Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri They Cloned Tyrone: Gerçek Kimliğinin Peşinde

They Cloned Tyrone: Gerçek Kimliğinin Peşinde

Yazar: Tunahan İbiş

They Cloned Tyrone: Gerçek Kimliğinin Peşinde

“Deli dolu, ağzı bozuk ve fazlasıyla romantize edilmiş melodramlar.” Bu tanım, ünlü sinema ve tiyatro eleştirmeni Vincent Canby’nin Blaxploitation türüne yakıştırdığı sıfatlardan birkaçına sahip. 1972 yılında Junius Griffin’in tanımladığı bu alt türün adı, “Black (Siyah)” ve “Exploitation (İstismar)” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Tamamen siyah yapımcıların ürettiği, içinde siyah oyuncuların oynadığı ve siyah seyirciler tarafından seyredilmesi amaçlanan Blaxploitation’ın cüretkâr bir amacı var: O güne dek sinemada sürekli belli kalıplara sıkıştırılmış yancılar olarak resmedilen siyah ırkını kendi ürettikleri temsillerle tekrar var etmek.

Sweet Sweetback’s Baadasssss Song (1971) ve Shaft (1971) ile üretimine başlanan bu filmlerde siyah bir erkek seks işçisinin mafyadan kaçışını seyredebilir veya siyah bir özel dedektifin beyazları teker teker yakaladığına şahit olabilirdiniz. Funk ve soul türündeki müziklerin kıpır kıpır ritimleriyle donatılmış, salonları tıka basa dolduran Blaxploitation’ın popülaritesi 1976’da sona ermiş olsa da sinemaya olan etkileri devam etti. Bu süre zarfında Spike Lee, Antoine Fuqua ve Quentin Tarantino gibi yönetmenlerin bu ekoldeki filmleri evirip çevirerek Hollywood’a uyarladığını gördük ancak türün asıl dönüşümü Jordan Peele’ın çektiği Get Out (2017) ile yaşandı. Blaxploitation; artık karikatürize edilmiş ırk temsilleriyle dolu ucuz bir eğlenceden ibaret değil, aynı zamanda afro-sürrealizm ile dirsek teması kurabilen politik bir ifade alanıydı.

21 Temmuz’da Netflix’te yayınlanacak They Cloned Tyrone, Blaxploitation’ın yaşadığı dönüşümü kanlı canlı görmek için gidilebilecek en doğru ve güncel adreslerden biri. Film; yaşadıkları mahalledeki insanların teker teker klonlandığını ve öldükçe yerlerine yenilerinin yerleştirildiğini öğrenen bir uyuşturucu kaçakçısı, seks işçisi ve pezevengi anlatıyor. Creed II (2018) ve Space Jam: A New Legacy’nin (2021) senaristlerinden olan Juel Taylor’ın yönettiği They Cloned Tyrone, Groundhog Day’den (1993) bildiğimiz döngüsel hikâye anlatımından da beslenerek türler arasında gidip gelen bir komplo filmi aynı zamanda. Yer altı laboratuvarlarında sahte bir gerçeklik inşa eden beyazların peşine düşerken sürekli başka bir dönemin eseriyle özdeşleşen tuhaf bir füzyon bir nevi.

They Cloned Tyrone’un referansları, genellikle 70’lere ait olmasına rağmen son dönem siyah sinemacıların eserleriyle de yakından ilişkili. Biliyorsunuz Get Out sonrası ırkçı temalar daha entelektüel bir zeminde tartışılmakla kalmadı, aynı zamanda yönetmenler dertlerini daha az didaktizme başvurarak ifade edebilecekleri bir anlatım özgürlüğü elde ettiler. Juel Taylor da bundan yararlanmış ve finalde uzun uzun gerekçelendirdiği çıkış noktasına ulaşırken özellikle döngüsel anlatıma yedirildiği anlarda işleyen bir mizah geliştirmiş. Ortaya Boots Riley’nin Sorry to Bother You (2018) filmindekine benzer seviyede garip ve beklenmedik anlarda absürtleşen bir hikâye çıkmış. Ancak aynı Riley’de olduğu gibi Taylor’ın komedisi de birbirinden kopuk fikirlerden oluşan, sık sık biçim değiştiren bütünlüksüz bir komedi olmakla yetiniyor. Orijinalliğini başka eserlerin katkılarıyla oluşturmuş bir film için tonunu tutturamayan, süreklilikten yoksun bir senaryo ise gerçekten de seyir deneyimini bozan bir etmen. Bu yüzden They Cloned Tyrone, esin kaynaklarını açık etmeden çarpıcı hale gelebilen Get Out’un aksine taslak aşamasındaymış gibi hissettiren senaryosunu yeni yöntemlerle taze tutmaya çalışıyor hep. Seyirciyi yormak, filmin süresini uzatmak ve hatta hikâyenin akışını bozmak pahasına olsa bile.

They Cloned Tyrone’un ana üçlüsü Fontaine (John Boyega), Yo-Yo (Teyonah Parris) ve Slick Charles (Jamie Foxx) birbirlerinden uyumsuz, abartılı ve izlemesi keyifli karakterler. Kendi kimlikleriyle yüzleşip birlikte çalışmayı başaracakları anı görmek için insan sahiden de hevesleniyor. Fontaine’in ölüp dirildikçe ona verilmiş sahte geçmişi fark ettiği sekans, bunun gerçekleşmesi adına harika bir potansiyele sahip. Yeterince iyi yazılırsa The Truman Show’daki (1998) gibi bir fikir ile diğer karakterleri de kapsayabilecek müthiş bir katarsis yaratabilir. Ancak Taylor; bir an önce ana fikrini açıklayacağı finale ulaşmak için öylesine acele ediyor ki, organik bir ilişkiye sahip olmasını beklediğimiz bu üçlü arasında asla inanılası bir dinamik oluşmuyor. Halbuki They Cloned Tyrone; toplumsal düzenin bozulmamasını amaçlayan devletin çiğneyip bir köşeye attığı, sosyal statülerini bile bile düşük tuttuğu azınlıklar hakkında altı dolu bir söylem üretmeye oldukça müsait bir film. Yine de günün sonunda politik açıdan kendiyle aynı derde sahip Candyman’in (1992) bile gerisinde kalıyor.

Filmin sonuna doğru yaklaşırken Taylor’ın korumak için çabaladığı asıl özün yer altı laboratuvarlarında geçen finalde saklı olduğunu görüyoruz. Yönetmen; o ana dek karakterlerin ifşa edeceği komployu öyle ballandıra ballandıra anlatıyor ki, final bloğunda bize uzun uzun açıklanan gerçekler ne filmin mevzusunu bir adım öteye taşıyor ne de seyirciyi herhangi bir şekilde şaşırtabiliyor. Taylor’ın aslında o kadar da ilginç ve karmaşık olmayan sürprizi; hikâye için doğru damar yakalanamadığından derinleşemeyen, 70’lerdeki temsillerini aşamamış karakterleri de beraberinde aşağı çekiyor. They Cloned Tyrone; istese kendisiyle dalga geçebilecek hafif bir parodi olmak yerine Jordan Peele’ın açtığı, gözü hep daha yükseklerde olan sinema anlayışını sahiplendiğinden bir türlü hırslarından vazgeçemeyen bir film maalesef. Denediği anlatım yöntemleri ile senaryosunu delik deşik etmeyi bıraksa, öncüllerini daha mütevazı yollarla yorumlasa belki git gide dibine çekildiği bataklığın bir yerinde durabilirdi Taylor. Böylelikle zaten yeterince ilgi çekici olan çıkış noktasını geliştirip başka eserlerin etkilenmelerine maruz kalmadan kurtulabilirdi oradan. Ancak bu haliyle Taylor’ın çıktığı kimlik arayışı, aynı yeltendiği diğer tüm tür girişimleri gibi yarıda kalıyor. Yazılar akmaya başlayınca nefesi tükenmiş, tüm denemeleri ise çoktan tarihe karışmış oluyor.

They Cloned Tyrone: Gerçek Kimliğinin Peşinde

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...