Uçurtmayı Vurmasınlar: Umuda ve Özgürlüğe Dair
‘‘Barış’ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı, ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa, taşta büyümezdi Barış “
Bu açılış repliğindeki son cümlenin içerdiği alt metin, filmin belki de verdiği en güzel sosyolojik mesajlardan biri. ‘‘Adının anlamı dünyayı kucaklasa, taşta büyümezdi Barış…’’
Feride Çiçekoğlu’nun aynı adlı kitabından uyarlanan otobiyografik film Uçurtmayı Vurmasınlar, yönetmen koltuğuna Tunç Başaran’ın oturmasıyla 35 yıl önce beyaz perdeye aktarıldı; yarattığı etki ise şüphesiz ki 7’den 70’e tüm izleyenleri için hala taze.
Daha ilk dakikalarında yüreklere dokunan jenerik müziği ve hafızalara kazınan o naif replikleriyle başlayan film, Türk sinemasın şüphesiz ki kült filmleri arasına giriyor.
Annesiyle beraber cezaevinde kalan, ve avlunun dört duvarları arasında oradan oraya koşuşturarak büyüyen küçük Barış (Ozan Bilen), ve alt koğuşlarında kalıp Barış’a adeta annesinden daha çok annelik yapan genç kadın İnci (Nur Sürer) arasında kurulmuş sevgi dolu bir bağı ele alan film, umudu ve özgürlüğü beş yaşındaki bir çocuğun gözlerinden aktarıyor.
(Bu filmde çocuk oyuncu olarak izlediğimiz Ozan Bilen’in, Zeki Demirkubuz’un Kader filmindeki Zagor karakterini canlandırdığına da parantez geçelim, zira her iki karakterde de başarılı oyuncuyu çatık ama derin bakışlardan tanımak çok da zor olmuyor.)
Filmin detaylarına gelince, hapishanede büyüyen küçük Barış için dünya; cezaevinin dört duvarı arasından ibarettir. ‘‘Dışarısı’’ olarak adlandırdığı dış dünya dair de merak ettiği bütün soruların cevabını İnci’de arar.
‘‘Kocaman çayır nasıl olur İnci, gün batımları nasıldır İnci, uçurtma nasıl uçar İnci’’ gibi…
Geceleri avluya çıkmanın yasak olduğu cezaevi ortamında yıldızın bile ne olduğunu bilmeden büyüyen Barış’ın, İnci’ye sorduğu bu sonu gelmez sorular, kimi zaman güldürürken kimi zaman da insanın içini burkar;
‘‘Sen artık yıldızları görebiliyor musun inci? Bizim göğümüzün bir tek gündüzü var, senin göğünde akşam oluyor mu?’’
‘‘Düşünce suçlusu’’ olarak adlandırılmış genç bir kadın olan İnci için, Barış’ın çocuksu masumiyetteki bu soruları, aralarında dostane bir bağ oluşmasına yol açar. Barış için hapishane hayatındaki tek dayanak nasıl İnci olmuşsa, İnci için de aynı şekilde hapishaneden çıktığı noktada dahil gözünü arkada bırakacak tek şey küçük dostu Barış olur.
Uçurtmayı Vurmasınlar’da hapishane avlusunda büyüyen küçük bir çocuğun gözlerinden dünyanın yansıması bir kenara, 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir dönemin siyasi ve adli mahkûmlar arasındaki çatışmalarla birlikte, toplumsal açıdan farklı kesimler üzerindeki etkileri de anlatılır. Siyasi suçlularından, esrar kaçakçılarına, seks işçilerinden darp sanıklarına kadar birçok kadın burada ayrı bir figürdür. Filmin hikayesi üzerinde etkisi olan pek çok politik ve sosyolojik mesajdan bağımsız olarak, hapishanedeki hiyerarşik yapıyı da alt ve üst kat ayrımıyla fark etmek mümkün olur. Gündelik hayatta belki de hiç karşılaşamayacağımız kültürler ve tiplemeler, burada bu dört duvar arasında bir arada bulunur. Öyle ki seyirci olarak bizler de, Feride Çiçekoğlu’nun sosyolojik gözlem niteliğindeki bir kadınlar koğuşu hayatına bu vesileyle açık bir şekilde tanık oluruz.
(Radyoda duyulan af çıkma ‘‘ihtimalinin’’ üzerine bile duyulan sevinçle ayağa kalkıp göbek atan kadınlarla hafızaya kazınan ikonik sahne de buna güzel bir örnek aslında. Bakınız; ‘‘çıkacak çıkacak af çıkacak’’.
Zira bu sahneden de görülür ki, özgürleşme umuduyla çocuksu hayallere dalan tek kişi küçük Barış değildir. Koğuştaki (siyasi suçlu kadınlar haricinde kalanlara) duyurulan af çıkma ihtimali, içerden çıkmanın sadece düşüncesinin bile kadınlar üzerinde ne derece naif bir etki sağladığını hem gülünç hem de hüzünlü bir şekilde gözler önüne serer.
Yönetmen Tunç Başaran’ı da, kadınlar koğuşu hayatının kadın gözünden yazılmış bir hikayesine, erkek gözünden de olsa başarılı bir şekilde beyazperdeye aktardığı için ayrıca takdir etmek gerekir. Öyle ki tüm karakterlerin, rollerine cuk oturmuş denilecek bir doğallık ve uyumda olduğunu belirtmek gerekir. Buna ek olarak, o zamanlar beş yaşında bir çocuk oyuncu olan Ozan Bilen’in, dublaj kullanmadan çıkardığı muhteşem performansa da yine bir şapka çıkarmak gerek. Zira canlandırdığı Barış karakterinin gözlerinde oluşan dokunaklı ve derin bakışları, ve her ‘‘İncii’’ diye seslenişiyle seyirce çocuk masumiyetiyle geçirdiği derinlikli ses tonu, Bilen’in başarılı oyunculuk yeteneğinin yanında şüphesiz ki yönetmen tarafından doğru yönlendirilmenin etkilerini de taşıyor. Bu da filmdeki her karakterin, seyirci üzerinde güçlü bir etki bırakmasına yol açarak Tunç Başaran’a Türk Sineması’na Uçurtmayı Vurmasınlar gibi kültler arasında girecek bir miras sunuyor.
Uçurtmayı Vurmasınlar: Umuda ve Özgürlüğe Dair