Clark: Cidden Kimler Böyle Yaşar Ki?
Gerçek ve yalanlara dayanan bir biyografik mini dizinin incelemesini okumak üzeresiniz ve bu benim ilk yazım. Öncelikle herkese bolca selamlar. İlk yazımın muhatabının Clark Olofsson olması ise epey ilginç. Temel birkaç bilgiyi sizinle paylaşarak dizinin incelemesine geçeceğim.
Clark Olofsson karakterini Bill Skarsgard canlandırıyor. Eğer Clark burada olsaydı sadece ben yeterim diyeceğine eminim. Yönetmenliğini, çektiği müzik klipleri ile tanınan Jones Akerlund üstleniyor. Clark Olofsson, sadece İsveç’in değil İskandinav ülkelerinin ilk gangsteri olabilir. Bu ismi daha önce duymayanlarınıza Stockholm Sendromunun mucidi dediğimde gözlerinizin kısıldığını fark edebiliyorum. Bir psikolog, psikiyatrist veya nörolog değil. Evet, bir gangster. 1 Şubat 1947’de İsveç’in Trollhättan şehrinde doğar. Cinayete teşebbüs, saldırı, soygun ve uyuşturucu ticareti yapmak bilinen suçlarından bazılarıdır.
Stockholm Sendromu ile bağlantısı nedir?
1973 yılında Clark’ın karıştığı bir banka soygununda rehinelerden olan Kicki, Clark’a duygusal anlamda bağlanır. Kurtarıldıklarında bile Clark’ı savunur. Dizide geçen sahnede İsveç Başbakanı Palme’ye karşı bile savunur. Benim deyimimle Clarkist olmuştur. Hatta Kicki, nişanlısını terk eder ve Clark’ın tahliyesini bekler. Elbette sadece Clark’ın hikâyesinde bir satır başı olmaktan öteye geçemez. Psikiyatr Nils Bejerot, Kicki ile yaptığı çalışmalar sonucunda bu durum haline Stockholm Sendromu adını verir. Clark’ın son durumuna gelecek olursak, cezasını 2018 yılında tamamlar. Bugün 75 yaşında Belçika’da hayatını yaşamaya devam ediyor. Gangster Clark Oloffso, özetle böyle biri.
Peki, Netflix ortak yapımı Clark dizisi nasıl?
Biyografik yapımların neredeyse klasikleşmiş durağan kurgu ve zaman diziminin tam aksi bir iş. Flashbacklerin hepsi siyah beyaz çekilmiş. Clark’ın babası Sten Oloffso’yu sadece öldüğü sahnede renkli olarak gördük. Bu da Clark’ın nasıl bir çocukluk geçirdiğinin sinematografik anlatımı.
Kurgu yönetmenleri Rickard Krantz ve Nils Moström, diziyi ritmik bir kurgu üzerine oturtmuş. Her sahnesini size izlettiriyor ve konudan asla kopamıyorsunuz. Yer yer eski görüntülerden destek alınmış. Dizinin flashbackleri hariç renk skalası hep canlı. Kurgusal bakımdan benim nezdimde oldukça başarılı. İskandinav soğukluğu dizide yok, endişeniz olmasın. Senaryo bakımından ise elbette bir biyografik seri olduğu için gerçeklerle, söylenen yalanları harmanlamaları gerekiyor. Clark Oloffson, narsist kavramının ete kemiğe bürünmüş hali olduğu için her bölümün başında size yalanları itiraf ediyorlar. Ancak dizinin Beyrut’ta geçen bir bölümünde Maria ve Clark otel odasında uzanırlarken, dışarıdan gelen ezan sesini Clark ilk defa duyar. Yataktan çıplak şekilde kalkar ve balkona yürür. “Yeter artık kapa çeneni” diye bağırır. Müezzine ise “Burada lanet salağın biri bağırıyor” diye bağırmaya devam eder.
Bu sahne olmasaydı, dizi etkisinden bir şey kaybeder miydi? Eklendiği içinse artı bir katkı kazanacak mı? İslamiyet dininin kutsal değerlerinden birine büyük bir saygısızlık yapılıyor. Bu İslamofobinin nedenini anlamıyorum. Netflix platformu, Müslüman coğrafyalarda da yayın yapıyor. Bu konu üzerine titiz davranmaları gerekirdi. Ne şofara ne de kilise çanına böyle bir saygısızlığı kabul etmiyorum. Bunun dışında Clark dizisinin senaryosu fena sayılmazdı. Olay dizimi, hikâye anlatım biçimi 10 üzerinden 7’yi hak ediyor. İzlediğinize pişman olmazsınız. Yaptıkları saygısızlık hariç.
Clark’ın sadece bankada rehine aldığını görüyoruz. Doğru ama eksik. Dizide göreceğiniz her karakter Clark’ın birer rehinesi aslında. Hepsinin sonu da Kicki gibi. Clark onlardan alabileceği her şeyi aldıktan sonra hayatından çıkarıyor. Ve her zaman mağdur Clark. Tıpkı babası gibi. Hayatının her anında kadın var. İsimler, fiziki özellikler, davranış biçimleri, idealleri farklı olan düzinelerce kadından Clark hep aynı şeyi alıyor. Sevgilerini. Karşılığındaysa “Ben Clark Olofsson’um.” demekten başka bir şey vermiyor. Bu bencillik Clark’ın içinde sürekli olan bir özellikti. Sadece bir sahnede kendinden başkasını düşünüyor. Fazla detay vermeyeceğim, son bölümde. Fark edeceksiniz. Bencilliğini sürekli besliyor. Önce cezaevindeyken Maria adında aşık olduğu dansçı bir kadın aracılığıyla politikanın gücünü fark ediyor. Anti emperyalist deyişler, cezaevi grevleri artık Clark’ın birer hizmetkarıdır.
Ruhu emperyalist, kelimeleri devrimcidir. Danimarka’da Hippiler için banka bile soyar. Elbette aslan payını kendine ayırır. Bir süre sonra cezaevindeyken gazeteci okulundan üstün başarıyla mezun olur. En iyi Clark haberini gazeteci Clark Oloffson’dan başka kim yapabilir?
Her insanın hayatının dönüm noktaları vardır, sonraki yaşamın öncesinden farklı olduğu ilk tetiklenme hali. Clark’ın kendiyle yüzleşeceği yer, mağarası işte burası deyip yine değilmiş demekle bölümleri bitiriyorsunuz. İzlerken Clarkist olmayın, iyi seyirler.
Clark: Cidden Kimler Böyle Yaşar Ki?