Çarkıfelek: Benliklerin Yansıması (İKSV Özel)
Kader, bizi bazen öylesine çaresiz bırakır ki, bir şeyleri değiştirmek için her ne kadar geç kalmış olsak da adımlarımız geride bıraktığımız anılara götürür bizi. Adeta yüzleşmemizi istercesine ‘keşke’ dedirten anlarla…
Burada sevgili okurlar, İKSV’nin düzenlediği 40. İstanbul Film Festivali’nin bende yarattığı heyecanla normalde asla yapılmaması gereken bir şey yapacağım. Adeta İngmar Bergman’ın filmlerini çekerken yaptığı gibi içgüdüsel ilerleyeceğim. Çünkü, aşikardır ki bahsi geçen filmin üç farklı hikayesinde yol gösterici daima içgüdüsel olarak yapılanlar/yapılmayanlar olmuştur.
İnanıyorum ki yalnızca üzerine yazılan filmden esinlenen yapıdaki bir yazı okunmaya değer olacaktır. Filmin hissiyatını yakalamak ve deneyim üzerine deneyim katmak sadece hayatın bize bahşettiği hasbelkader olayların gölgesinde gerçekleşebilir.
Sanat, her ne kadar her sabah gözümüzü açıp günümüze başlamamız kadar doğal bir akışa sahip olsa da festival filmlerini izlemek günümüzde sıra dışı bile karşılanmaktadır. Üç filmi kapsayacak olan bu sinema dizimin ilkinde, uzak diyarlara ait farklı ve soyutlanmış bir kültürel altyapıyla şekillenmiş bir sinema üzerine konuşacağım. Belki de her sene dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşen sayısız festivalde gösterilen bunca filmin özel yapılarını keşfetmek onlara olan ilginizin artmasına [eğer zaten ilgiliyseniz onlara farklı bir açıdan bakabilmenize] imkân sağlayacaktır.
Çarkıfelek (2021) kararlarımızın potansiyel etkilerini yüzümüze vurmaktan çekinmeyen dobra ama özgün bir eser. Eğer doğru noktanın size dokunmasına izin verirseniz kendi hayatınızın da aynı filmdeki üç ana karakter gibi verdiğiniz birtakım kararlarla şekillendiğini görmeniz mümkün olacak. Ryusuke Hamaguchi
Ryusuke Hamaguchi, yeni filminde bize üç farklı hayattan kesitler sunarak eşsiz bir deneyim kazandırmıştır. Bize bunu kazandıran, karakterlerin hayatlarına tanık oluşumuzdan da öte bir şekilde her karenin realizminde kendimizi, sürrealizminde de düşlerimizi bulabiliyor olmamız. Bu da adeta filmde bahsedilen deneyim ve yaşanmışlıklarla bağlantılı. Realist hikayelerle anlatılan bu sinematografik mucize sadece izleyicinin sonsuz empatisi ile hakkettiği karşılığı bulabilir.
Çarkıfelek [Guzen To Sozo] (2021), üç farklı kadının yaptıkları “hatalardan” dolayı hayatlarında geldikleri noktaları gözlerimiz önüne seriyor.
Hamaguchi, tek bir filmi üç bölüme ayırarak bize birbirlerinden bağımsız üç hikâye sunmuştur. Şu noktada, kimi şaşırtıcı, kimi beklenen birkaç ayırt edici noktaya siz okurların dikkatini çekmek istiyorum. Bu film sinematografi ve kurgu alanında günümüzün “Popüler Batı Sineması’nın” ısrarla kaçındığı birkaç teknikle öylesine entegre olmuş ki uzun zamandır göremediğimiz [ya da çok az gördüğümüz], yıllar öncesinden kalma Fransız Yeni Dalga filmlerinin tercih ettiği, unsurlarla bizi yeniden bir araya getirmiştir.
Bu unsurlar arasından dikkatimi ilk çeken zaman zaman hoş bir şekilde afallatan eşsiz kurgusuydu bu filmin. Her ne kadar Sovyet Montajı kadar kendini ilk bakışta belli etmese de. Editörün Ryusuke Hamaguchi’nin ta kendisi olması bir tesadüf değil. Hamaguchi hem senarist hem direktör hem de filmin editörü olarak temelinde kişisel bir işi bize sunmuştur. Bunca “sıra dışı” unsuru bir araya getiren ve böylesine önemli üç sorumluluğu üstlenen yönetmenimiz, Fransız Yeni Dalga’nın “auteur” [kendine ait ayırt edici tarza sahip yönetmen] direktörlerini anımsatmıştır bize. Fakat unutmamalıyız ki özgün tarzlarıyla dikkat çeken filmler yalnızca Fransa’ya atfedilmemeli. Fransa’yla benzer dönemlerde (1958’den 1960’lara kadar) Japon Sineması da bazı “auteur” direktörler yetiştirmiştir. Belki de Hamaguchi kendi ülkesinin eski akımından etkilenmiştir bu yeni filminde. Örneğin, kameranın/şaryonun oyuncunun ifadesini daha iyi çekebilmek için, kendisinden aynı coğrafyadan gelen Akira Kurosava’nın yaptığı aksine, ‘Axail-cut’ (kamera söz konusu oyuncuya çekim kesilmeden yaklaşmışsa aradaki yaklaşma kısmının kurgu aşamasında çıkarılması) kullanmamış bunun yerine kameranın hareketinin arada hiç kesme olmaksızın ekrana taşınmış olması Fransız Yeni Dalga ile kameranın ilk “özgürleştiği” günleri anımsatıyor izleyiciye.
Yukiko Iioka’nın (kameraman) kameraya bir karakter kazanıp “özgürleşmesi” her ne kadar büyüleyici olsa da sinematografik açıdan etkileyici bu sahnelerin genellikle günümüz izleyicileri tarafından “diyalogsuz”,” aksiyondan yoksun”, “boş sahne” olarak algılaması bu tür formüllere başvurulan eserlerin çok da geniş kitlelere hitap edememesine sebep olmakta.
Elbette, geniş kitlelere hitap etmekte zorlanmalarına rağmen “Japon Sineması’nın” ayırt edici unsurları “sanat filmleriyle” haşır neşir olan seyircileri büyülemeye devam ediyor. Ne de olsa bahsettiğimiz ülke kapalı kapılar ardında soyutlanmış kültürüyle yoğrulmuş bir sanata sahipti uzun yıllar boyunca.
“Özgür kamera” kullanımı ve kurgudan sorumlu yönetmenler yarım yüzyıldan uzun zamandır tek tük karşımıza çıkan unsurlar. Belki de bu yüzden eski film aşıklarını da etkisi altına alacaktır ilerleyen günlerde bu film. Ne de olsa 21. yüzyılda ara yazılardan kaçınmayan bir başyapıttır kendisi. Özellikle de son bölümden önceki durumu açıklayan ara yazı adeta Sessiz Dönem Japon Sineması’ndaki “banshi” (anlatıcı) görevini görüyor.
Şu noktada tüm okuyucuları teknik terimler ve sonu gelmez monologlarla sıktığıma inandığımdan, robotik bir akademik makaleden uzaklaşarak anlatımı daha içsel bir boyuta taşımak istiyorum.
Çarkıfelek (2021), insana verdiği gerçeklik hissinin yanı sıra hayatta farklı tercihler yapmış eşsiz kişiliklere sahip üç kadın tarafından “hükmedilmesiyle” de dikkatlerimizi üzerine çekmiş olsa gerek. Bu filmde tanık olduklarımız zamanında İtalyan Neo-realizminin ya da İngiliz Sosyal Gerçekçiliğinin “sokak gerçekçiliğiyle” boy ölçüşemese de kendi içinde bir duygusal gerçekçiliğe sahiptir. Buna ek olarak da Naoki Jono ve Akihiko Suzuki’nin ustaca yarattığı ortam sesleri insana film dünyasının dışında başka bir gerçekliğin de var olduğunu hatırlatıyor. Bu sayede de izleyici karakterleri şu anda yaşadığımız dünyanın bir parçası olarak kabullenip zihinlerinde onlara hayat verebiliyor.
Burada kendi içgüdülerinin ve arzularını himayeleri altına alamamış üç kadın söz konusu ne de olsa. Bu kadınlardan her biri kendi verdikleri kararlar ile bir noktaya sürüklenir ve ekranda her birinin kararlarıyla yüzleşme anlarını görünüz. Asla kesin bir sonuca bağlanmayan bu insanların hayatlarından küçük kesitler bize kendi hayatımızın süregelen değişimi ile küçük hatalar ya da kararların nasıl şekillendiğini gösteriyor.
Bu üç karakterin gerçek hisleri ile barışması onları hem daha insani hem de duygusal olarak olgun yapıyor izleyicinin gözünde. Bu karakterlerin kendi hayatlarını yönlendirmesi feminist bir mesaj olarak da algılanabilir fakat bu kişilerin daima duygusal olarak başka bireylere bağımlı olması bu teoriye karşı çıkmak için de kullanılabilir şüphesiz.
Psikolojik derinliği algılamaya çalışırken, bu duygusal farkındalığa ulaşmanın, insanın fiziksel ve içsel dünyasını birleştirerek daha kendiyle barışık olması olarak algılandığında ise bu kadınların bir saati bile bulmayan kısacık bir sürede inanılmaz kişisel farkındalık seviyelerine ulaşması şeklinde yorumlanabilir aynı zamanda bu film.
Uzun lafın kısası, bu filmde direktörlük, editörlük ve senaristlik görevlerini üstlenen Ryusuke Hamaguchi bizleri kendi benliğiyle filmlerini birleştiren ve eşsiz stilleriyle dikkatleri üzerlerine toplayan özgün direktörlerin dönemine geri götürmüştür.
Çarkıfelek: Benliklerin Yansıması (İKSV Özel)
Deniz Ekim Onal’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.