Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Daddio: Yüzlerle Konuşulan Bir Yolculuk

Daddio: Yüzlerle Konuşulan Bir Yolculuk

Yazar: Tuğçe Ulutuğ

Daddio: Yüzlerle Konuşulan Bir Yolculuk

Merhabalar!

Bu yazımızın konusu Christy Hall’un yazıp yönettiği “Daddio“, Türkçe adıyla “New York’ta Bir Gece”.

Bütün film iki karakterin bir taksinin içinde geçen sıra dışı bir yolculuğunu anlatıyor aslında. İlk duyduğumda fikirden çok etkilendim, çünkü tek mekan ve sadece 2 oyuncu uzun metraj bir film için oldukça kısıtlayıcı. Hikaye New York’un sarı taksilerinden birinde başlıyor. Oyuncular Dakota Johnson ve Sean Penn. Olağanüstü performanslarıyla filmi dolu dolu yaşamamızı sağlamışlar. Senaryo, her ne kadar basit bir diyalog üzerine kurulmuş gibi görünse de, asıl büyünün karakterlerimizin yüzlerinde saklı olduğunu izledikçe anlayacaksınız. Dakota Johnson ve Sean Penn’in yüzleri, yönetmen Hall’un cesur kararlarıyla adeta devasa bir ekrana dönüştürülmüş. Bazen sadece gözler, bazen bir gülümseme, bazen de gözlerin ardındaki düşünceler… İki karakterin de mimikleri, sözlerin anlatmaya yetmediği detayları bize gösteriyor. Hall’un yazdığı diyalogların gücü bir yana ancak Johnson ve Penn’in performansı karakterlerin dünyalarına ve geçmişlerine sürüklenmemizi hızlandırıyor.

Yolcumuz Girlie, Kennedy Havalimanı’ndan taksiye biniyor ve Manhattan’a doğru yola çıkıyor. Normalde bu yolculuk, trafik olmadan yaklaşık 50 dakika, ama yolda gerçekleşen bir kaza sonucu yolculuğumuz uzuyor.. Böyle bir durumda, günümüz dünyasında yolcunun bütün süreyi telefonuyla geçirmesi beklenirken, “Daddio”da bu iki kişi konuşmaya başlıyor. Şoför Clark ve “Girlie” olarak bilinen yolcusu, zaman öldürmek için derin sohbetlere dalıyor. Başta sıradan bir küçük sohbet gibi görünse de, bu konuşmanın nereye varacağını tahmin etmek ve izlemek keyif veriyor:)

Yolculuk boyunca, Girlie’nin dijital dünyaya kaydığı, Clark’ın analog dünyasından uzaklaştığı anlar oluyor tabii. Girlie, kötü bir ilişkiye doğru çekilirken, Clark’ın sıcaklığı ve merakı onu tekrar geriye çekiyor. Penn’in canlandırdığı Clark, halktan biri, sert ama sıcak bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar kaba veya eski kafalı görünebilir olsa da, insanlar hakkında keskin bir sezgiye sahip ve korkusuz.

Bu filmin çıktığını ilk duyduğumda aklıma 1991 yapımı “Dünya’da Bir Gece” yani “Night on Earth” geldi. En sevdiğim filmlerde ilk 5’e girer. İzledikten sonra da bağdaşan yerleri görmek çok zor olmadı zaten. Jim Jarmusch’un “Dünyada Bir Gece” filminde, farklı şehirlerde geçen kısa hikayelerle taksi şoförleri ve yolcuları arasındaki dinamikler keşfedilirken, “Daddio” tek bir takside geçen bir hikaye ile daha yoğun bir anlatım sunuyor. Her iki film de sıradan bir yolculuğu, karakterlerin iç dünyalarına ve ilişkilerine açılan kapılar olarak kullanmış aslında. Ancak “Daddio”, yüzlerin ve mimiklerin gücünü daha fazla vurgularken, “Dünyada Bir Gece” farklı kültürel ve coğrafi bağlamlarla hikayeyi çeşitlendiriyor. İki filmin de diyalogun ve karakterlerin ön planda olduğu, minimalist ancak etkili bir sinema deneyimi sunduğunu söyleyebilirim.

İki oyuncunun kimyası oldukça etkileyici. Johnson ve Penn, çoğunlukla sadece dikiz aynasından birbirlerine bakarak, izleyiciyi ekrana kilitlemeyi başarıyorlar. Clark, her konuda fikri olan konuşkan bir adam. Meraklı ve dikkatli, hiçbir şey gözünden kaçmıyor. Penn, burada alışılmadık bir sıcaklık sergiliyor. Ancak Clark’ı küçümsemeyin; onunla uğraşılmaması gerektiğini izledikçe ve onu tanıdıkça hissediyorsunuz. Girlie ise ilk başta kaybolmuş ve yalnız görünüyor, ancak Clark ile sohbeti ilerledikçe onun güçlü ve dirençli bir karakter olduğunu anlıyoruz. Karakterlerin sohbet arasındaki değişimleri ve asıl karakterlerin çıkışını izlemek insan olmaya dair güzel nüanslar vermiş.

Bence Hall, senaryosunu beyaz perdeye aktarmada büyük bir ustalık sergilemiş. Filmin tamamını bir arabada çekmek büyük bir meydan okuma, ve Hall bu meydan okumayı başarıyla aşmış. Phedon Papamichael’in sinematografisi de bu sıkışık alanı geniş bir dünyaya dönüştürmüş. Manhattan’ın ışıkları, arka planda tablo gibi bir hava vermiş. Dikiz aynasından yansıyan yüzler, dikkat kesilmenize sebep oluyor. Dickon Hinchliffe’in hüzünlü müzikleri ise her sahneye duygusal bir derinlik katıyor, bu yolculuğun sıradan olmayacağını daha ilk andan itibaren bize hissettiriyor.

Özetle “Daddio”, yüzlerin ve diyalogların iç içe geçtiği, izleyiciyi ekrana kilitleyen bir film. Christy Hall’un ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen, zor bir yol seçmiş. Penn ve Johnson’ın performansları, filmi basit bir yolculuktan çıkarıp derin bir keşfe dönüştürmüş. Her ne kadar filmdeki konuşmalar bazen sert ve beklenmedik yerlere gitse de, “Daddio”nun asıl başarısı, yüzlerin anlattığı hikayelerde saklı. Bu film, küçük bir mekanda büyük bir dünya yaratmayı başarıyor.

Tavsiye: Diyaloglar üzerine kurulu bir film olduğundan evde izlemek yerine yakalayabilirseniz sinemada odaklanarak izlemek yaratılan dünyaya girmenizi ve bağ kurmanızı kolaylaştıracaktır.

Mısırlar patladıysa yazıyı burada bitiriyorum!

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Daddio: Yüzlerle Konuşulan Bir Yolculuk

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...