Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriConstantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Yazar: Tuğçe Ulutuğ
Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Merhabalar! Bu yazıda birlikte, 2005 yılında hayatımıza giren Keanu Reeves’in en sevdiğim filmlerinden birini deşiyoruz: Constantine.

Öncelikle, hikâyenin ve filmin nasıl ortaya çıktığına bakalım:

Constantine aslında bir çizgi roman karakteri. 1985’te DC Comics’in Swamp Thing serisinde ilk kez ortaya çıkıyor. Daha sonra Hellblazer adıyla kendi serisi başlıyor ve 300 sayıdan fazla sürüyor. Yaratıcılarından biri Alan Moore. “Kim bu?” diyenler için açıklıyorum: V for Vendetta’nın yazarı. Tabii, çizgi romandaki karakter ile filmdeki karakter arasında bayağı fark var. Çizgi romandaki Constantine; sarışın, trençkotlu, İngiliz aksanlı, karanlık esprilerle dolu bir büyücü. Filmdeyse bu havalı büyücüyü Keanu Reeves; siyah saçlı, Amerikalı ve bol sigaralı hâliyle oynuyor. Warner Bros, 2000’lerin başında bu çizgi roman karakterini bir anti-kahraman olarak sinemaya uyarlamak istediğinde işin başına klip yönetmeni Francis Lawrence’ı geçiriyor ve ortaya stilize, karanlık ve çizgi roman havasından epey uzak bir film çıkıyor. Yani Constantine filmi, bir nevi Hellblazer’ın Hollywood versiyonu gibi: daha az İngiliz, daha fazla duman.

Constantine şöyle başlıyor: John Constantine adında, dünyada olup biten şeylerin perde arkasını görebilen bir adam var. Yani dışarıdan baktığında sıradan bir adam gibi, ama aslında meleklerle iblisler arasında dönen görünmez bir savaşın tam ortasında. Bu savaş öyle epik bir şey değil; daha çok, günlük hayatta sinsice devam eden bir denge savaşı gibi. Constantine, iblisleri dünyaya sızmadan geri göndermeye çalışan, ruhunu kurtarmaya çalışan lanetli bir adam. Çünkü bir zamanlar intihar etmiş ve bu yüzden cehenneme gitmeye mahkûm olduğunu düşünüyor. “Ben biraz daha iblis yollayayım da belki cennete girmeye hak kazanırım,” gibi bir düşünceyle bu savaşın ortasında bulmuş kendisini.

Constantine: Hollywood'un Hellblazer Yorumu

Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Hikâye asıl, Angela adında bir dedektifin, ikiz kardeşi Isabel’in intihar ettiğini öğrenmesiyle başlıyor. Ama Angela, bu işte bir terslik olduğunu hissediyor çünkü Isabel, ölmeden önce garip şeyler gördüğünü söylemiş. Angela sonunda Constantine’e ulaşıyor çünkü şehirdeki tek “görünmeyeni görebilen adam” o. Constantine, önce klasik soğuk adam tavrında ama sonra bu işin sadece bir intihar değil, çok daha büyük bir şeyin parçası olduğunu fark ediyor. İşin ucunda Şeytan’ın oğlu Mammon var. Bu minik iblis prens, dünyada doğup kendi cehennem krallığını kurmak istiyor. Ama bunu yapabilmesi için ilahi yardım alması lazım — işte tam burada işler karışıyor.

Film boyunca Constantine cehenneme girip çıkıyor, aynalarla iblis yakalıyor, suyla boyutlar arası geçiş yapıyor, kafayı sıyırmış rahiplerle konuşuyor. Angela’nın da içinde bulunduğu bu yolculuk, ikisinin hem dış dünyadaki savaşta hem de kendi iç dünyalarında çözmeleri gereken meselelerle dolu.

Finaldeyse işler iyice metafizikleşiyor. Taraf değiştiren melekler, intiharlar, ölüp yeniden dirilmeler… Filmin en ikonik sahnelerinden biri de, finalde Lucifer rolünde Peter Stormare’ın cehennemden Constantine’in “değerli” ruhunu bizzat teslim almaya geldiği an. Biraz spoiler geliyor: Constantine, Mammon’un dünyaya gelememesi için intihar ediyor. Lucifer da onu cehennemine götürmek için geliyor. Ancak Constantine’in yaptığı fedakârlık o kadar saf ki, cennete gitmeye hak kazanıyor. Bu da Lucifer’in sinirini bozuyor çünkü en sevdiği oyuncağı elinden alınıyor ve bunu çözmek için Lucifer, Constantine’i yaşama geri döndürüyor — sırf biraz daha yaşasın da belki tekrar günaha batar diye. Finalde ise, tüm film boyunca sigara içen Constantine’in (ki kanser olacak kadar içiyor), sigarayı bırakıp hayata daha huzurlu bir şekilde dönmesi ayrı güzel bir kapanış oluyor.

Constantine: Hollywood'un Hellblazer Yorumu

Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Constantine’in oyuncu kadrosu, film kadar karanlık ve karizmatik. Başrolde Keanu Reeves olduğunu söylemiştik zaten, John Constantine rolünde. Rachel Weisz, hem dedektif Angela Dodson’ı hem de onun gizemli şekilde ölen ikiz kardeşi Isabel’i canlandırıyor. Tilda Swinton, cinsiyetsiz melek Gabriel rolünde ve tam anlamıyla melek gibi görünüyor; ama bir yandan da karanlık motivasyonlarıyla seyirciyi tedirgin ediyor. Şeytan rolündeyse Peter Stormare var — beyaz takım elbisesi, çıplak ayakları ve sarkastik tavrıyla, sinema tarihinin en özgün Lucifer yorumlarından biri bence. Djimon Hounsou, tarafsız kalmaya çalışan gece kulübü sahibi Papa Midnite olarak karşımıza çıkarken; Gavin Rossdale ise kaygan, sinsi yarı-iblis Balthazar’ı canlandırıyor. Genç Shia LaBeouf da Constantine’in hevesli ama biraz beceriksiz çırağı Chas olarak, filmin daha insani ve hafif yanını temsil ediyor.

Biraz da yönetmenden bahsetmek lazım. Francis Lawrence, o dönem Jennifer Lopez’in “Waiting for Tonight”ı, Britney Spears’ın “I’m a Slave 4 U”su gibi yüksek yapımlı müzik videolarıyla tanınıyordu. Yani bir klip yönetmeniydi. Constantine, onun Hollywood’a ilk sıçrayışı. Tabii film çekmenin tadını alınca duramamış; I Am Legend (2007), Water for Elephants (2011) ve The Hunger Games serisinin üç filmi gibi çok önemli ve kült projelere imza atmaya devam etmiş. Arada tabii klip çekmeye de devam ettiğini biliyoruz. Mesela Lady Gaga’nın muhteşem Bad Romance klibini bilirsiniz — yönetmeni tahmin edin kim? 🙂 Ya da Beyoncé’nin Run the World klibi…

Yönetmenden bahsetmişken, görüntü yönetmenine de değinelim; çünkü kendisi sektörün ustalarından: Philippe Rousselot. Rousselot’la Tim Burton’ın en sevdiğim filmi Big Fish’i izlediğimde tanışmıştım. Bence gelmiş geçmiş en iyi görüntü yönetmenlerinden biri ve o günden beri işlerini çok büyük heyecanla takip ediyorum. Hatta Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nın da görüntü yönetmeni olduğunu öğrenince inanılmaz şaşırıp heyecanlanmıştım. 1992’de A River Runs Through It ile Oscar kazanan Rousselot, Interview with the Vampire (1994), Sherlock Holmes gibi yapımlarla da gotik ve fantastik temaları başarıyla görüntülemiş bir sanatçı. Constantine’de de Los Angeles’a tuhaf bir nükleer gün batımı tonu kazandırmış. Cehennem sekansları bulanık, pas rengi ve yer yer overstimüle. Filmin en unutulmaz karelerinden biri olan, cehennemde rüzgârda eriyen şehir manzarası, onun ışık kullanımındaki ustalığın bir ürünü.

Constantine: Hollywood'un Hellblazer Yorumu

Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Senaryo tarafında Kevin Brodbin ve Frank Capello var. Orijinalde sarı saçlı, İngiliz aksanlı John Constantine’in, filmde Amerikalı bir anti-kahramana dönüştürülmesi, çizgi roman hayranlarını yıllarca kızdırdı. Ama karakter farklı versiyonlarla yaşamaya devam etti. Mesela 2023’te çıkan The Sandman dizisindeki Johanna Constantine, John’un kadın versiyonu aslında. Zaten dizinin dayandığı çizgi romanın orijinalinde Morpheus’la birlikte çalışan kişi John Constantine’di. Karakterin Johanna olarak yeniden yazılmasının sebebi de DC’nin Justice League Dark projeleriyle çakışmasını önlemekti.

Bugün, Constantine’i 2000’lerin başındaki “gothic noir” modasının bir uzantısı olarak okumak mümkün. Dini alegoriler, cehennem travması ve kurtuluş arayışı gibi büyük temaları işliyor. Yapay zekalı, hiper gerçekçi korku filmlerinin çağına girmişken, bu film hâlâ analog gibi kokuyor. İyi mi kötü mü? Belki de tam bu gri bölgede var olmaya çalıştığı için, film bugün hâlâ konuşuluyor.

Toparlamam gerekirse, Constantine benim için sadece bir çizgi roman uyarlamasından çok daha öte; karanlıkla barışmanın, kayıpla yüzleşmenin ve inancın ne anlama geldiğini sorgulatan bir film. Elbette kusurları var; anlatısı yer yer dağınık ve kafa karıştırıcı mesela. Ama işte tam da bu eksikleriyle, biraz yamuk biraz eksik hâliyle, çok daha insani geliyor bana. Bazen bir karakter, bir atmosfer, bir müzik ya da sadece bir bakış — seni yıllarca o filme bağlıyor ya… Constantine de bende tam olarak öyle bir yer tutuyor. Her izleyişimde yeni bir detay fark ediyorum, her seferinde başka bir yerimden vuruyor. Ve hâlâ, beyaz takım elbisesiyle cehennemden yürüyen Lucifer sahnesinde tüylerim diken diken oluyor…

Bu arada, 2022 yılından beri bir Constantine 2 çıkacak sözleri etrafta dönüyor ama hâlâ netleşen bir şey yok. Eğer gerçekten gelirse, yine ekranın karşısında heyecanla oturacağıma eminim.

Mısırlar patladıysa yazıyı burada bitiriyorum.

İyi seyirler!

Constantine: Hollywood’un Hellblazer Yorumu

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...