Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriDie My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Yazar: Şeyda Taşkıner
Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi
Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

78.Cannes Film Festivali’nin ana yarışma kategorisinde kendine yer bulan Die My Love, İskoç yönetmen Lynne Ramsay’nin beşinci ve öncekilerin özgün kaotikliğini aratmayan uzun metraj filmi. Ülkemiz izleyicileriyle ilk kez Filmekimi aracılığıyla buluşan filmin Türkiye için planlanmış bir vizyon tarihi ise ne yazık ki yok.

Hem yönetmenin yapımlarını hayranlıkla takip ettiğim, hem başroller Jennifer Lawrence ve Robert Pattinson uzun yıllar boyunca en sevdiğim oyuncular arasında yer aldığı, hem de yapımcılığını Martin Scorsese’nin üstlendiği için bu filme olan beklentim epey yüksekti ve bu beklenti kesinlikle boşa çıkmadı.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Geleneksel aile modelindeki dinamikleri kurcalayıp “konuşulmayan” olmasına alıştığımız motiflere ışık tutma hevesiyle bilinen yönetmen, Arjantinli yazar Ariana Harwicz’in Morra, Amor isimli romanından uyarladığı Die My Love’da da çağlar boyu annelik kavramına yüklenen dayatılmış kutsallığı, doğum yaptıktan sonra yaygın ismiyle postpartum veya “doğum sonrası” depresyon olarak tanımlanan ağır bir ruhsal çöküşle baş etmek durumunda kalan genç anne Grace (Jennifer Lawrence) üzerinden sorguluyor.

Filmin uyarlandığı roman, Scorsese’nin üyesi olduğu bir kitap kulübünde karşısına çıkıyor ve bu olağanüstü yönetmenin hikâyeden çok etkilenmesi sonucunda Die My Love fikir aşamasından yapım aşamasına geçiyor.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Kariyerinde arzuladığı potansiyele henüz ulaşamamış bir yazarken sevgilisi Jackson’a (Robert Pattinson) amcasından miras kalan taşra mülküne taşınıp kısa sürede annelik ve evlilik gibi toplumun ondan beklediği “ideal” hayata yönelen Grace, bu yabancı düzenin ona ait olmaktan çok, onu kendinden uzaklaştırarak tüketen bir yanılsama olduğunu acı bir şekilde fark ediyor.

Grace’in içinde fırtınalar koparan umutsuzluğu ve çaresizliği, kendi arzuları ile dayatılmış roller arasındaki şiddetli çatışmanın kademeli olarak dışa yansıması, taşranın yarattığı boğucu sıkışmışlık hissiyle birleşerek filmi baştan sona saran o yoğun ve rahatsız edici gerilimin temelini oluşturuyor. En son Pablo Larraín’in Spencer’ını izlerken ana karakterle kurduğum empati dolayısıyla yoğun bir şekilde hissettiğim anksiyete ve klostrofobiye yakın huzursuzluğu, Grace’i seyrederken yeniden deneyimledim.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Yeni evlerine alışırlarken bebeğin hayatlarına dâhil oluşu ve ailede sevilen biri olan Jackson’ın babasının bu süreçte aralarından ayrılması gibi büyük değişiklikler hem Grace’in hem de Jackson’ın mücadele ettiği şeyler. Ancak sorumluluk ve beklentileri farklı olduğu için Jackson, Grace’in çöküşünü anlamlandıramadığı gibi ona destek olmak bir yana giderek kendini ondan uzaklaştırıyor.

Adapte olması gereken yeterince büyük değişiklik varken Grace, bir de ilişkilerindeki arzunun eriyip gitmesiyle yüzleşiyor. Jackson işe gitmek için uzaklaştığında da aynı evin içindeyken de çözülmeye başlayan evliliklerinde yapayalnız hissediyor.

Grace, aralarına giren uçurumu hamilelikle değişen bedenine, kaybolduğunu hissettiği çekiciliğine ve kendi isteği dışında dönüşmeye başlayan yeni kimliğine bağlıyor. Jackson’ı suçladığı gibi kendini de suçlayan Grace’in zihnindeki derin kırılmayı tetikleyen şeylerden biri de bu duygusal yüklerin oluşturduğu kafa karıştırıcı ağırlık ve çevresindekilerin onu anlamayı denemediği için de bu ağır yükü tek başına sırtlanmak zorunda kalması.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Olay örgüsünde beni en çok şaşırtan şeylerden biri, benzer hikâyelerde gelişenin aksine Grace’in bebeğine karşı düşmanca tavırlar beslememesi, hatta onun mükemmel bir çocuk olduğunu düşünmesiydi. Sıklıkla çimlerin arasında, yerlerde sürünmesi, evdeki köpeğe havlaması, Jackson’ı koklaması gibi hayvanlara özgü davranışları benimsediği görülüyor; Grace belki de en ilkel hâline dönmeyi bir çözüm veya baş etme yolu olarak görüyor.

Belki de tuzağa yakalanmış bir hayvan gibi hissettiği çıkarımını yapabileceğimiz bu kadının, bu sancılı döneminde kendisine zarar verdiğine ve çevresindeki başka varlıklara karşı da saldırgan tavırlar sergilediğine şahit oluyoruz. Ancak psikoza girmesinin beraberinde gördüğü sanrılar ve sinir krizleriyle mücadele ederken bile, yeni hayatının merkezi hâline gelmiş olan bebeğe karşı suçlayıcı veya şiddet içeren bir tutum sergilemiyor.

Seyirci olarak Grace karakterine daha fazla yaklaştıkça, bebeği neden suçlamadığını daha iyi anlayabildim ve hissettiğim şaşkınlık da yerini anlayışa bıraktı. Çünkü böylesine karanlık hisler içerisinde olma sebebi doğrudan bebeğinin varlığı değil, aslında kendi varlığının merkezinin elinden kayıp gidiyor olduğunu düşünmesi.

İzleyici Grace’in duygusal yükünü paylaşıp, adeta yaşadığı kaygı yoğunluğunun içinde derin nefesler alırken, diğer tarafta Jackson’ın sinir bozucu derecedeki umursamazlığıyla bu çatışmanın ortasında eli kolu bağlı kalıyor. Jackson’ın sessizliği ve soğukkanlılığı başta kendi yetersizliğini inkâr etme biçimi olsa da zamanla yerini öfkeye bırakıyor. Eşini anlamaya çalışmak veya ona destek olmak yerine, annelik ve evlilik kurumlarının yarattığı toplumsal baskıyı adeta kişisel silahı hâline getirip Grace’e yöneltiyor.

Böylelikle bu karakter “ideal” olanın peşindeki modernitenin somut bir temsili hâline gelirken, aralarındaki ilişki sevgiyle tanımlanmaktan uzaklaşıyor ve bir güç savaşına dönüşüyor. Biri kendi varlığını kanıtlamaya çalışırken diğeri, ezbere bildiklerini gerçekleştirememenin bastırılmış öfkesini taşıyor. Giderek büyüyen bu duygusal şiddet sarmalı filmin en sarsıcı gerçekliklerinden biri hâline geliyor.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Jennifer Lawrence sektörde en yetenekli bulduğum, hatta rakipsiz gördüğüm bir aktris. Özellikle diyalog sunumu konusunda çok özel bir yeteneği olduğunu düşünüyorum. Daha önceki tüm performanslarından daha harika bir iş çıkardığını, hatta kariyerinin en iyi oyunculuk performansını bu filmde sergilediğini söyleyebilirim.

Grace’in yalnızlık hissini asla ajitasyona vurmadan, olanca gerçekliğiyle vurgulayan sahnelerde Lawrence, karakterin içine öyle giriyor ki adeta kameranın, bir film setinde değil de gerçekten yalnız birini gizlice izliyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.

Bazı eleştiriler, özellikle öfke patlamalarının ön plana çıktığı sahnelerde oyuncunun performansını “overacting” olarak nitelese de, ben Jennifer’ın Grace’i oynarken asla “mış gibi” yaptığı hissine kapılmadım. Bazen teatral sahnelerde oyuncuların kamera karşısında olduklarının farkında olduklarını hissedersiniz; ancak Die My Love’ın bu sahneleri bile o kadar organik ilerliyor ki, seyirci izlediği şeyin bir performans olduğunu unutuyor.
Ayrıca filmi birlikte izlediğim psikolog arkadaşımın, Grace’in geçirdiği psikotik epizotların inanılmaz derecede gerçekçi hissettirdiğine dair yorumu, bu deneyimin profesyonel bir gözden de doğrulandığını göstermesi açısından önemli.

Filmin yapım sürecinde Lawrence’ın yeniden anne olması ve Pattinson’ın da ilk kez ebeveynlik deneyimi yaşaması, paylaştıkları rollere sezgisel bir gerçeklik katıyor olabilir. Böyle bir çıkarım yapmak kesin olmasa da, sinemada kolay kolay rastlanamayacak türden bir duygusal geçirgenliğe ortam hazırladığı söylenebilir.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Robert Pattinson’ın Jackson’ı da o kadar ham ve doğal bir gerçeklikle ortaya konmuş ki, karakterin duygusal eksikliklerinin bilinçli ve yerinde bir tercih olduğu hissediliyor. Bu içe dönük oyunculuk performansı hem diğer ana karakterle beklenen tezatı çok doğal bir şekilde oluşturuyor hem de filmin atmosferine tamamlayıcı bir kırılganlık ekliyor.

Lynne Ramsay’nin görsel hikâye anlatımı konusunda çok güçlü bir film yapımcısı olduğunu düşünüyorum. Derinlemesine diyaloglara yaslanmak yerine, karakterlerin içinde bulunduğu durumu bize göstererek onların iç dünyasına tanık olmamızı tercih ediyor. Adeta bir tiyatro sahnesini andıran açılış sahnesinde, çiftin yeni eve taşınmadan önce evi incelemelerini izliyoruz ve sahne o kadar doğal ki, seyirci de karakterlerle birlikte o anın içine sızıyor.

Estetik kompozisyon unsurları ve semboller, filmin genel atmosferini kurmada ve karakterin iç dünyasını yansıtmada oldukça ön planda. Örneğin, Grace’in bebeğini emzirdikten sonra sütüyle masada duran mürekkebi karıştırdığı sahne, kelimelerle anlatıldığında basite kaçacak karmaşık duyguları sessizce aktarıyor. Grace’in kendini banyoya kapatarak ağır bir sinir krizi geçirdiği sahnede ise Ramsay adeta kaosu görsel bir düzene dönüştürüyor.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Film görselliğiyle ön plana çıktığı gibi, bu görsel anlatı diyaloglardan bağımsız, tekrar eden ritmik seslerle tamamlanıyor. Bilinçli yaratılan bu sese duyarlı huzursuzluk unsuru; sinek vızıltıları, fare sesleri, eğitimsiz köpeğin havlaması ve bebeğin ağlama sesleri gibi örneklerle film boyunca sürüyor. Tamamen sessiz bir anın olmaması, Grace’in huzursuzluğunu somutlaştırıyor ve karakterin zihinsel durumunu anlamamız için yalvaran tavırlara girmesine gerek bırakmıyor.

Yönetmen bilerek kırık bir anlatım kullanıyor; Grace’in anılarını bize lineer biçimde vermek yerine spiraller çiziyor ve bu anılara halüsinasyonlar, rüyalar ve gerçek arasında dalgalanan sürreal sekanslar eşlik ediyor. Bu da Grace’in kırılganlığını görünür kılıyor ve karakterin bilinçdışındaki çözülmeyi organik biçimde anlamamıza olanak sağlıyor.

Grace’in değişimle kesişen kişilik bunalımını ele alarak, kadının iç dünyasındaki dağınıklığı, yalnızlığı ve öfkeyi olanca çıplaklığıyla beyaz perdeye aktarıyor. Seyirciyi karakterin zihninde konumlandıran bu samimi temsilin, sinemadaki benzerlerinin çok az olduğuna inanıyorum. Yönetmenin karakteri dramatize etmemekteki inceliğiyle birleşen bu dürüstlük, filmi unutulmaz kılıyor.

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Bazı filmlerin erkeklerdense kadın izleyicilere daha fazla hitap ettiğini düşünüyorum; Die My Love da onlardan biri. Bu tarz filmlere örnek olarak Joachim Trier’in The Worst Person in the World’ü ve Nicolas Winding Refn’in The Neon Demon’ını gösterebilirim.
Bu gözlemim, söz konusu filmlere ve onlara gelen yorumlara dayanıyor; zira bir kadının iç dünyasını böylesine başarılı yansıtan yapımlarda erkek izleyicilerin olumsuz yorum yapması sıkça karşılaşılan bir durum. Yani bu görüşü “Bu filmi erkekler anlamaz.” şeklinde değil, “Bazı izleyicilerin filmden keyif alamama sebepleri farklı olabilir.” şeklinde değerlendirmek gerekir.

Aslında filmin son sahnesinden, Grace’in özgürleştirici dönüşümünden de bahsetmek istiyorum; ancak filmi, Lynne Ramsay’nin perspektifinden öğrenebilmek adına uyarlama romanı okumadan izlemeyi tercih ettim. Bu yüzden kapanıştaki katartik sahneyi izleyicilerin hiçbir yorum okumadan deneyimlemelerini istediğimden yazımı burada noktalıyorum.

Türkiye’de Die My Love için planlanmış bir vizyon tarihi olmadığı için şimdilik MUBI’de gösterime girdiği anda bu filmi kesinlikle izlemenizi; vizyona girmesi hâlinde ise büyük ekranda izleme deneyimini kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Sonraki yazılarda görüşmek üzere!

Die My Love: Kaybolan Bir Benliğin Anatomisi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...