Tam Bir Centilmen: Beklentileri Karşılamayan Bir Yapım
Fragmanıyla dikkat çeken Tam Bir Centilmen, geçtiğimiz günlerde Netflix’te yayımlandı. Sadece fragmanıyla bile etkileyici bir ambiyans yaratmayı başaran filmin başrolünde Çağatay Ulusoy yer alıyor. Ancak, tıpkı diğer birçok Netflix yapımı gibi, bu film de beklentilerin altında kalıyor.
Filmin baş karakteri Saygın, zengin kadınların sıkıcı evlilik hayatlarında hissettikleri değersizlikten faydalanan bir jigolo. Onları sadece cinsel yolla değil, duygusal olarak da tatmin ediyor ve bu nedenle kadınların gözdesi oluyor. Bu noktaya kadar her şey yolunda; Saygın’ın kendinden yaşça büyük kadınları nasıl etkilediği güzel işlenmiş. Ancak klişe bir çarpışma sahnesiyle, hayatında ilk kez bir kadınla tanışıyormuşçasına Nehir’den etkilenmesi, karakterin çekiciliğini askıda bırakıyor.
Nehir’den oldukça etkilenen Saygın, bir anda tüm hayatını ve gerçeklerini sorgulamaya başlıyor. Kadınlara değerli hissettirerek hayatını kazanırken, Nehir’e nasıl yaklaşacağını bilemiyor. Nehir’le tanışması, yaşadığı hayattan duyduğu mutsuzluğu daha da belirgin hale getiriyor. Bu esnada, flashback’lerle Saygın’ın travmatik çocukluk yıllarına iniyoruz ve karakterin içsel karmaşası resmedilmeye çalışılıyor. Ancak senaryo o kadar yüzeysel ki olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanıyoruz, dramatik bir havaya da giremiyoruz.
Çağatay Ulusoy’un bir jigolo rolünde yer alması kulağa ilgi çekici geliyor ve kendisi de bir noktaya kadar bu beklentiyi karşılıyor. Ancak olay örgüsünün basitliği ve aşkın onu esir almasıyla oyunculuğu maalesef sınıfta kalıyor. Karakterin travmalarıyla yüzleştiği anlarda takındığı gizemli tavırlar ve duygusuz bakışları, fazlasıyla yapay.
Başrolde Çağatay Ulusoy’a eşlik eden Ebru Şahin’in oyunculuğu, duyguların seyirciye geçememesinin önemli bir nedeni. Nehir, Saygın’dan oldukça etkilenen bir karakter, ancak biz ne bu etkiyi ne de duygusal iniş çıkışlarını hissedebiliyoruz. Bu nedenle karakterle bağ kuramıyoruz. Bu sorunun tek sebebi oyunculuk olmayabilir; senaryonun yapaylığı da önemli bir etken. Nehir’e, başrol olmasına rağmen kendini gösterebileceği bir alan verilmemiş.
Filmin iyi sayılabilecek nadir yönlerinden biri Şenay Gürler’in performansı. Muhteşem oyunculuğuyla rolünün hakkını veriyor ve güzelliğiyle de izleyiciye görsel bir zevk sunuyor. Kötü giden bir filmin içinde adeta “ben buradayım” diyerek bir güven hissi yaratıyor. 🙂
Kapanış sahnesi ise yaşanan olaylarla bütünlük sağlamaktan uzak. Aradan belli bir zaman geçtiği belli, ancak bu süreçte karakterlerin neler yaşadığına veya hangi duygular içinde olduklarına dair hiçbir ipucu yok. Saygın’ın yaşadığı büyük değişimi tam anlamıyla görmeden, yarım kalmış bir finalle filmi tamamlıyoruz. Ayrıca çilekli pasta diyaloguyla Issız Adam filminin finaline bir gönderme yapılmaya çalışılmış gibi, ancak iki film arasında hissettirdikleri açısından ne yazık ki büyük bir uçurum var.
Senaryo içindeki tutarsızlıklar ve aksayan detaylar üzerine daha fazla durabilirim, ancak diğer yönleri ele alırken bu noktalar geri planda kalıyor. Beklentilerinizi minimuma indirerek izlerseniz, bu filmden daha kârlı çıkabilirsiniz.
Netflix yapımlarının, özellikle filmlerinin büyük bütçelere rağmen hayal kırıklığı yaratmasına alıştık. Sanki kendi içinde yapay bir evren yaratmış ve klişelerden beslenen bu yapımlar, yerinde sayıyor. Tam Bir Centilmen de bu döngüden sıyrılamamış.
Tam Bir Centilmen: Beklentileri Karşılamayan Bir Yapım