Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Bozkır: Bir Anadolu Hikayesi

Bozkır: Bir Anadolu Hikayesi

Yazar: Batuhan Kılınç

Bozkır: Bir Anadolu Hikayesi

İlk sezonu 2018 yılında yayınlanmaya başlayan Blu TV dizisi, 5 yıl sonra ikinci sezonuyla izleyicileriyle buluştu. Bu durum bence dizinin başarısını yeterince tasdik eder nitelikte. Öyle ki ikinci sezonu da gayet güzel tepkiler aldı ve dizinin hayranları şimdiden üçüncü sezonu beklemeye başladı. Bu sezon hikayemiz Seyfi Amir’in, aralarının açık olduğu yardımcısı Payidar ile hem sonuçlanmamış eski bir davada hem de halkı dolandıran yerel bankanın soruşturmasında çalışmalarıyla başlıyor. Karısıyla boşanan ve psikolojik sorunlar yaşayan Seyfi, doktorunun tavsiyesiyle tanıştığı taşra yazarı Akif Emre Paksoy’un sohbet meclislerine katılıyor. Seyfi bu süreçte Akif Emre Paksoy’un karısı Hilal ve yardımcısı Mutlu ile de yakınlık kuruyor. Hilal’in Seyfi’den bir konuda yardım istemesi sonucu aralarında oluşan yakınlık ilerleyen bölümlerde giderek artıyor. Bu sırada komiser Payidar da komşusu Sevda ile yakınlık kuruyor. Davalar arasında bir ilişki olup olmadığını araştıran Kırıkhayıtlar Polis Teşkilatı’nın komiserleri Payidar ve Tarık arasında da bir gerilim başlıyor. Daha fazla spoiler vermeden bu bol gürültülü, seyirciyi içine çeken ve Anadolu kokan taşra hikayesini izlemenizi tavsiye ediyorum.

Bu sezonu, ilk sezonla kıyaslayacak olursak aklıma gelen ilk nokta Nuri Pamir karakteri. Ekin Koç’un muazzam performansıyla kestiği Nuri Pamir rolü hiç şüphesiz hala hepimizin akıllarında. Nuri Pamir karakterinin yerini doldurmaya çalışan Payidar karakterini her ne kadar beğensem de yer doldurma görevini yerine getiremediğini düşünüyorum. İlk sezonda büyük bir keyifle izlediğimiz bozkır sarısı renk paletli görüntüler ne yazık ki bu sezonda yoktu. Bu benim için büyük bir eksiklik çünkü ilk sezonu çok beğenmemin nedenlerinden biri de buydu ancak bu sezon için tercih edilen renk tonları da bozkırın başka bir rengi ve yüzü aslında. İki sezondaki mükemmel senaryoya, her ne kadar bu sezon da yönetmenlik noktasındaki tercihleri beğensem de ilk sezonun yönetmeni olan Bahadır İnce’nin dokunuşlarını daha çok sevmiştim.

Oyunculuklara geldiğimizde ise Yiğit Özşener ve Fatih Al bir kez daha ustalıklarını konuşturmuşlar. Büyük bir keyifle doya doya izledim ikisini de eleştirmek haddime bile değil. Furkan Andıç’ı aslında beğendim karakterinin yaşadığı içsel rahatsızlığı ve öfkeyi çok güzel yansıtıyordu izleyiciye ancak karakterine verilen bu köylü ağzı inanılmaz sırıtıyordu. İlk kez izlediğim Cemre Baysel, Yüsra Geyik, Özgür Cem Tuğluk ve Cemal Toktaş da ortaya güzel iş çıkarmışlar. Ancak burada Özgür Cem Tuğluk ve Cemal Toktaş’a ayrı değinmek istiyorum. Özgür Cem Tuğluk karakterine meziyetleri sorulduğunda söylediği gibi gerçekten oralı gibi oynamış. Payidar karakterinde sırıtan ağız onda hiç sırıtmıyordu örneğin. Anadolu insanını buram buram oynamış gerçekten büyük bir alkışı hak ediyor. Diğer bir alkış hak eden Cemal Toktaş ise ekstrem yazılmış karakterini mükemmel performansıyla birleştirerek ortaya gerçek bir ruh hastası çıkarmış. Türk yapımlarında izlediğim tabiri caizse manyak karakterler arasında kesinlikle aklımda kalacak.

Hikaye bozkırda geçince, karakterler bozkır insanları olunca, üstelik dizinin adı da bozkır olunca türkülere yer vermek farz oluyor. Bozkır ruhunu yansıtan, dizinin hikayesine hizmet eden seviyede müzik kullanımı vardı. Bölüm sonlarına konulan çok beğendiğim ek sahneleri beklerken dinlediğim türküler çok güzeldi. Tam bu noktada bozkır sanatçıları Hacı Taşan ve Çekiç Ali’yi büyük bir saygıyla anıyorum.

Bizleri bu hikayelerle buluşturduğun için gerçekten emeğine ve kalemine sağlık Levent Cantek. Umarım 88 plakalı şehirden bize anlatacağın daha çok hikaye vardır. Senaryoya bakacak olursak diyaloglar ve karakter gelişimleri gayet iyi yazılmıştı. Aliço karakteri ve Dirlikbank üzerinden yapılan göndermeler hoş detaylardı. Tempo zaman zaman çok keskin bir şekilde düştü. Her ne kadar temponun bu keskin düşüşü beni ekrandan koparmasa da tempo daha iyi ayarlanabilirdi. İlk sezonda olduğu gibi bu sezonda da cevaplanmayan sorular kaldı ancak bunu da senaristin tarzı olarak kabul ettim ben. Belki senarist de son sahnede Seyfi’nin dediği gibi her şeyi açıklamak istemiş, hep niye diye düşünmüş ve bir cevap bulamamış olabilir. Levent Cantek bu sezon hikayesine yönetmenlik katkısı da vermiş ve gayet temiz bir iş çıkarmış diye düşünüyorum. Dizinin introsuna değinmeden edemeyeceğim ülkemizde nedense bu konuya çok fazla önem verilmediği için yerli yapımlarda introları izlemeden geçerim ancak bu sezonun introsu gerçekten çok iyiydi işte bu yüzden her bölümde introyu sarmadan izledim.

Yaz aylarında sararmaya başlayan bozkır, yaşadıklarına kader diyen insanların zalimlikleriyle dolu. Buralarda ay ışığında işlenen suçlar, camların perdeleri ardında gizlenip, ıssızlıkta saklanır. Kimse görmez. Kimse bilmez. Buralarda şafaklarda uyanılır, bağlamalar çalınır, saçlar saklanır. Kimse duymaz. Kimse bilmez. Buralarda her şeye çabuk inanılır, çok boyun bükülür, herkes sıkılır. Kimse hissetmez. Kimse bilmez. Buralarda bazı şeyler hemen unutulur, bazı şeyler hiç unutulmaz, ama her yer ot kokar. Kimse bu kokuyu duymaz. Kimse bilmez. Saklanan onca şeyin altında çokça hikaye var Anadolu’da. Biraz eşeleyince bozkırın toprağını hepsi gün yüzüne çıkar. Bir Anadolu insanı olarak söyleyebilirim ki yine de çok güzeldir Anadolu. Son olarak: “Taşra hikayesi böyle yazılır.”.

Okuma zahmetini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

 

Bozkır: Bir Anadolu Hikayesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...