Gecenin Kıyısı: Üniformam mı, Ailem mi?
Sevgili Ekranom okuyucularına merhaba! Uzun bir süredir Ekranom’da aktif bir şekilde yazamıyordum, çünkü son zamanlarda başka projeler üzerinde çalışıyordum. Bu filmle birlikte Ekranomdaki yazılarıma yeniden dönmüş bulunuyorum. Üstelik, 2024 yılında Venedik ve Adana’da adından sıkça söz ettiren bir gerilim filmiyle karşınızdayım. Filmimizin adı Gecenin Kıyısı. Yönetmenliğini Türker Süer’in üstlendiği, başrollerinde Ahmet Rıfat Şungar ile Berk Hakman’ın yer aldığı film, bir subayın asker kaçağı olan abisini kendi elleriyle askeri mahkemeye götürmesini ve bu yolculukta iki kardeşin hesaplaşmasını anlatıyor. Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapan ve Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kurgu ödüllerini kazanan bu film, bu cuma itibarıyla Bir Film / Liman Film tarafından vizyona giriyor. Bu kadar özetledikten sonra, gelin önce hikâyeye, sonra da filmin işleyişine yakından bakalım.
Disiplininden bir an bile ödün vermeyen bir subay olan Sinan, babalarının ölümüyle birlikte asker kaçağı olan abisi Kenan’la farklı yollara düşmüştür. Günün birinde Sinan’a, abisi Kenan’ı askeri mahkemeye götürecek ekibe komuta etme görevi verilir. Uzun bir aradan sonra zorunlu bir yolculuk için bir araya gelen iki kardeş, bu süreçte farklı bakış açılarıyla çatışmak ve sözlü olarak birbirlerine meydan okumak zorunda kalır. Çünkü Kenan, Sinan’ın aksine isyankâr bir ruha sahiptir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, askerlik bağlamında karanlık bir olay daha devreye girer: 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi. Sinan’ın ödün vermediği disiplini ve Kenan’ın isyankâr yapısı, iki kardeşi ağır bir hesaplaşmaya sürükler.
Bu film, hikâyeyi takip ederken bizlere şu soruları düşündürtüyor: Sisteme güvenmek uğruna neleri göze alır, kendimizden neleri feda ederiz? Gecenin Kıyısı, fedakârlık, itaat ve sadakat temalarını işleyerek, toplumsal gerilimin merkezine iki kardeşin çatışmasını koyuyor. Aynı zamanda, Sinan’ın sisteme olan güvenini sorgulamasını ve kendi karakterine duyduğu sadakati film boyunca güçlü bir şekilde işliyor. Dahası, diyaloglarla birlikte hikâye ilerledikçe sistemle ilgili öyle komplolar ortaya çıkıyor ki, Sinan ile birlikte biz de düzeni ve askerliğin “gücü”nü sorgulamaya başlıyoruz.
Yorumlamam gerekirse, hikâye ve senaryo biraz gri bir alanda kalıyor. Ancak bu gri alan hem olumlu hem de olumsuz olabilir. Öncelikle olumlu yanından bahsedersem, bu film sıradan bir aile filmi değil. Yani, sadece iki kardeşin hesaplaşmasını göstermiyor; aynı zamanda 15 Temmuz gibi karanlık bir olayı merkeze alarak, hikâyeye adeta tuz-biber ekiyor. Ayrıca, filmdeki diyalogların hiçbiri boşa yazılmamış. Her diyalog anlamlı, son derece gerçekçi, soğuk ve mesafeli. Olumsuz olma ihtimali ise şurada devreye giriyor: Yazar bir arkadaşımla konuştuğumuz kadarıyla, eğer yabancı bir seyirci bu filmi izlerse, bazı sahnelerde ve diyaloglarda konuyu ve ülkemizde yaşanan olayı anlamakta zorlanabilir. Venedik’teki bir seyirci, yakın tarihi bilmeden izlediğinde bir şey kaybetmez; ancak filmi seyrettikten sonra bu olayı araştırarak bir kez daha izlemesi onun için bir artı olabilir.
Hikâyeden yeterince bahsettiğimize göre görsel yönüne geçelim. Görsellik, filmin en güçlü unsurlarından biri. Uzak plan çekimlerde askeri alanın hem eski hem de yeni dokuları sergilenirken, karakterlerin soğuk ve mesafeli bakışları atmosferi güçlendiriyor. Yakın plan çekimlerde ise karakterlerin yüzlerindeki iç çatışmalar ve üniformalarındaki rütbeler, filmin anlatımına gayet iyi eşlik ediyor. Kurgu açısından gece-gündüz döngüsü ve tekinsiz kasaba atmosferi, Coen Kardeşler’in estetik anlayışını hatırlatıyor. Özellikle Blood Simple (1984) ve No Country for Old Men (2007) filmlerine benzer şekilde, karanlık, tekinsiz ve tehlikeli bir dünya yaratılmış.
Bunun yanı sıra müzik ve ses tasarımı da önemli. Öncelikle müziklerden bahsedelim: Filmin atmosferi kadar, müzikleri de filme olumlu yönde katkı sağlıyor. Tekinsizliği, güvensizliği ve tehlikeyi öylesine başarılı bir şekilde notalara yansıtmış ki, yalnızca gözlerimize hitap etmekle kalmıyor, kulaklarımızı da doyuruyor. Ses tasarımına gelirsek, burada da aynı başarı söz konusu. Elektrik kesintilerinin, sistemin gücünü yansıtan yükselen seslerin ve silah seslerinin kullanımı, filmin en önemli unsurlarından biri hâline gelmiş.
Oyunculuk açısından ise iki oyuncu öne çıkıyor ve ikisi de bu fikir ayrılıklarını alt metinlerle güçlendirerek farklılıklarını sergilemeyi başarıyor. Subay Sinan rolündeki Ahmet Rıfat Şungar ve asker kaçağı Kenan rolündeki Berk Hakman, yarattıkları fikir ayrılıkları ve bakış açılarıyla kendilerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Ayrıca, çocukluğumuzdan beri izlediğimiz yapımlardan tanıdığımız bir isim daha var: Şencan Güleryüz. Filmde general rolünde karşımıza çıkan Güleryüz, performansıyla bu iki oyuncunun gerisinde kalmıyor.
Artık toparlayacak olursam, Gecenin Kıyısı, yola çıktığı fikir, estetik ve görsellik açısından neredeyse kusursuz bir film. Estetik yönü ve ses-müzik kullanımı zaten tartışılmaz. Filmin senaryosu da hem düşündürücü hem de sorgulatıcı. Filmi izlediğinizde gerçekten sisteme olan sadakatinizi sorgularken, aileniz konusunda vicdan muhasebesi yapmanıza da neden oluyor. En iyisi siz bu filmi kendi gözlerinizle izleyin ve sadakatiniz ile fedakârlıklarınızı sorgulayın.
Puan: 4,5/5
Gecenin Kıyısı: Üniformam mı, Ailem mi?