Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Carry On: Yükselemeyen Bir Gerilim Hikayesi

Carry On: Yükselemeyen Bir Gerilim Hikayesi

Yazar: Beyzanur Ünlü

Carry On: Yükselemeyen Bir Gerilim Hikayesi

Netflix’in 2024 yapımı aksiyon-gerilim filmi Carry-On, tatil sezonunun kaosunu ve gerilimini arka planına alarak bir güvenlik görevlisinin tehlikeli bir ahlaki ikilemle yüzleşmesini konu alıyor. Yönetmen koltuğunda, daha önce Non-Stop ve The Shallows gibi başarılı filmleri yöneten Jaume Collet-Serra oturuyor. Film, seyirciye güçlü bir başlangıç vaat ediyor; ancak derinlemesine bir hikâye ve karakter gelişimi sunmayı başaramıyor. Aksiyon severlere kısa süreli bir eğlence sunsa da Carry-On, türün yenilikçi yapımları arasına katılamıyor ve sıradan bir aksiyon filmi olmaktan öteye geçemiyor.

Filmin hikâyesi, güvenlik görevlisi Ethan Kopek’in (Taron Egerton) hayatındaki en zorlu günüyle başlıyor. Ethan, bir havaalanında güvenlik işinde çalışırken kendisini bir terör tehdidinin ortasında buluyor. Tatil sezonunun en yoğun günlerinden birinde, bir adam Ethan’ı, uçaktaki bir paketi güvenlikten geçirmeye zorlar ve aksi takdirde trajik sonuçlar olacağını ima eder. Bu durum Ethan’ı, meslek etiği, kişisel değerler ve ailesinin güvenliği arasında bir seçim yapmaya zorlar.

Hikâye, başlangıçta oldukça ilgi çekici bir gerilim ortamı yaratıyor. Ancak senaryo ilerledikçe, bu heyecan verici premisin hakkını veremediği açıkça görülüyor. Ethan’ın ahlaki ikilemi derinleşmek yerine yüzeysel bir düzeyde kalıyor. Bu da filmin, karakter odaklı bir anlatı sunma potansiyelini zayıflatıyor. Ayrıca, olay örgüsü belli bir noktadan sonra klişelere saplanıyor. Daha önce Die Hard ve Non-Stop gibi filmlerde gördüğümüz “kısıtlı bir mekânda geçen aksiyon” konsepti, bu filmde yeni bir şey sunmuyor ve tahmin edilebilir bir çizgide ilerliyor.

Ethan Kopek, hikâyenin merkezinde yer almasına rağmen, tam anlamıyla gelişmiş bir karakter değil. Karakterin geçmişine dair bazı ipuçları verilse de bu ipuçları, Ethan’ın eylemlerine derinlik katacak kadar iyi işlenmiyor. Ethan’ın içinde bulunduğu stres ve çatışma, Taron Egerton’un güçlü performansına rağmen izleyicide kalıcı bir etki bırakmıyor.

Yan karakterler ise filmin en büyük zayıflıklarından biri. Ethan’ın karşı karşıya geldiği kötü adam, sıradan ve unutulabilir bir antagonist olarak karşımıza çıkıyor. Daha karmaşık bir kötü karakter yazılmış olsaydı, Ethan’ın mücadelesi çok daha ilgi çekici bir hâle gelebilirdi. Yan roller ise yalnızca olay örgüsüne hizmet eden, tek boyutlu figürlerden ibaret. Havaalanı personeli, yolcular ve diğer karakterler, hikâyeye katkıda bulunabilecek potansiyele sahip olmalarına rağmen, senaryonun kısıtlılığı nedeniyle işlenmemiş kalıyor.

Filmin teknik yönleri genel olarak başarılı. Havaalanı atmosferi oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtılmış ve kapalı alanlarda geçen sahnelerde klostrofobik bir hava yaratılmış. Collet-Serra, mekân kullanımında ve görsel estetikte ustalığını bir kez daha ortaya koyuyor. Ancak bu görsel başarı, filmin senaryosundaki eksiklikleri kapatmaya yetmiyor.

Aksiyon sahneleri genel olarak iyi koreografiye sahip olsa da türün daha önce gördüğümüz örneklerinden çok farklı değil. İzleyiciyi koltuğuna mıhlayacak yaratıcı sekanslar yerine, çoğunlukla tahmin edilebilir ve sıradan aksiyon sekanslarıyla karşılaşıyoruz. Özellikle havaalanında geçen bir film için, mekânın olanaklarını daha yaratıcı bir şekilde kullanma şansı büyük ölçüde kaçırılmış.

Ses tasarımı ve müzik ise hayal kırıklığı yaratıyor. Gerilim unsurlarını artırması gereken müzikler, aksine, filmin sıradanlığını daha da belirgin hâle getiriyor. Müzikal altyapı, genellikle aksiyon filmlerinde sıkça kullanılan standart formüllerden ibaret. Bu da filmin, duyusal anlamda izleyiciyi daha derinden etkileyebilme şansını elinden alıyor.

Carry-On, ahlaki ikilemler ve kişisel fedakârlık gibi evrensel temalara dokunmaya çalışıyor. Ancak bu temalar yeterince derinlemesine işlenmiyor. Ethan’ın karşılaştığı seçimler ve bunların sonuçları, izleyiciye düşündürücü bir mesaj bırakacak şekilde işlenmek yerine sadece olay örgüsünü ilerletmek için kullanılıyor. Bu da filmin tematik olarak hafif ve unutulabilir bir yapım olmasına yol açıyor.

Taron Egerton, Ethan Kopek rolünde elinden gelenin en iyisini yapıyor. Özellikle karakterin içinde bulunduğu stres ve çaresizliği yansıtan sahnelerde oldukça başarılı. Ancak senaryonun yetersizliği, Egerton’un performansını tam anlamıyla parlatmasını engelliyor. Filmdeki diğer oyuncular ise genellikle standart performanslar sergiliyor. Özellikle kötü adam rolündeki aktör, karakterin karizmasını ve tehditkârlığını yeterince yansıtamıyor.

Carry-On, ilginç bir fikirle yola çıkan ancak bu fikri etkileyici bir şekilde hayata geçiremeyen bir film. Taron Egerton’un çabası, Collet-Serra’nın görsel estetik konusundaki ustalığı ve havaalanı ortamının etkileyici tasarımı, filmi belli bir seviyeye taşıyor. Ancak zayıf senaryo, derinlikten yoksun karakterler ve tahmin edilebilir olay örgüsü, Carry-On’un beklentileri karşılamasını engelliyor.

Film, türün hayranları için kısa süreli bir eğlence sunabilir. Ancak daha yaratıcı bir hikâye veya etkileyici bir aksiyon deneyimi arayan izleyiciler için bu film hayal kırıklığı olabilir.

Carry On: Yükselemeyen Bir Gerilim Hikayesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...