Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Fall: Yaşamak Ayağa Kalkmakla Başlar

The Fall: Yaşamak Ayağa Kalkmakla Başlar

Yazar: Ömer Acıoğlu

The Fall: Yaşamak Ayağa Kalkmakla Başlar

2006 (ve de 2008) yılının olay yaratan filmlerinden The Fall (Düşüş), klip ve reklam alanında yönetmenliğe başlayan Tarsem Singh’in The Cell (Hücre, 2000) filminden sonraki ikinci filmi ve aynı zamanda Zako Heskiya’nın yönettiği Bulgar filmi Yo Ho Ho (1981) isimli filmin yeniden çevrimi. Başrollerini ise kariyerinin ikinci filminde olan Lee Pace ve Catinca Untaru’nun paylaştığı film, sevmenin, ayakta kalmanın ve umudun iyileştirici yönünü derinlikli ve ustaca anlatarak gözümüzü kırpmadan izlememizi sağlıyor. Filmin 2006 yapımı olmasına rağmen tüm dünyada 2008 yılında vizyona girdi. Ülkemizde ise 2008 yılında İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş ve 1 yıl sonra Tiglon dağıtımıyla Fida Film tarafından DVD / VCD formatında piyasaya sürülmüştü. Şimdiyse, The Fall, MUBI ve The Match Factory tarafından 4K çözünürlüğünde restore edilerek yeniden MUBI’ye giriş yaptı.

Hikâye, 1920’lerin Los Angeles’ında bir hastanede geçiyor ve hastanede karşılaşan iki “düşen” insanı anlatıyor. Portakal toplarken yere düştüğü için kolu kırılan küçük kız Alexandria (Catinca Untaru) ile sette düşüp bacağını kıran dublör Roy (Lee Pace) arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Bir kuş misali kanadı kırık olan bu iki insanın dostane ilişkisi, Roy’un Alexandria’ya anlatacağı bir masalla şekilleniyor. Bu masal, Oidipus’a düşman olan beş haydutun intikamı üzerine bir hikâye. Bu masal anlatımıyla birlikte gerçek ile hayal arasındaki ince çizgi kaybolur ve ikilinin dostlukları da tehlikeye girer.

Filmi izlerken, hayata —daha doğrusu yaşamaya— dair pek çok derin anlam içeren sözler söyleniyor alt metinlerle. Meseleye biraz daha yaklaşırsak, yaşamaktan öte bir hikâye bu. Çünkü inişler ve çıkışlarla dolu bu hayatta “düşmek” zaten yaşamanın bir parçasıdır, ama asıl önemli olan bir şey var: Önemli olan düşmek değil, düştüğümüzde ayağa kalkarak yolumuza devam edebilmektir. Gerçekle iç içe geçen masal bölümleri, aslında insanlık için küçük de olsa yaşamaya yardımcı bir etken halini alıyor bu filmde. Tarsem Singh, yarattığı karakterlerin isimleriyle felsefi ve dünya tarihine göndermeler yapıyor. Öte yandan film sevgi, tehlike, mit ve güç gibi unsurları da içinde barındırıyor. Senaryo konusunda kutlanması gereken üç isim var: Dan Gilroy, Nico Soultanakis ve filmin yönetmeni Tarsem Singh.

Görsellik konusunda öncelikle David Fincher’ın “Eğer Tarkovsky, Wizard of Oz‘u çekseydi, ortaya The Fall gibi bir film çıkardı” sözünü referans alarak başlamak gerek. Çünkü görselliği, filmin en önemli unsurlarından biri. Colin Watkinson’ın 1.85:1 oranındaki etkileyici sinematografisi ve canlı renkleri eşliğinde uçsuz bucaksız çöl manzaraları, şatolar, saraylar, adalar ve hatta hastane, tam anlamıyla bir görsel ziyafete dönüşüyor. Renk cümbüşleri, ağır çekim sahneleri ve Jean-Pierre Jeunet ile Andrei Tarkovsky’i andıran kamera hareketleri ile eşi benzeri olmayan bir görsel dile sahip. Ayrıca kostümler ve sanat yönetmenliği de bir o kadar mükemmel. 2012’de vefat eden Eiko Ishioka’nın tasarımıyla filmde kullanılan kostümler, renk ve duyguları mükemmel bir şekilde yansıtarak filme ayrı bir hava katıyor. Sanat yönetmenliği açısından da kostümlerden mekan tasarımlarına, silah ve maske tasarımlarına kadar her ayrıntı benzersiz.

Ses ve müziklerden bahsetmek gerekirse, Vincent Guillon ve Gérard Hardy’nin ses tasarımı, filmin görselliği kadar etkileyici, mistik ve gerçekçi bir atmosfere sahip. Krishna Levy’nin müzikleri de bu unsurları daha da güçlendiriyor. Film boyunca müzik ve seslerin etkisiyle kendinizi büyülenmiş hissediyorsunuz, hatta tüyleriniz diken diken olabiliyor.

Bir de oyunculuklardan bahsetmek lazım. Bu filmdeki ikinci performansı ile Lee Pace, Roy karakterine hayat verirken son derece etkileyici bir oyunculuk sergiliyor. Çocuk rolünde ise Catinca Untaru, doğal ve içten oyunculuğuyla dikkat çekiyor. İkili arasındaki enerji, güç ve sevgi, izleyiciyi ekrana kilitleyen unsurların başında geliyor. Filmdeki masal karakterlerine hayat veren oyuncular —Jeetu Verma (Hintli), Leo Bill (Darwin), Marcus Wesley (Otta Benga), Robin Smith (Luigi) ve Daniel Caltagirone (Odious)— de filme farklı bir hava katıyor. Oynadıkları karakterlerle ilgili alt metinlerdeki enerjiyi ve mücadeleyi başarıyla yansıtıyorlar.

The Fall, benim için masalsı olduğu kadar gerçekçi bir dile de sahip olan mükemmel bir yapım. Film, umudu, sevgiyi, yılmamayı ve mücadeleyi, göze parmak sokmadan, incelikle anlatmayı başarıyor. Görsel açıdan yeni şeyler keşfetmek isteyen herkes bu filme mutlaka bir göz atmalı.

The Fall: Yaşamak Ayağa Kalkmakla Başlar

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...