God’s Creatures: Hiçbir Suç Cezasız Kalmaz
42. İstanbul Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum A24 filmi God’s Creatures (Tanrının Yarattıkları), suçlu oğlunu korumak uğruna yalan söyleyen anne ve ataerkil toplumda mağdur edilmiş bir kadının yaşadıklarını anlatan bir aile draması.
Buradan sonrası film hakkında spoiler içermektedir. İrlanda’nın deniz ürünleri üzerinden geçimini sağlayan Teelin isimli küçük bir kasabasında yaşayan O’hara ailesinin oğlu Brian’ın 7 yıl sonra kasabaya geri dönmesiyle hikayemiz başlıyor. Brian’ın geri dönüşü herkes tarafından özellikle de annesi Aileen tarafından sevinçle karşılanır. Oğlunun kasabaya geri dönüşü ile çok mutlu olan Aileen onun kasabadan tekrar gitmemesi için her şeyi yapacaktır. Brian burada geçimini sağlamak için büyükbabasının uzun süredir kullanılmayan istiridye çiftliğinde çalışacağını söyler. Hali hazırda bir deniz ürünleri fabrikasında çalışan Aileen fabrikadan ürün çalarak oğluna aktarır. Aileen, her şeyin güzel bir şekilde ilerleyeceği umuduna sarılarak bir kereliğine de olsa suç işlemeye başlamış olur.
Aileen ve Brian ayrı geçirdikleri günlerin özlemini kapamak için akşamları bara giderek eğlenirler. Yine bir anne-oğul akşamında Brian eski sevgilisi Sarah’yı barda görür ve annesine eve onsuz gitmesini söyler. Birkaç gün sonra Aileen polis tarafından karakola çağrılır. Sorgu odasında ona oğlu Brian’ın Sarah’yı gördükleri gün evde onunla olup olmadığı sorulur. Aileen hiç düşünmeden oğlunu korumak için evde birlikte olduklarını onaylayarak yalan söyler.
Brian’nın Sarah’ya tecavüz ettiğini anlayan Aileen yalancı şahitliği ile oğlunun ceza çekmesine engel olur. Başlarda bu durumdan hiç pişmanlık duymaz ve oğlunun aslında iyi biri olduğunu söyleyerek kendini kandırmaya başlar. Öyle ki başkalarının da Sarah’ya daha önce kötü davrandığını nasıl oluyor da yalnızca Brian’nınkinin sorun olduğunu söyleyerek acımasız ve bencilce bir yorumda bulunur.
Kurban olan Sarah ise kasaba tarafından dışlanır, işinden atılır ve gittiği barda artık ona hizmet verilmeyeceği söylenir. Ataerkil toplumda istismara uğramış ve mağdur edilmiş bir kadın olarak yaşamı halk tarafından daha da zorlaştırılır. İnsanların adaletin yerini bulmasına engel olmaları ve zanlının hiçbir şekilde ceza çekmemesi hatta aksine korunması gerçek yaşamda da maalesef gördüğümüz bir hikaye. Bu sebeple filmde bulunan her bir karaktere karşı hissettiğimiz öfke duygusu son derece şiddetli oluyor.
Sarah’nın yaşadıklarına baştan beri tanık olan Aileen vicdan azabı duymaya ve oğlunun hiç pişmanlık duymadığını fark ederek iğrenmeye başlar. Olayların iç yüzünü bilen kızı çoktan onlardan uzaklaşmışken Aileen da oğlu Brian’dan uzaklaşmaya başlar.
Filmde kırmızı renk metafor olarak kullanılmış. Başkarakterlerin kırmızı giydiği sahnelerde karakterlerin kötü bir şey yapmak üzere olduklarını bize haber veriyor. Brian’ın olay gecesi kırmızı renkli gömlek giymesi ve Aileen’nin son sahnede kırmızı giymesi gibi.
Filmin açılış sahnesi içleri ürperten bir müzik ile giriş yapıyor ve film boyunca benzer şekilde ilerliyor. Kasabanın deniz kenarında olması, sürekli yağış alması ve havanın kapalı olması sebebiyle istenilen kasvetli atmosfer yakalanmış. Görüntüler de keza buna bağlı olarak güzel bir şekilde çekilmiş manzaralar ile dolu.
Anne rolünde 2 kez Oscara aday olmuş ve adını çeşitli başarılı filmlerle duyurmuş usta oyuncu Emily Watson’ı, oğlu rolünde ise Aftersun ile büyük sükse yapan Oscar adaylı genç ve başarılı oyuncu Paul Mescal’ı izliyoruz. İki oyuncu da yazılanı bize başarılı bir şekilde aktarıyor. Sarah rolünde ise Game of Thrones’ta Lyanna Stark olarak oynamış olan Aisling Franciosi’yi izliyoruz. Aisling oyunculuğuyla birlikte güzel sesini de filmde kullanıyor ve duyguların zenginleştirilmesine yardımcı oluyor. Filmin yönetmenliği ilk yönetmelik deneyimi olan Seale Davis ve ilk ciddi işlerinden biri olan Anne Rose Holmes tarafından birlikte yapılıyor. Oyunculukların ve yönetmenliğin başarılı olduğu filmin senaryosundaki eksikler sebebiyle parlaması zorlaşıyor.
Senaryoya bakılınca bir çok detay atlanmış gibi gözüküyor. Brian’ın Avustralya’da ne yaptığı, neden geri döndüğü gibi soruların cevaplanmaması karaktere güvenmememiz içinse eğer iyi bir strateji olabilir. Ancak bunlardan ötürü film bize karakteri olayın yaşanmasından önce yeteri kadar tanıtamıyor. Aileen karakteri ise çok güçlü bir karakter olabilecekken oğlunu böyle bir suça karşı koruması karakteri büyük ölçüde zayıflatıyor. Buna paralel olarak da sonrasında sanki kendisi de bunun ört bas edilmesine yardımcı olmamış gibi sadece oğlundan uzaklaşma tepkileri vermesiyle ikiyüzlülük gösteriyor.
Ayrıca filmin sonunun da çelişkili ve yetersiz olduğunu söylemek gerekir. Çünkü polise karşı tek bir yalanla oğlunu savunan Aileen oğlunun ölmesine bir anda göz yuman bir anne karakterine dönüşüyor. Senaryodaki diğer problem ise Brian karakterinin kendisini savunmak için annesine verdiği manasız cevaplardı. Filmin sonunda gerçekleşen bu diyalog çok hızlı ve düzensizce yazılmış.
Özetleyecek olursak birkaç sıkıntısına rağmen film aslında akıcı şekilde ilerliyor. Filmin toplumsal bir problem üzerinden ilerlemesi filmi taşıyan en önemli faktör. Ayrıca mağdurun yaşadıklarını ve zorlanmalarını görmemiz filmi güçlü yapan diğer bir özellik. Dram ve gerilim için oluşturulan atmosfer de çok başarılıydı.
Kesinlikle şans verilmesi gereken yapımlardan. İyi seyirler…
God’s Creatures: Hiçbir Suç Cezasız Kalmaz