yok eden Strange bir süreliğine onu kurtarmış görünse de yok olan evrenle birlikte Christine’i yine kaybediyor. Bölüm yok olmuş evrende tek başına kalmış Strange’in “Özür dilerim.” repliğini birçok kez tekrarlamasıyla bitiyor.

Bölümün bende yaşattığı zevki tam olarak asla anlatamam sanırım. Kısa süresine rağmen verdiği heyecanı ve gerilimi size uzun uzun anlatmış gibi hissettiriyor. Karakterin karanlık tarafını da izlettiren bölüm Doctor Strange in the Multiverse of Madness filminin korkunç temasına bizi hazırlıyor. Dark Doctor Strange çizimi için kullanılan detaylar, sesindeki değişiklik size karakterin kötü halini gerçekten geçirebiliyor. İnce, kemikli bir surat, daha belirgin bir keçi sakalı her ne kadar klişe gelse de villain denildiğinde akla gelen ilk detaylar olduğunu için rahatsız etmiyor. Kullanılan müziklerin yarattığı hisler de bu detaylara eklenince ortaya karanlık tarafa geçmiş ama sebebini makul bulduğunuz için sempati besleyebildiğiniz bir villain çıkıyor. “Güçlerini kullansa yer yerinden oynar.” diyebileceğimiz Strange’i full potansiyeliyle evreni yok ederken izlemenin zevkini yaşatıyor bölüm.

Phase 4’un ana teması olacak multiverseün küçük tanıtımı olan What If…? bu bölümüyle sizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor. MCU’ya direkt etki edecek olaylar ve karakterlerin başında gelen Doctor Strange’i bu haliyle gördüğünüzü sanmıyorum. İyi okumalar!

What If…? Bölüm 4: Kalbini Kaybeden Doctor Strange

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...