The Nest: Fakir Ama Zengin (İKSV Özel)
İKSV Şubat Seçkisi’nde izleme şansı bulduğum The Nest (Yuva) sekiz sene sonra film yönetmeye geri dönmeye karar veren yönetmenimiz Sean Durkin’nin son yapımı. Dünya prömiyerini Sundance‘te yapan film, aynı zamanda Deauville American Film Festivali’nde Sean Durkin’e üç farklı dalda ödül kazandırmış.
80’lerde geçen filmin başrollerinde yakışıklı oyuncu Jude Law ve güzeller güzeli Carrie Con ikilisi bulunuyor. Film birbirlerini seven bir çiftin ekonomik sebepler yüzünden kadının memleketi olan Amerika ‘dan adamın memleketi olan İngiltere’ye taşındıktan sonra yaşadıkları maddi ve manevi zorlukları anlatıyor.
Hırslı, azimli ve gözü doymak bilmeyen bir girişimci olan Roy (Jude) at biniciliği öğretmeni olan Allison (Carrie) on yıldır evlidirler. Çiftin bir kız bir de oğlan iki çocuğu vardır. Filmin ilk sahnelerinden itibaren birbirlerini çok sevdiklerine emin olduğumuz bu ikiliden Allison durumundan gayet memnunken Roy’un sık sık uzaklara dalışını izliyoruz. Sonra Roy bir sabah Allison ile o konuşmayı yapıyor ve taşınmaları gerektiğini söylüyor. Zaten on sene içinde 4 kez taşınmış olmaktan rahatsız olan Allison kurulu düzenini, tüm akrabalarını Amerika’da bırakarak İngiltere’ye gidip her şeye yeniden başlaması gerektiği düşüncesini hiç beğenmiyor. Ama Roy, Allison’ı “Burada artık iş yapamıyorum, İngiltere’den teklif aldım ve para yakında sorun olacak.” diyerek ikna ediyor. Önden giderek hazırlıkları yapan Roy aileyi Amerika’da bir malikanede karşılıyor ve onların artık burada kiracı olarak yaşayacaklarını söylüyor. Allison içinse bir ahır yaptırmaya başlıyor ve ona bir at satın alıyor.
Bu kadar zenginse neden taşınmak zorunda kaldılar bunlar diyerek sahip oldukları şeyleri kafamızda ölçüp tarttığımız sırada aslında olayların içeriğinin biraz daha farklı olduğunu öğreniyoruz. Tüm parasını takıntılı derecesinde görkemli yaşama sahip olmak için harcayan Roy geride bu yaşamı devam ettirip faturaları ödeyecek kadar bile parası kalmıyor. Küçüklüğünde kötü bir çocukluk yaşadığı için şu anda her şeye sahip olmalıyım psikolojisine sarınan Roy ayağını yorganına göre uzatamıyor. İş yerinde de kolay ve büyük kazançlar için patronunu sürekli bunaltmasına karşılık verdiği emekler boşa çıkıyor. Olmasını düşlediği, kendisi tarafından başkalarına sürekli olacağını garanti ettiği ama olmayan şeyler için kutlama yapmaya devam eden Roy herkese boşa vaatler veriyor. Etrafındakilerin de bunu da fark etmesiyle karakterimizin eğlenceli ve hırslı gibi gözükmesine karşılık palavracının teki olduğunu anlıyoruz.
Roy’un bu akıl almaz hamleleriyle sürekli bir şok yaşayan Allison kocasının yaptığı dengesiz hareketlerden bir hayli rahatsız. Allison, ahır inşaatında çalışan işçilerin parasının ödenmemesi, telefonların kesilmesi ve benzeri durumlardan kötü gidişatı fark ediyor. Roy ile konuşmaya çalıştığında ortalık alevlenip ve sürekli bir kavga çıktığından ailede huzur muzur kalmıyor. Allison kocasına “Zengin taklidi yapıyorsun.” diyerek aslında tüm durumu bize özetliyor. İkisi de asla geri basmayan iki karakter olduğu için ilişkilerinde birbirlerini zorlamaya başlıyorlar. Roy hatalarını kabul etmek istemiyor ve bunlara devam ediyor. Allison ise aileyi neyin beklediğinin farkındadır ve Roy’un oyunlarına kanmıyor, ona boyun eğmiyor ve attığı palavraları dalgaya alarak onun gerçekleri çarpıttığını sesli bir şekilde dile getiriyor.
İkili arasındaki gerginlikler Allison’nun atı Richmond’o hastalanıp öldüğünde daha da gerginleşiyor. Allison sevdiği bir arkadaşı kaybettiği için yas tuttuğu sırada Roy atın ölümüyle sadece “Bana hasta bir at mı sattılar? “ diyerek ilgilenmesiyle yönetmen bu sahnede karakterlerindeki farklılıkları göz önüne koyuyor.
Dışarıda para ve ihtişam konusuna Roy gibi çok fazla takık olan insanların var olması herkes için üzücü bir durum. Roylar için bile. Çünkü aslında onları bu istekleri küçüklüklerinde yeterli ilgiyi ve şefkati göremediklerinden ve bunları parayla satın alabileceklerini düşünmelerinden kaynaklanıyor. Ama tabi onların bu huylarına rağmen onların gözlerini açmaya çalışırken sinir krizleri geçiren Allisonlar için daha zorlayıcı tabi.
Filmin görüntü yönetmenin çok başarılı bir iş yaptığını söyleyebiliriz. Her sahnesinde açılar ve ışıklar bize görsel bir şölen sundu adeta. Müziklerde keza öyle. Oyunculuklardan bahsetmem ne kadar gerekli bilemedim her iki başrolünde başarısını bildiğimizden ötürü. Ama Carrie Con’a ayrı bir bayıldığımı söylemem gerek. O sağlam duruşu ve “Ben her şeyin farkındayım aptal.” bakışlarıyla karakteri güzelleştirmiş. Filmde çoğunlukla diyalogları da sevdim ama Jude Law’ın iş konuştuğu sahnelerde diyalogların biraz az etkileyici olduğunu söylemek gerek. Senaryonun ilerleyişi de hafiften sıkmış olabilir. Bu sıkılmanın benzer işlerin biraz bolluğundan kaynaklandığını söyleyebilirim. Bence bu filmin çoğu başarısı iki başrolün muazzam oluşu ve görüntülerin güzelliği.
Dramla karışık toksik bir ilişki yolunda giden bir evliliği izlemek isterseniz bu film sizlik.
Maddiyatçılık yüzünden her şeyi kaybetme eşiğine gelen Roylar’ın gözlerini kısa sürede açabilmeleri dileğiyle efendim…
İyi seyirler.
The Nest: Fakir Ama Zengin (İKSV Özel)
Senanur Pehlivan’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.