Nightbitch: Bu Nasıl Korku?
Rachel Yoder’in aynı adlı kitabından uyarlanan Nightbitch‘in yönetmen koltuğunda Marielle Heller yer alıyor. Marielle Heller’a oyuncu kadrosunda eşlik eden isimler ise Amy Adams, Scoot McNairy ve Arleigh & Emmett Snowden. Oyuncu kadrosunda hayran olduğum Amy Adams yer aldığı için bu filmi izlemekten maalesef kendimi alıkoyamadım. “Maalesef” diyorum çünkü Amy Adams’a rağmen beklentilerimi karşılamayan bir yapım oldu. Yine de Amy Adams’ın son birkaç filmi arasında en iyisi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, Amy Adams’ın canlandırdığı Anne karakteri, hamilelikten yeni çıkmış sayılabilecek, 3-4 yaşlarında çocuğu olan ve kocası işinden dolayı zamanının büyük çoğunu evin dışında geçiren yalnız bir kadındır. Önce hamileliği, ardından çocuğu nedeniyle işini bırakmak zorunda kalmış, çocuğunu neredeyse tek başına büyütmek durumunda olduğu için bu hayatın getirdiği yorucu ve monoton düzenden, hatta annelikten bile sıkılan bir karakter izliyoruz filmin başlarında. Anne’nin tam tersine Baba ise işinden ve iş nedeniyle çocuktan uzak olmaktan memnun, evde bulunduğu zamanlarda bile rahatını bozmadan her şeyi eşinden, yani Anne’den bekleyen bir karakter. Durum böyle olunca da Anne’nin çileden çıkması oldukça doğal. Ancak bu durumun doğallığını bozan bir nokta var: Anne bir noktadan sonra köpeğe dönüşüyor.
Filmin metni feminizm odaklı. Kadınların hayattaki sorumluluklarından ve yüklerinden, daha doğrusu erkeklerin kadınlara yüklediği sorumluluklardan bahsediyor. Her şeyi tek başına yapabilen bir kadın ve bunun aksine eşinin yardımı olmadan hiçbir şeyi yapamayan bir erkek izliyoruz. Marielle Heller, normal şartlarda iki kişinin de eşit düzeyde sorumlu olması gereken çocuktan gerçekte tamamen annenin sorumlu olduğunu ve çocuk nedeniyle tüm hayatını bir kenara koymak zorunda kaldığını vurguluyor.
Benim filmle ilgili beklentimi yükselten ancak beklediğimi bulamamama neden olan en büyük etken, filmin türüydü. Korku, body horror ve komedi türleri içerisinde yer aldığı belirtilse de ben bu filmi bu üç türle de bağdaştıramıyorum. Çünkü komedi kategorisine alınabilecek kadar komik unsurlar barındırmıyor, korku adına neredeyse hiçbir şey sunmuyor ve diğer body horror örnekleriyle karşılaştırıldığında da bu türe dahil edilemiyor.
Filmin kurgusu da izleyiciyi içine çekmekte yetersiz kalıyor. Günümüz filmleriyle kıyaslandığında kısa sayılabilecek 1 saat 39 dakikalık süresi boyunca, filmin ne zaman açılacağını merak ettim. Kafamda bu soruyla filme odaklanmak oldukça zor oldu. Sürekli bir şeyler olacak ve film sonunda açılışını yapacak diye bekledim ancak o an bir türlü gelmedi. Filmin ilk yarısı hiçbir şey yaşanmadan tamamen beklentiyle başladı, ikinci yarısı ise yine izleyiciye kayda değer bir şey vermeden sona erdi. Bu nedenle tamamen mesaj kaygısıyla çekilmiş bir film olduğu izlenimine kapıldım. Eğer mesaj kaygısından biraz uzaklaşılıp hikâye ve kurguya daha fazla odaklanılsaydı, verilen mesajın izleyiciye çok daha etkili bir şekilde geçebileceğini düşünüyorum.
Filmde karakterlerin isimlerinin olmaması da dikkate değer bir detay. Yan karakterlerin isimleri olsa da başlıca karakterlerimiz olan anne, baba ve çocuğun isimlerini film boyunca duymuyoruz. Bunun, filmi izleyenlerin hikâyeye daha rahat genelleme yapabilmesi ve karakterlerle empati kurabilmesi için yapıldığını düşünüyorum. Karakterlerin isimleri olsa da film, tüm ailelerin benzer dinamiklere sahip olabileceğini ve bunun nelere yol açabileceğini göstermek istiyor.
Oyunculuklara gelirsek, Amy Adams yine filmi tek başına sırtlıyor diyebilirim. Filmin büyük bir kısmında kendisini izliyoruz. Scoot McNairy, Baba rolüyle zaman zaman sahneye girip çıksa da yardımcı oyuncu olarak başarılı bir performans sergiliyor. Çocuk oyuncular Arleigh Snowden ve Emmett Snowden ikizleri ise filme ayrı bir seyir zevki katmış. Beklenen rolleri o kadar iyi yerine getirmişler ki çocuk karakteri hem çok sevdim hem de ona sinir oldum.
“Belki de mutluluğun sırrı budur. Sadece hayvanız.” sözüyle hepimizin aslında basit hayatlar yaşadığı ve tüm bu mutsuzluğu, zorluğu kendi kendimize yarattığımız mesajı verilmek istense de filmin bunu ne kadar başarıyla yansıttığı tartışmalı. Genel olarak film bu şekilde ilerliyor: Sözlerle bazı mesajlar veriliyor ancak hikâye akışında bu mesajlar etkili biçimde işlenemiyor. Kendini keşfetmenin mutluluk getireceği mesajı da filmde yer alıyor, ancak bu da filmin genel anlatısına iyi yedirilemediği için yalnızca diyaloglarla aktarılabiliyor.
Genel olarak değerlendirecek olursam, Nightbitch büyük beklentilerle izlenmemesi gereken, çok iyi bir film olabilecekken yanlış tercihlerle ortalama bir yapım hâline gelen bir film. Yine de bence Amy Adams için izlenmeye değer.
Yazımı, filmde Anne karakterinin geçmişteki kendisine söylediği şu replikle bitirmek istiyorum:
“Dönüp seni omuzlarından tutarak haykırmak istiyorum. Neşende ısrarcı ol. Zaman kısa. Bunu sadece kendin için yapma. Benim için de yap.”
Kendinize iyi bakın, bir sonraki yazıda görüşmek üzere!
Nightbitch: Bu Nasıl Korku?