Monster: The Ed Gein Story: Gerçeklikten Uzak Bir Korku Masalı
Bu inceleme, Netflix’in Monster: The Ed Gein Story dizisine dair spoiler içermektedir.
Netflix’in yeni dizisi Monster: The Ed Gein Story, ünlü yönetmen Ryan Murphy’nin tartışmalı Monster antolojisinin en son halkası olarak karşımıza çıkıyor. Başrolde Sons of Anarchy’den tanıdığımız Charlie Hunnam yer alırken, Ed Gein’in aşırı dindar ve zalim annesi Augusta’yı Laurie Metcalf canlandırıyor. 1950’lerin Wisconsin’inde geçen yapım, Amerikan tarihinin en dehşet verici suçlularından biri olan Ed Gein’in hikâyesini yeniden anlatmaya çalışıyor. Ancak “yeniden anlatmak” burada yanlış olur; Murphy, suçun sert gerçekliğini törpüleyip onu seyirlik bir dramaya dönüştürmüş.
Dizinin ilk yarısı, Gein’in suçlarını ürkütücü bir gerçeklikle aktarıyor: cinayetler, mezar soygunları, insan derisinden yapılmış mobilyalar… Ancak bu dehşet unsurları, Murphy’nin anlatımında rahatsız edici bir biçimde estetik bir gösteriye dönüşüyor. Yönetmen, hikâyeyi izleyiciye bir kâbus gibi değil, sanki karanlık bir peri masalı gibi sunuyor. Kamera hareketleri ve sahne ışıkları neredeyse romantik bir tonda; bu da suçun doğasındaki vahşeti gölgeleyen bir sinemasal tercihe dönüşüyor.
Murphy’nin daha önce Dahmer – Monster: The Jeffrey Dahmer Story dizisinde yaptığı hatanın aynısını burada da görüyoruz: İzleyiciden katile empati duymasını bekliyor. Charlie Hunnam’ın performansı teknik olarak başarılı olsa da senaryo onu “kurbanlaşmış bir canavar” gibi sunuyor. Hunnam, donuk bakışları ve bastırılmış öfkesiyle karakterin içsel çatışmasını iyi yansıtsa da bu çatışma dizinin tonunu bulanıklaştırıyor. İzleyici, Gein’in korkunç eylemlerine tanık olurken bile sanki onu anlaması gerekiyormuş gibi hissediyor.
Monster: The Ed Gein Story teknik açıdan incelendiğinde, Ryan Murphy’nin estetik anlayışının her kareye sinmiş olduğu görülüyor. Renk paleti pastel tonlarda, sahneler çoğu zaman sisli ve loş; bu da hikâyenin hastalıklı atmosferini güçlendiriyor. Ancak estetik tercihler yer yer ters etki yaratıyor. Özellikle cinayet sahnelerinde kullanılan yakın plan çekimler ve yavaşlatılmış görüntüler, izleyiciyi tedirgin etmek yerine rahatsız edici bir “sanatsal” izlenim bırakıyor.
Müzik kullanımı ise klasik Murphy tarzında: yüksek tempolu yaylılar, dramatik korolar ve aniden yükselen gerilim sesleri. Fakat bu müzikal tercihler, sahnelerin duygusal tonunu aşırı dramatize ediyor. Gerçek suç hikâyesinin gerektirdiği sessizlik, soğukluk ve belirsizlik yerini teatral bir gösteriye bırakıyor.
Dizinin en büyük zaaflarından biri, kadın karakterlerin yazımında ortaya çıkıyor. Ed’in annesi Augusta aşırı dindar bir “iblis”, Adeline ise fetişize edilmiş bir manic pixie dream girl; yani erkek karakterin hikâyesine renk katmak için var olan, yüzeysel biçimde “farklı” ve “ilginç” gösterilen kadın arketipi. Murphy’nin erkek karakterine derinlik kazandırma çabası, kadın karakterlerin tamamını tek boyutlu hale getiriyor.
Bu eksiklik, dizinin alt metnini temelden zedeliyor. Çünkü Monster: The Ed Gein Story bir yandan “toplumun suç yaratmadaki rolünü” sorgulamak isterken, diğer yandan tam da o toplumsal kalıpları yeniden üretiyor. Murphy, kadın bedenini hikâyenin korku nesnesi olarak konumlandırıyor ve böylece dizinin eleştirmek istediği “erkek şiddeti”ni istemeden yeniden üretmiş oluyor.
Ryan Murphy, kariyeri boyunca gösterişli anlatım tarzıyla bilinse de burada bu tarz bir avantaja değil, dezavantaja dönüşüyor. Monster: The Ed Gein Story, belgesel doğruluğu yerine kurmaca dramatizasyonu tercih ettiği için izleyicide ahlaki bir bulanıklık yaratıyor. Dizi, gerçek kurbanları anmak yerine Gein’in iç dünyasını merkezine alıyor. Hatta final sahnesinde Ed Gein’in annesiyle cennetsi bir yeniden buluşma yaşaması, hikâyeyi neredeyse bir kurtuluş masalına dönüştürüyor.
Bu noktada asıl soru şu: Ryan Murphy neden hâlâ seri katillerin insani yönlerini öne çıkarmakta ısrar ediyor? 2025 yılında artık bu tür hikâyelerin suçluyu değil, mağdurları merkeze alması beklenirdi. Monster: The Ed Gein Story bu konuda sınıfta kalıyor.
Korku ve biyografi türlerini birleştirmek her zaman zordur, ancak Murphy bu denemesinde dengeyi tamamen yitiriyor. Görsel açıdan etkileyici olsa da tematik olarak rahatsız edici biçimde yüzeysel bir yapım. Gerçekleri saptıran senaryosu, kadın karakterlerin zayıf işlenişi ve empatiyi yanlış yere yönlendiren anlatımıyla Monster: The Ed Gein Story, “gerçek suç” türünün kötüye kullanımına dönüşüyor.