The Irregulars: Sherlock Adına Hakaret Bir Uyarlama (İnceleme)
Sir Arthur Conan Doyle’un ölümsüz eseri olan Sherlock Holmes hikâyesinde Sherlock Holmes ve John Watson’a yardım eden bir grup gencin hikayesinin anlatıldığı dizide Sherlock Holmes rolünde Henry Lloyd-Hughes, John Watson rolünde Royce Pierreson ve onlara yardım eden gençler rollerinde ise Thaddea Graham (Bea), Darci Shaw (Jessie), Jojo Macari (Billy), McKell David (Spike) ve Harrison Osterfield (Leo) yer alıyor. Dizi bizim Sherlock Holmes denildiğinde aklımıza gelen her şeyi alıp yerine klasik Netflix yapımı bir şey sunuyor ve benim açımdan çerezlik sınıfına bile girmiyor. Ufak bilgi ve direkt yorum içeren bu paragraftan sonra biraz derine inelim.
Uyuşturucu bağımlısı Sherlock’un arkasını toplama görevi edinmiş Watson’ın gizemli olayları çözmeleri için tuttuğu bir grup ergenin anlatıldığı dizi geçtiği döneme ait kıyafetler ve monarşinin etkinliği hariç hiçbir şekilde dönemini yansıtmıyor. Müzik seçimi, yaşanılan dönemde olan ırk ayrımları gibi gerçekçi yansımalarla asla karşılaşamadığımız dizi genel olarak herkes tarafından bilinen Netflix boyamasından çıkmış bir yapımın önüne geçemiyor. Bu Netflix boyamasını şöyle anlatmam gerekirse dizide hikayeye hiçbir katkısı olmayan, sadece eşcinsel karakter olsun diye eşcinsel yazılan karakterler, bütün ırkların barındığı hikayeler vs.
8 bölüm boyunca Londra’da gerçekleşen olağanüstü olayların araştırıldığı dizi yine bu açıdan da asla Sherlock Holmes havası vermiyor. Sherlock Holmes bilime inanır, peri masallarına ya da hurafelere değil. Sherlock Holmes’ün ünlü olmak gibi bir gayesi yoktur, kitaplar John Watson’ın yazdıklarından oluşur. John Watson eşcinsel değildir ve Sherlock Holmes ile aralarında arkadaşlık ilişkisi vardır tek taraflı bir aşk hikayesi değil. Hadi bu saydıklarımı bir kenara koyup bir şans daha vermeye çalışalım, aşalım bu durumu ve deneyelim bir kez daha bu sefer olabilir mi diye bakalım. Hayır bu sefer de olmuyor. Çünkü ortada zekice yazılmış bir kurgu yok, sizi içine çekebilecek karakter gelişimleri yok, üstünkörü geçilmiş tüketilmek için yapılmış bir yapım; The Irregulars bunun önüne asla geçemiyor.
Sherlock Holmes ve John Watson’dan ve genel olarak diziden bu kadar bahsetmişken dizinin asıl başrolleri olan ergen grubuna değinmeden olmaz. Bea ve Jessie anne babalarını kaybetmiş iki kız kardeş, Billy ve Spike da aynı şekilde ve bu dörtlü darülacezeden tanışmış, birbirlerinde olmayan kendi ailelerini bulmuş, kaldıkları yerin kirasını ödemekte zorlanan ve Jessie’nin kabuslarına çare bulmaya çalışan bir grup ergen; Leo ise odasında durmaktan sıkılmış tahtın varisi İngiliz prensi. Bu grupla Leo’nun yolu ise Leo’nun şehre geldiği bir gün kesişiyor ve Bea’den etkilenen Leo gündüzleri saraydan kaçıp kendisini bu grupla suç çözerken buluyor. Bu grup arasında samimi bulduğum ikili ise Jessie ve Spike. Jessie masumiyetini ve korkaklığını güzel yansıtırken Spike da enerjisiyle grubu yükselten kişi oluyor. Bea, Leo ve Billy arasında yaşanan aşk üçgeni ise olayların odak noktası olmadığı için sizi rahatsız eden herhangi bir durum yok açıkçası.
Ergenler ergen oldukları dönemde ergence davranışlarda bulunuyorlar ve buna ek olarak cinayet işliyorlar. Evet bu noktaya değinelim unutmayayım: SPOILER ALERT Bea birini öldürüyor?! SPOILER ALERT Dizinin hikaye açısından sınıfta kaldığı bir nokta da burası: en büyükleri 17 yaşında olan bu ergenler kendilerini korkunç canavarlar peşinde bir oraya bir buraya sürüklenirken buluyorlar, yapmayacakları şeyleri yapıyorlar ve bundan asla etkilenmiyorlar. Gerçekçi değil kurgunun kurgusu bir şey izliyorsunuz. Eh tabi tarot kartları, sihirler, süper güçler içeren bir diziden ne kadar gerçekçi bir şey bekleyebilirsiniz orası da ayrı bir tartışma konusu. Kurgu da olsa beklersin gerçekçi bir şeyler ya, bu kadar da olmaz yani.
Her bölümün ayrı villianı olan dizide asıl villian ise son bölümde kendini gösteriyor. Asıl villian olarak gelen kişi de olmamış. Başarılı yazılmamış, hiçbir katkısı yok, “Hadi Amerika’dan Londra’ya birini getirelim bu adam da kötü adamımız olsun hatta kimse bu adamı tanımazken tanrı muamelesi yapsınlar bir de.” denilmiş herhalde yani başka açıklaması olamaz bu durumun. Dizide bulunan Ipsissumus olayı ise Stranger Things 11 çakması bir olay olmuş. Jessie’nin finalde yarığı kapatması ile 11’ın UpsideDown yarığını kapatması arasındaki kalite farkı ise gözle görülebilecek vaziyette.
Üstte bulunan paragraflar bir kısmınıza agresif gelebilir, homofobik olarak algılayabilirsiniz de fakat böyle bir durum söz konusu değil. Sadece çok sevdiğim bir hikayenin bu şekilde rezil edilmesini doğru bulmuyorum, kızgınlığımı sebebi sadece bu. Diziyi gömmekten başka hiçbir şey yapmadığım paragraflardan sonra sıra iyi olan kısımlara geçeceksem eğer bu 8 bölüm içinden favori bölümüm olan insanların suratlarını kazıyıp onların vücuduna bürünebilen kızın anlatıldığı bölüm olur.. Olay örgüsü, suçun motivasyonu ve kızın içinde kaldığı durum güzel yazılmış, güzel oynanmış diğer bölümlere nazaran da daha kaliteli ilerlemiş.
Tom Bidwell’in yaratıcısı olduğu dizi kendisinin “hayal projesi ve en eski fikri” imiş keşke fikir olarak kalsaymış, bu projeye ayrılan bütçeyle daha iyi yapımlar çekilseymiş. Gerçi Netflix’in kalite peşinden koştuğu çok da söylenemez. Genel olarak bakacak olursak bir kez daha bu diziye, uyarlama bir kurgu beklemektense kurgu yani kurgunun son noktası, bir araya gelemeyecek şeylerin kurgusu gözüyle bakarsanız belki keyif alabilirsiniz. Bu kadar şeyden sonra izlemeye değer bulursanız eğer iyi seyirler!
The Irregulars: Sherlock Adına Hakaret Bir Uyarlama (İnceleme)
Ahsen Aktaş’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.