Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Kaç Para Kaç: Paranın Gölgesinde Bir Varoluş Mücadelesi

Kaç Para Kaç: Paranın Gölgesinde Bir Varoluş Mücadelesi

Yazar: Nihat Öztürk

Kaç Para Kaç: Paranın Gölgesinde Bir Varoluş Mücadelesi

Reha Erdem’in 1999 yapımı Kaç Para Kaç, sıradan bir gömlekçinin hayatını değiştiren beklenmedik bir para bulma olayı üzerinden, insanın ahlaki çöküşünü ve kapitalizmin toplumsal dokuyu nasıl kemirdiğini inceliyor. Selim (Taner Birsel), dürüstlüğüyle bilinen, İstanbul’un bir köşesinde mütevazı bir dükkân işleten bir aile babasıdır. Ancak bir gece takside unutulan para dolu çantayı bulması, onu maddi zenginlik ile vicdani değerler arasında sıkışmış bir iç savaşa sürükler. Film, bu savaşı metaforlarla bezeli sahnelerle anlatırken, izleyiciyi “para”nın gerçekte neyi temsil ettiği üzerine düşünmeye zorluyor.

Selim’in masumiyetini simgeleyen kırık bir melek biblosu, paranın hayatına girişiyle paramparça olur. Yapıştırmaya çalışsa da biblo asla eskisi gibi olmaz; tıpkı Selim’in dürüstlükten uzaklaşan ruhu gibi. Bu metafor, maddiyatın maneviyatı nasıl aşındırdığının çarpıcı bir yansıması. Selim, parayı benimsedikçe polisten kaçan, yalan söyleyen, suçu çırağına atan birine dönüşür. Reha Erdem, bu dönüşümü izlerken seyirciyi şu soruyla yüzleştirir: İnsan parayı mı kontrol eder, yoksa para mı insanı?

Film, kapitalist sistemin bireyi nasıl tükettiğini diyaloglar ve sembolik sahnelerle vurguluyor. Selim’in arkadaşlarıyla yaptığı “herkeste biraz hırsızlık vardır” sohbeti, paranın toplumsal ilişkilerde yarattığı çürümeyi gözler önüne serer. Banka memurunun intiharı ise, sistemin kurbanlarını nasıl görünmez kıldığının acı bir kanıtı. Selim, parayla lüks bir hayat kurmaya çalışsa da, içindeki boşluk giderek büyür. Pahalı restoranlar, yeni ev hayalleri, eşine aldığı hediyeler… Hepsi geçici bir rahatlama sağlar, ancak suçluluk duygusu onu bir kâbus gibi takip eder.

Reha Erdem, sinematografik tercihleriyle bu çöküşü destekliyor. Vapurdaki kovalamaca sahnesi, montaj tekniğiyle karakterlerin kimin “hırsız” kimin “mağdur” olduğu belirsizliğini vurguluyor. Kamera, Selim’in panik dolu bakışlarını yakalarken, arka planda İstanbul’un gri silueti, modern kentin insanı nasıl yuttuğunu hatırlatıyor. Selim’in dükkânında parayı yemeye çalıştığı an ise, paranın artık bir kurtuluş değil, bir tuzak haline geldiğini gösteriyor. Bu sahnede, müzik tamamen kesilir; yerini Selim’in nefes alışverişi ve paranın hışırtısı alır. Sessizlik, iç çatışmanın şiddetini artırıyor.

Filmdeki yan karakterler de temaya katkı sağlıyor. Eşi Ayla (Bennu Yıldırımlar), Selim’in değişimini sezgileriyle hisseden ancak sessiz kalan bir figür. Lüks restorandaki “Korkuyorum” itirafı, sistemin kadınları nasıl edilgenleştirdiğinin altını çiziyor. Komşu Nihal (Zuhal Gencer) ise, Selim’in dürüstlük maskesini düşüren bir ayna. Onun agresif flörtleri, parayla güçlenen erkekliğin çürüyen yüzünü ortaya seriyor. Nihal’in Selim’e hediye ettiği elbise, parayla satın alınan ilişkilerin yapaylığını vurgularken, Selim’in sonunda ona saldırısı, çöküşün kaçınılmazlığını gösteriyor.

Finalde, ceplerinden saçılan paralarla pencereden düşüşü, modern dünyada kaybolmuş bireyin trajedisini özetliyor: Para, insanı özgürleştirmek yerine bir enkaza dönüştürür. Bu sahne, Deleuze ve Guattari’nin “kapitalist makine” teorisiyle örtüşüyor. Paranın döngüselliği, Selim’i bir istatistiğe indirgerken, sistemin insanı nasıl tükettiğini gösteriyor. Selim’in ölümü, ekonomik verilerde bir eksilme olarak kayıtlara geçerken, insani değerlerin nasıl metalaştığına dair acı bir ironi sunuyor.

Reha Erdem’in sinema dilindeki minimalizm de dikkat çekici. Diyalogların kısalığı, uzun plan sekanslar ve doğal ışık kullanımı, gerilimi artırırken gerçekçi bir atmosfer yaratıyor. Örneğin, Selim’in banka kasasına parayı yerleştirdiği sahne, soğuk mavi tonlarla çekilmiş; bu renk paleti, paranın duygusuzluğunu ve Selim’in yalnızlığını yansıtıyor. Ayrıca, filmin müziği Pressure Drop’un My Friend parçası, melankolik havasıyla hikâyeye derinlik katıyor.

Kaç Para Kaç, yalnızca bir “para hikâyesi” değil; insanın kendi değerleriyle yüzleşme cesaretini yitirişinin portresi. Selim’in düşüşü, “olmak” ile “görünmek” arasındaki çatışmanın evrensel bir yansıması. Reha Erdem, izleyiciye şunu fısıldıyor: Para bir araçken amaç haline geldiğinde, insanın ruhu da paramparça olur. Bu film, seyirciyi sadece ekrana değil, kendi vicdanlarına bakmaya davet eden unutulmaz bir başyapıt.

Kaç Para Kaç: Paranın Gölgesinde Bir Varoluş Mücadelesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...