Anasayfa Röportajlar Kağıttan Hayatlar Röportajı: Can Ulkay

Kağıttan Hayatlar Röportajı: Can Ulkay

Yazar: Zeynep Polat

Kağıttan Hayatlar Röportajı: Can Ulkay

Geçtiğimiz günlerde Netflix üzerinden gösterime giren ve büyük başarılara imza atan Kağıttan Hayatlar filminin yönetmeni Can Ulkay’la yeni filmi ve kariyeri hakkında konuştuk. Sarıkamış Çocukları, Ayla: The Daughter of War, Müslüm, Türk İşi Dondurma filmleriyle sükse yaratmış başarılı yönetmenin yeni filmi Kağıttan Hayatlar, kâğıt toplayıcılığı işiyle uğraşan bir gencin dramatik hikâyesini konu alıyor.

Kağıttan Hayatlar: Dramatik Bir Gerçeklik Hikâyesi (İnceleme)

Zeynep Polat: Merhaba Can Bey! Öncelikle bize vakit ayırdığınız için Ekranom ailesi adına teşekkür ederim. Sizin gibi başarılı bir yönetmenle röportaj yapmak bizler için büyük bir şans. Kariyeriniz ve Kağıttan Hayatlar ile ilgili sorularımıza geçelim dilerseniz.

Çektiğiniz filmlerle uzun süre ülke gündeminden düşmeyerek adınızdan söz ettirdiniz ve Ayla ile Oscar aday adayı gösterilerek ulusal başarılara imza attınız. Bu başarılı sinema kariyerinizi bir de sizden dinlemek isteriz; sektöre nasıl adım attınız ve elde ettiğiniz başarılarla kendinizi Türk sinemasının neresinde konumlandırırsınız?

Can Ulkay: Merhabalar, İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema – TV bölümünü bitirdikten sonra önce TRT İstanbul televizyonu ve ardından yaklaşık 30 sene boyunca Türkiye ve dünyanın bir çok önde gelen markaları için reklam yönetmenliği yaptım. Bu süre içerisinde yüzlerce markanın 1000’in üzerinde reklam filmini yönettim. Yönettiğim reklam filmleri Kristal Elma, Effie, Epica ve Cannes gibi yarışmalarda pek çok ödül aldı. 2001 yılında çektiğim Coca-cola “Sokakta Hayat Var” reklam filmi, yaklaşık 30 ülkeye 20 farklı dilde hazırlanarak satılma başarısı gösterdi.

Sezen Aksu ve Sertab Erener’in bazı single’larının müzik videolarının yönetmenliğini yaptım. Sertap Erener için hazırladığım “Öyle de güzel” müzik videosu ile 2013 yılının en iyi müzik klibi ödülünün sahibi oldu. 2015 yılından itibaren 30 yıllık reklam ve müzik video yönetmenliği ile montaj tecrübemi sinema filmi yönetmenliğinde denemeye karar verdim.

Sırasıyla; “Sarıkamış Çocukları – 2015”, “Ayla : The Daughter of War – 2017”, “Müslüm – 2018”, “Türk İşi Dondurma – 2019”, “Kağıttan Hayatlar-2021” Netflix Originals sinema filmlerinin yönetmenliğini gerçekleştirdim.
Özellikle 2017 yılında yönetmenliğini yaptığım dram filmi “Ayla: The Daughter of War”, 90. Oscar Akademi ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film dalında Türkiye’nin Oscar aday adayı oldu. Ayla filmi toplamda tüm dünyada 30’a yakın ödül ve seçki başarısı yakaladı. Diğer filmlerim Müslüm, Türk İşi Dondurma ve Sarıkamış Çocukları da pek çok ödülün sahibi oldu.

Şu anda yeni sinema filmi projelerimin çalışmalarını sürdürmekteyim. Aynı zamanda reklam sektörü ile de çalışarak çeşitli markalara yönetmenlik hizmeti vermeye devam etmekteyim.

Bir çok üniversitenin workshop ve seminerlerine eğitmen ve konuşmacı olarak katılarak öğrencilere kariyerlerine yön verme, mesleki liderlik ve sinema endüstrisi konularında tecrübelerimi, bilgi ve birikimlerimi aktarıp onların gelecekteki kariyer seçimlerine yardımcı olmaya çalışmaktayım.

Kariyer hikayeniz hayranlık uyandırıyor. Şimdi yayınlandığı günden bu yana Netflix Top 10 listesinin üst sıralarından düşmeyen Kâğıttan Hayatlar’dan söz edelim. Filmin yönetmenliğini yapmaya nasıl karar verdiniz?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, film üretmenin alternatiflerini yaratmak ve devamlı film üretebiliyor olmak benim hayat felsefem ve yaşam biçimim… Ben, Can Ulkay olarak Netfix ve diğer platformların hem tüketicisi hem de üreticisi konumundayım şu an. Bu yeni sistem ya da içerik, hem tüketici yani seyirci hem de benim gibi aynı zamanda üretici konumundaki insanlar için ister istemez oldukça çekici hale geliyor… Kağıttan Hayatlar filmim uzun zamandır Netflix’in hem Türkiye hem de dünya top 10 listelerinde üst sıralarda.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki hem konu itibariyle beni etkilediği için hem de yukarıda belirtmiş olduğum sebeplerden dolayı Kağıttan hayatlar filminin yönetmenliğini yapmaya karar verdim. Kağıttan Hayatlar, konusu itibariyle global bir hikaye. Her gün gördüğümüz ancak gündelik hayatın telaşıyla dikkat etmediğimiz kağıt toplayan gençlerin hayatını anlatıyor.

Öncelikle farklı bir hikaye, daha önce benzerini çekmediğim bir konusu var. Diğer yandan toplumun çok önemli ve fazla konuşulmayan bir sorununa da parmak basıyor. Sosyal sorumluluk ayağı olması beni en heyecanlandıran sebeplerden biri. Gerek hazırlık aşamasında, gerek çekim süresince bana çok şey kattı. Sokaklardaki hikayelerle tanışmama vesile olduğu için böyle bir psikolojik dram türünü hayata geçirmiş olmaktan dolayı çok mutluyum. İzleyiciye de bunun geçeceğini düşünüyorum. Belki de önünden geçip hiç fark etmedikleri hayatlardan, sıcacık, duygusal bir hikâye izleyecekler. Parçalanmış ailelerin, geçmiş travmaların, sevgisizliğin yarattığı sonuçları çarpıcı bir şekilde aktarıyor.

Bu sebeple, farklı ve iyi bir hikâyeyi seyirciye anlatıyor olabilmek beni çok heyecanlandırdı ve yönetmenliğini yapmamda büyük rol oynadı.

Popüler kültürü yansıtan bunca yapım arasında hayatın içinden ve insanın yüreğine dokunan böyle yapımlar görmek gerçekten güzel. Sanıyorum ki çekimler pandemi sürecinden önce tamamlandı. Filmin dijital platform üzerinden yayınlanması kararı nasıl gelişti?

Filmimin hazırlık, çekim ve post prodüksiyon yani bütün süreci pandemi döneminde Haziran – Aralık aylarında gerçekleşti. Pandemi sürecinin bütün zorluklarını hissettik bu süreç içerisinde. Herkes gibi bizim de yolda öğrenip, kendimizi geliştirdiğimiz bir süreç oldu. Bütün ekipler gibi biz de farklı zorluklarla karşılaştık ancak gerekli önlemleri alıp, programlı çalışarak çekimlerimizi planladığımız şekilde tamamladık. Dijital platform yani Netflix te yayınlanma durumu baştan baştan beri vardı, tüm hazırlık ve çalışmalarımız bu yönde oldu. Elbette ki sinemaların açılma opsiyonunu da bir taraftan gündemimizde tutuyor ve süreci tüm film endüstrisi gibi biz de takip ediyorduk…

Pandemi koşullarında böyle bir film çekebilmek takdire şayan gerçekten, emeğinize sağlık. Filmin adına karar verirken “Mücadele Çıkmazı” ve “Kağıttan Hayatlar” arasında kaldığınız bilgisine sahibiz, Mücadele Çıkmazı ismine de film içinde manidar bir şekilde rastlıyoruz. Kağıttan Hayatlar isminde karar kılma süreciniz nasıl gelişti?

“Mücadele Çıkmazı” bildiğiniz gibi filmde vermek istediğimiz hayat mücadelesi duygusunu, gençlerin hayata dair umutlarını, çabalarını sembolik olarak anlatan sokağın ismiydi. Pek çok filmde yapım aşamasında isim değişikliği olabiliyor. Biz de süreç içinde “Kağıttan Hayatlar”ı hikâye ile daha çok bağdaştırdık ve bu şekilde değiştirdik. Ayrıca global olarak daha etkileyici ve akılda kalıcı bir isim olması da uluslararası tanıtımda daha etkili olacaktı. Kağıttan Hayatlar, “Paper Lives, Vidas de Papel” gibi benzer birçok isimle dünya üzerinde daha etkili bir hale geldi.

Gerçekten yerinde bir öngörü olmuş, yabancı isimleri de son derece çekici geliyor kulağa. Sinemaseverler tarafından Kâğıttan Hayatlar’a yöneltilen eleştirilerden biri Çağatay Ulusoy’un görünüm olarak bu role uygun olmadığı hakkında. Çağatay Ulusoy’u bu rol için seçmeye nasıl karar verdiniz? Beraber çalıştığınız süreç nasıl ilerledi?

Buna katılmıyorum. Oyuncunun görsel yani fiziksel olarak bir role uygun olmaması değerlendirmesi tamamen yanlış. İzleyicilerden çok eleştirmenlerden böyle eleştiriler ben de birkaç yerde okudum. Öncelikle oyuncunun geçmiş görsellerini, fotoğraflarını zihinlerinden atıp öyle bakmalarını öneriyorum. Çağatay ruh olarak, yansıttığı karakteri çok büyük başarıyla filme aktardı. Oyunculuğu, performansı ve vermiş olduğu duygu tüm dünya tarafından takdir edilirken görünüm olarak uygun olmadığını tartışmak çok saçma. Seyirci buna alışmalı artık. Sadece Çağatay değil, diğer oyunculara da bu alanları daha çok yaratmalıyız ki Türk sineması adına daha yeni hikâyeler ve gerçek oyuncuları yaratabilelim ve dünyaya açılabilelim… Çağatay’ın böyle bir karakteri canlandırması ve bunu başarıyla filme yansıtması her türlü övgüye değer….

Süreç içerisinde hep beraber çalıştık, karakteri düşündük, hayal ettik, yarattık. Sadece oyunculuk anlamında değil, tıbbi danışmanlar, psikologlar, psikiyatrlar, pedagoglar ve elbette ki sokakların gerçek kağıt toplayıcıları ile sürekli vakit geçirdik. Defalarca prova yaptık. Bunlar, iyi ve doğru oyunculuk için gerekli çalışmalardı. Sonuçta gördüğünüz gibi Çağatay’ın içinden bambaşka bir karakter çıktı. Yadırganmasını makul karşılayabilirim ama alışılmalı da artık böyle oyunculuklara.

Ben de filmi izlerken bu konuda zaman zaman eleştirmenlere katılsam da, bahsettiğiniz bakış açısıyla bakınca aslında gerçekten profesyonel bir performansa imza attığını görebiliriz. Ayla ve Müslüm’ün yaşanmış olayları anlatması gibi, Kâğıttan Hayatlar’da da gerçekçi ve hayatın içinden bir hikâye izliyoruz. Filmlerinizin bu benzerliğiyle ilgili olarak, film seçerken böyle bir kriteriniz olduğundan söz edebilir miyiz?

Hayır, özellikle yok. Ayla, Sarıkamış Çocukları, Türk işi Dondurma ve Müslüm, tarihi ya da gerçek hikâye olarak sinemaya aktarılmış 4 film yapmış oldum. Ardından Kağıttan Hayatlar ile sokaklardaki hayatı, gerçek olmasa da gerçek hayata dair bir hikâyeyi sinemaya aktardım. Bu, özellikle seçilmiş bir şey değil ama böyle denk geldi diyebiliriz :))) Can Ulkay sadece tarihi film ve gerçek hikaye çeker etiketinin üzerime yapışmasından çok korkuyorum! Bu işin şaka kısmı… Böyle hikayeler tabi ki devam edecek. Filme aktarılması gereken o kadar çok yaşanmış hikâyelerimiz var ki. Bu da doğal olarak böyle hikâyeleri kullanmamıza sebep oluyor diye düşünüyorum.

Gerçek hikâyeler, hayattan hikâyeler her zaman daha ilgi çekicidir. İyi senaryo haline getirilirse çok değerli filmler olurlar. Bu sebeple araştırmayı seven bir kişi olarak gerçek hikâyeleri okumayı seviyorum. Gelecek için tabi ki farklı filmler göreceksiniz benden. Gerçek hikâye, kurgu hikâye ya da komedi, savaş, dram diye ayırmak istemiyorum… Bir yönetmen olarak her türlü hikâyeyi çekme yeteneğiniz ve birikiminiz olmalı diye düşünüyorum.

Gerçek hikâyeler veya gerçek hayatlardan esinlenen filmler izleyiciye güçlü bir duygu geçişi sağlıyor olmalı ki, sözü geçen filmlerinizin her biri ayrı ayrı başarılara imza attı. Gelecek projelerinizi merakla bekliyoruz. Kağıttan Hayatlar’da güzel işlenen bir İstanbul görüyoruz. Hatta öyle ki izleyici koltuğunda İstanbul’a bir özlem oluşuyor içimizde. İşlenen hikâye ile İstanbul’u nasıl bağdaştırdınız?

İstanbulluyum… İstanbul’u gezmeyi, İstanbul’u görmeyi, İstanbul’a bakmayı seviyorum.

İstanbul’un her yeri bir fotoğraftır, resimdir, hatıradır. Hikâye ne olursa olsun bu şehri seyirciye, dünyaya göstermeyi, anlatmayı, düşündürmeyi istiyorum.

Ben bir İstanbullu çocuk olarak Sarayburnu’nda denize girdim, Balat, Galata, Unkapanı, Eminönü ve daha bir çok yerlerde dolaştım. Galata Köprüsü, Unkapanı Köprüsü’nden binlerce kez geçtim. Cihangir’de yaşadım… Böyle yüzlerce yer var İstanbul’un her yerinde. Bu filmin hikâyesi beni buralara götürdü. Bildiğim, yaşadığım, kokladığım yerlere… İleride başka bir film, başka bir hikâye beni bambaşka yerlerine götürecek İstanbul’un… Seyirci İstanbul’u görmeyi sevdi bu filmde, dünya sevdi. Gelmeyenler merak etti, bilenler özleyip tekrar görmeyi diledi…

Filmin diğer unsurları gibi İstanbul’u işleyişiniz de hikayenin etkileyiciliğini artırıyor. Filme gelen yorumlar ve eleştirilerden memnun musunuz? Aldığınız dönütler beklentinizi karşıladı mı?

Memnunum elbette… Kısa sürede üstelik pandeminin en etkili olduğu dönemde özveriyle çalışarak harika bir iş çıkarttı tüm ekip. Bunu unutmamalıyız… İnsanların her şeyden önce bunu takdir etmesi hoşuma gidiyor. Film; Türkiye’de haftalardır 1. sırada, dünyada aynı süre içinde hep ilk 10’un içinde kaldı ve devam ediyor. 100’e yakın ülkede yayınlanmış, 62 ülkede ilk 10’a girmiş. Netflix’te son bir yılın en çok seyredilen 16. filmi olacak kadar önemli bir yere yerleşmiş… Bundan daha değerli bir geri dönüş olabilir mi? Bunu sadece Kağıttan Hayatlar, Can Ulkay ya da Çağatay Ulusoy olarak değerlendirmeyelim… Bu rakamlar ve geri dönüşler Türk sineması için çok değerli ve önemli…

Bu rakamları sizden duymak ayrı keyif veriyor, gerek ülkemizde gerek globalde yakaladığınız başarıyı tebrik ederim. Biraz gelecek işlerinizden söz edebilir misiniz? Dijital için hazırladığınız başka çalışmalar veya sinema salonlarına dönmemiz durumunda vizyona girmesi için hazırda beklettiğiniz projeleriniz var mı?

Üretmek, sürekli üretimin içinde olmak benim hayatımın bir parçası… Hem sinema için, hem dijital platformlar için pek çok çalışmalarım olacak gelecek için. Dijital Platformlar her zaman hayatımızda olacak ama bir yandan da sinema salonları için sinema filmi projeleri üretiyor olacağım. Kısa dönemde platform için bir mini dizi, sinema filmi projem var çekeceğim. Ayrıca Cumhuriyet’in 100. yılı için çok önemli bir sinema filmi için çalışmalarım tüm hızıyla sürüyor. 2 sene sonra sinema salonlarında seyrediyor olacağız…

Dijital projeleriniz için sabırsızlanıyor, çalışmalarınızı salonlardan izleyeceğimiz günleri dört gözle bekliyorum. Sinemanın dijitale taşınması sektörü nasıl etkiledi sizce? Kısıtlamaların film üretimini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Pandemi döneminin sinema sektörünü sinemalarda gösterim konusunda ne kadar etkilediğini hepimiz biliyoruz. Pandemi, ilk dönemindeki sessizlikten sonra ikinci dönemde sektörü oldukça olumlu etkiledi. Evet salonlar kapandı ama platformların içerik ihtiyacı arttı. Kısıtlamalar televizyon ve platformların daha çok izlenmesini sağladı. İzleyici içerik aramaya, tüketmeye daha çok yönlendi. Dolayısı ile üretim ihtiyacı arttı. Sinema sektörü şu anda yoğun bir şekilde platform ve televizyonlara içerik üretmekte… Dolayısıyla şu an için üretimi olumlu anlamda etkilediğini düşünüyorum.

Pandeminin getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen böyle olumlu bir yönün olması sinema adına sevindirici. Dünya ile kıyasladığınızda Türk Sinema sektörünü nerede görüyorsunuz?

Türk sinema sektörü dünya ile karşılaştırıldığında içerik olarak üretim açısından oldukça güçlü. Çok fazla ve iyi sayılabilecek içerikler üretebiliyoruz. Tabi ki business anlamında “Film business” kavramının oturtulması gerekiyor sektörümüze… İçerik üretim ve pazarlamanın dünya standartlarına göre çok yüksek olduğu ülkemizde sinema sektörümüzün “film business” kurallarına göre yönetilmesi gerekiyor artık. Bu çok uzun ve öncelikle tartışılması gereken bir konu…

Sektör olarak filmlerimiz de iyi film standartlarına göre gelişmek ve kalitelenmek zorunda. Sektör sadece kazanılan para olarak ve çoğalan pazar olarak büyümemeli, filme harcanan, yatırılan para olarak da büyümeli.
Sahip olduğumuz bu pazara daha kaliteli yapımlar üretmemiz gerekiyor artık… Bu hem ülkemizin hem de sinema sektörümüzün tanınması açısından çok önemli…

Son olarak içinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde, sinemaseverlere ve Ekranom okuyucularına sinemaya dair neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu zorlu dönemi hep birlikte aşacağız. Sağlık her şeyden daha önemli… Sağlıklı kalmayı başaralım, daha sonra hep birlikte o güzel salonlarda 50 metrekarelik dev perdelerde filmleri hep birlikte, sevdiklerimizle ve büyük keyifle izleyeceğiz tekrar… Sinema salonlarına gitmenin heyecanını, sosyalleşmenin, eğlenmenin keyfini hep birlikte süreceğiz. Platformlar hayatımızın içinde her zaman olacaklar artık. Evlerimizde televizyonların karşınıza oturup dünyanın her yerinden her türlü içeriğe anında sahip olmanın keyfini de yaşayacağız bir taraftan…

Teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim bu keyifli sinema sohbeti için. Önümüzdeki projelerinizde görüşebilmeyi umuyorum (:

Kağıttan Hayatlar Röportajı: Can Ulkay

Bunlar da ilginizi çekebilir

1 Yorum:

Avatar
Kamile 26/04/2021 - 01:07

👏👏👏

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...