Never Have I Ever 3. Sezon İncelemesi: O Mu, Bu Mu, Şu Mu?
Ergenlik belki de insanoğlunun geçirdiği en zorlu dönem olabilir; tavan olan hormonlar, dengesiz duygular, gelecek kaygıları ve dahası… Bu kadar çatışmanın bulunduğu bu dönem de haliyle senaristlerin ve yönetmenlerin favori konularından biri olmuş durumda. Never Have I Ever’da tam olarak bunun üzerine kurulmuş klasik bir Amerikan gençlik komedi dizisi ve Netflix’de birkaç gün önce üçüncü sezonu yayınlanmış durumda.
Başrollerini Maitreyi Ramakrishnan (Devi), Darren Barnet (Paxton), Jaren Lewison (Ben) gibi oyuncuların paylaşmakta olduğu bu dizi Hintli bir kızın Amerika’da geçirdiği zorlu ergenliğini anlatmakta, daha doğrusu zorlu aşk hayatını. İlk iki sezonda hayallerinin erkeği, okulun popüler çocuğu Paxton ile okulun dâhisi Ben’in arasında kalmasını ve sonunda Paxton ile beraber olmasını izlemiştik. Üçüncü sezonda ise Paxton ile ilişkilerinin gidişatını seyrediyoruz.
Dizinin ilk iki sezonu da dahil olmak üzere beğendiğim ve beğenmediğim kısımları bulunmakta: Konu olarak bakıldığında oldukça banal olduğunu söylemeliyim. Ergen ve lisesinde ezik gözüyle bakılan zeki kızın okulun yakışıklı erkeği ile sevgili olması bu zamana kadar çokça işlenmiş bir konu. Bu açıdan pek ilgi çeken bir yanı olduğunu söyleyemem. Bir diğer eksisi de aynı Türk dizilerindeki gibi yirmili, otuzlu yaşlarındaki insanları liseli rolünde oynatmaları olmuş. Her ne kadar oyunculuklar başarılı olsa da bu durumun diziyi biraz aşağı çektiğini düşünüyorum. Hikaye açısından bakıldığında klasik bir Amerikan gençlik dizisinden neredeyse hiçbir farkı yok. İşleniş ve teknik bakımından ise hoşuma giden birkaç nokta olduğunu söyleyebilirim. Dizi boyunca başrol kızın bir iç sesi olması ve bu iç sesi ünlü tenisçi John McEnroe’nun seslendiriyor olması dizinin bana göre artılarından biri. Bu sayede seyirci olayın daha çok içinde gibi hissediyor ve karakterle daha iyi bağlantı kurabiliyor. Dizinin diğer hoşuma giden kısmı ise olayların sadece başrol kızın üzerinde geçmiyor oluşu. Bütün karakterleri tanımak, bilgi edinmek oldukça kolaylaştırılmış ve bu sayede seyircinin bütün karakterlerle bağlantı kurması sağlanmış.
Oyunculara bakıldığında ise dikkatimi çeken şey oyuncuların bir çoğunun tanınmıyor oluşu oldu. Başroller dahil olmak üzere oyuncularının çoğunun bu dizi ilk işi olmuş. Bu sebeple oyunculuklarını çok kıyaslama şansımız yok. Yine de dizinin komedi türünde olduğunu düşünürsek fena bir iş çıkarmadıklarını söyleyebiliriz.
Dizi hakkında en beğendiğim nokta ise sezonun içinde Ben adlı karaktere ayrılmış bir bölüm oluşu. Bu bölüm tamamen Ben’in hayatına odaklanıp onun iç sesini dinlediğimiz bir bölüm ve iç sesini seslendiren kişi Andy Samberg olunca iş daha da keyifli bir hal alıyor. Ayrıca Ben hakkında yazılan bölümde daha derin konulara yer verildiğini görüyoruz. Dizinin genel havası başrol kızın daha çok aşk hayatı iken Ben karakterine ayrılmış olan bölüm daha içsel bir yolculuğu anlatmakta. Bu da bana diğer bölümlere oranla izlerken daha fazla zevk verdi.
Dizinin bir diğer hoşuma giden kısmı ise Hint ailelerini kadınlar üzerinden izlemek ve Hint geleneklerini görebilmek oldu. Dizinin başında babasını kaybeden başrolümüz aslında aşk hayatına ve hayallerine tutunarak ayakta kalmayı başarmış bir karakter. Annesi ise Hintli, dul bir kadın olarak işinde çok başarılı bir doktor ve kendini kızını yetiştirmeye adamış durumda. Dizi boyunca onun ne kadar zorlandığını, nasıl fedakarlıklar yaptığını görebiliyoruz. Ailenin bir diğer üyesi oğlunu kaybetmiş olan büyükanne. Bu karakterde Hindistan’dan buraya gelerek oğlunun emanetlerini ayakta tutmaya çalışan, sevgi dolu ama bir o kadar da katı biri. Bu duygusal insanlar ve hikayeler birleştiğinde ortaya bir trajedi çıkmasını bekleseniz de dizi bunu komedi haline getirmeyi başarmış. Belki de dizinin elde ettiği başarının sırrı budur. Çünkü çıktığı günden beri ilk on listesinde yer almakta.
İlk iki sezonda karakterin daha çok erkeklere olan davranışlarını ve babasını kaybetmesine olan isyanını izlerken üçüncü sezonda daha çok kendini tanıması ve anksiyetesinin ilişkilerine nasıl yansıdığını izliyoruz. Belki de bir gençlik dizisinde ergen karakterin hiç yapmadığı bir şeyi yapıp psikoloğa giden bir karakter olması beni dizi boyunca en mutlu eden şey olabilir. Dünyanın genelinde ergenlerin sadece canları istedikleri için her şeyi yapmayı kendilerine hak gördüklerini zanneden oldukça büyük bir kesim bulunmakta. Bir gençlik dizisinde başrolün kendisinin farkında olup yardım alması belki de dizinin en güzel yanı olmuş. Umarım bu izleyenlerin arasında yardıma ihtiyacı olanların harekete geçmesini sağlayan bir fitil olur.
Üçüncü sezonda da Devi’nin aşk hayatını, problemlerini ve arkadaşlıklarını izlediğimiz dizi sonunda seyircilerini mutlu etmeyi başarıyor. Devi’nin ergenliğin etkisinden çıkıp doğru karar verebildiğini görmek ve insanları geliştirdiğini fark edebilmek seyirci de pozitif bir etki yaratıyor. Bu sezon dizinin sonu muydu yoksa dördüncü sezon gelecek mi henüz bunu bilmiyoruz. Fakat seyircilerin bir çoğunun Devi’nin lisede son yılını da izlemek isteyeceğine eminim. Bakalım neler olacak. İyi seyirler!
Never Have I Ever 3. Sezon İncelemesi: O Mu, Bu Mu, Şu Mu?