Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriBugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Yazar: Tuğçe Ulutuğ
Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Merhabalar!

Bu yazıda birlikte son zamanlarda hız kesmeden film üstüne film üreten, bizi hep garip evrenlere sürükleyen Yorgos Lanthimos’un yeni filmi Bugonia’yı deşiyoruz.

Lanthimos’un sineması hep biraz “dünya dışı” hissettirir. İnsanlar konuşur ama anlamaz, sever ama sevemez, yaşar ama yaşamaz. Bugonia da bu evrenin hem en garip hem en duygusal halkası.

Filme dalmadan önce bu hikayenin çıkışına bakalım: Bugonia aslında tamamen “yeni” bir hikaye değil. Filmin temeli, Jang Joon-hwan’ın 2003 tarihli Güney Kore filmi Save the Green Planet!’a dayanıyor. O film, dünyayı uzaylılardan kurtarmaya inanan bir adamın, aslında sadece kendi travmalarıyla savaşını anlatıyor. Delilikle mantığın, bilimle batıl inancın arasındaki çizgiyi kara mizahla çizen bir film diyerek özetleyebilirim. Bugonia’yı izlemeye karar verirseniz hemen arkasından bu filmi de izlemenizi tavsiye ederim. Lanthimos ve senarist Will Tracy’nin (Succession’ın yazarlarından), o hikayeyi alıp bugünün dünyasına nasıl taşıdığını ve nasıl uyarladığını karşılaştırmak tatmin edici.

Lanthimos ve Tracy’nin yaptığı en büyük fark, hikayeyi teknolojik çağın deliliğiyle yeniden yazmak olmuş. Kore orijinalinde karakterin paranoyası, politik ve ulusal bir umutsuzluktan doğarken, Lanthimos versiyonunda “internet çağı paranoyası”na dönüşmüş. Bu detay, filmi sadece bir “uyarlama” olmaktan çıkarıp günümüzün psikolojik portresi haline getirmiş. Benzer şeyleri Can Evrenol’un Cam Sehpa uyarlamasını izlerken de hissetmiştim. O da orijinal bir metni birebir kopyalamak yerine bugünün Türkiye’sine küçük ama yerinde dokunuşlarla taşımıştı. Bu tür yeniden anlatımlar, sinemada sadece “yeniden çekim” değil, yaşadığımız çağın ruhunu güncelleyen yaratıcı bir tercüme gibi hissettiriyor.

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Ve tabii oyuncular… Emma Stone, yönetmenle dördüncü iş birliğinde bambaşka bir yüzünü göstermiş. The Favourite’daki sinsilik, Poor Things’teki çocuksu özgürlük, Kinds of Kindness’taki kimlik krizi derken, burada tamamen yeni bir alana geçiyor: buz gibi profesyonellik. O kadar kontrollü ki bir noktadan sonra insan olup olmadığından emin olamıyorsunuz. Filmin en büyük büyüsü de burada 🙂

Jesse Plemons ise tam bir Lanthimos evrenine ait gibi. Hem komik hem ürkütücü, hem kırılgan hem tehlikeli. Onu izlerken sürekli “haklı mı, yoksa tamamen mi delirdi?” diye düşünüyorsunuz. Yüzündeki inançla paranoya arasındaki o ince çizgi, filmi taşımakla kalmıyor, anlamını kurmada da büyük bir rol oynuyor.

Filmin görsel dünyası, Lanthimos’un klasik stilize sterilitesinden farklı. Görüntü yönetmeni Robbie Ryan (yine Poor Things’ten hatırlarsınız), bu kez daha “nemli” bir estetik kurmuş. Toprak tonları, sarı ışıklar, kirli camlar… Kamera sürekli yüzlere fazla yakın; karakterlerin gözenekleri bile hikayeye dahil.

Konuya fazla girmeden söyleyeyim: Bugonia, aslında uzaylılardan çok insanlığın kendi yarattığı canavarlarla ilgili. Lanthimos ve Tracy, insan aklının sınırsız bilgiye eriştiğinde nasıl kendi kuyusuna düştüğünü anlatıyor. Film boyunca herkes bir şey söylüyor ama kimse kimseyi dinlemiyor. Bu kadar bilgi çağında, hala neden bu kadar cahiliz sorusunun filmi bu.

Bir noktadan sonra film, ekolojik bir politikaya da dönüşüyor. Arıların yok oluşu, insanın doğayı kendi eliyle susturması, ilaç şirketlerinin “iyileştirme” adı altında zehir üretmesi… Bunların hepsi Lanthimos’un alaycı üslubuyla işlenmiş. Dünyayı kurtarmaya çalışan arıcının hikayesi, bir anda dünyanın onu çoktan kaybettiğinin alegorisine dönüşüyor.

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Will Tracy’nin senaryosunda dikkat çeken bir fark da, orijinal filmin acımasız nihilizminin biraz yumuşatılmış olması. Kore versiyonunda final tamamen yok oluşla biterken, Lanthimos evreninde garip bir “merhamet” var. İnsanlık yine sınıfta kalıyor, evet, ama doğa bir nefes alıyor. Filmde bir tür kozmik adalet hissi var. Cezalandırıcı değil, temizlik gibi.

Birçok kişi Bugonia’yı “en ulaşılabilir Lanthimos filmi” olarak tanımlamış. Katılıyorum ama bu, kolay olduğu anlamına gelmiyor. Yine tuhaf, yine rahatsız edici, ama ilk defa biraz yumuşak. Sanki yönetmen, insanlıktan tamamen ümidini kesmeden önce son bir kez anlamaya çalışmış.

Özetlemek gerekirse benim için Bugonia, bir “uyarlama” olmanın ötesine geçmiş. Save the Green Planet!’in çılgınlığını alıp, onu bugünün internet yorgunu insanına kendi gözünden, kendi evrenine çevirmiş. Tekrar tekrar izleyeceğim bir film olmasa da derdi ve anlatım şekliyle aklımda kalan bir film oldu.

Mısırlar patladıysa yazıyı burada bitiriyorum. İyi seyirler! 🍿🐝

Bugonia: Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Bir Arıcının Hikayesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...