Boots Riley’in yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı işi olan ‘Sorry to Bother You’ Oscar’a en iyi film alanında aday olmuştu. Sundance’de fragmanı gösterildikten sonra merakla beklenen film kara mizahın son zamanlarda en iyi örneklerinden. Mizahının yanında sunduğu kapitalizm eleştirisi ve bunu yaparken güncel öğeleri kullanması filmi daha da eğlenceli kılıyor.
Son zamanlarda yıldızı parlayan Tessa Thompson’ı, Armie Hammer’ı, Terry Crews’ı ve Danny Glover’ı kadrosunda bulunduran filmin başrolünde Lakeith Stanfield’ı izliyoruz.
Filmin eleştirdiği birçok şey olsa da Sorry to Bother You, mesaj verme kaygısıyla değil, eğlendirme amacıyla yapılmış bir film. Baş kahramanımız Cassius Green’in yolculuğuna tanık olduğumuz bu film paralel bir evrende geçiyor ve toplumsal sorunlara işaret etmekten geri kalmıyor.
Cassius’un hikayesi çok klasik görünüyor aslında. Kirasını ödeyemeyen Cassius; istemediği bir işte, telemarketing işinde çalışmaya başlamak zorunda kalıyor. Mottosu ‘senaryoya sadık kal’ olan bir işte ne kadar farklılaşabilirsiniz ki? Cassius bu farklılaşma yolunda ‘beyaz sesini’ kullanıyor. Bu sırada çalıştığı yer olan RegalView’da protestolar başlıyor ve bu protestoları grevler takip ediyor. Başta Cassius, arkadaşlarıyla birlikte bu protestoların destekçisi olsa da beyaz sesini kullanarak aldığı terfiyle artık bir ‘elit arayan’ olmuş ve farklılaşan çevresiyle birlikte protesto ettiği bu sistemin bir parçası haline gelmiştir.
Kapitalizme karşı savaşan Cassius, para kazanmasıyla birlikte bu savaştan vazgeçiyor ve artık ‘onlardan’ biri oluyor. Hayatı her zaman sorgulayan ve yaşamında önemli bir şeyler yapmak isteyen Cash, artık bu arayışına son veriyor ve tüm odağını işine veriyor, komünizme karşı savaşan herkesin yaptığı gibi.
RegalView’da aldığı terfi sonrası ‘üst kat’a ulaşan Cash, artık işinin kitap satmak değil, insan satmak olduğunu öğreniyor. Kullandığı beyaz sesi ve farklı kişiliği sayesinde insan satmakta da çok başarılı olan Cassius kısa zamanda Worry Free adında, insanlara daha iyi bir yaşam tarzı satan kölelik şirketinin sahibi, Armie Hammer tarafından canlandırılan, Steve Lift’in dikkatini çekiyor.
İki Dünya Arasında Cassius’un Gelişimi
Cash artık üst kata çalışan ve partilere davet edilenlerden biri olsa da arkadaşları ve sevgilisi Cassius’un içinde bulunduğu sisteme saldırmaktan ve çalışanların hakları için sokaklarda nöbet tutan insanlardan oluyor. Bu yol ayrımında “sonunda önemli bir şeyler yapıyorum” diyerek içinde bulunduğu kölelik sistemini seçiyor. Bu ayrılıktan sonra Steve Lift’le tanışan Cassius, Worry Free’nin daha hızlı ve verimli iş gücü adına insanların genetiğiyle oynayarak onları ‘at insanlar’a çevirdiğini keşfediyor. Steve Lift’in teklifi de Cassius’un bu at insanların ‘Martin Luther King’i olması ve onları sistemin içinde tutması yönündedir.
Gördüklerinin ardından çok korkan Cassius teklifi kabul etmiyor. Işten de ayrılan Cash at insanlar için bir şeyler yapma isteğini daha fazla bastıramıyor ve onların hikayesini anlatmak için televizyonu kullanıyor. Planı ters tepen kahramanımız, kız arkadaşından ve başından beri işçi hakları için savaşan arkadaşlarından yardım alıyor. At insanları kurtarmak için sokaklara geri dönen Cassius’un planı işe yarıyor ve at insanları Worry Free’den kurtarıyor.
Tüm bu planların işe yaramasına rağmen beklenmedik bir sonla biten Sorry to Bother You keyifli ve diliyle eğlendiren bir film olmayı başarmış durumda. Boots Riley’nin ilk uzun metrajlı filmi ‘Get Out’ filmi kadar güçlü ve daha iyi bir film olmasa da bu filmin bir komedi versiyonu olmaya aday. Birçok güncel konuya değinmeye çalışmasıyla farklı yönlere giden film yavaş başlasa da son otuz dakikası seyirciyi yakalıyor. Bunlarla birlikte filmin küçük göndermeleri, filmi izlemeyi daha keyifli bir hale getiriyor. Temel eleştirisi kapitalizm karşısındaki direniş olsa da polis şiddeti, ırkçılık gibi sosyal meselelere de değiniyor.