Bob’s Burgers: Sıcak ve Sıra Dışı Bir Kasaba Hikayesi
Zaman zaman hepimizin düşündüğü, her şeyi geride bırakıp, bir sahil kasabasında küçük, samimi bir lokantaya sahip olma fikri var ya? -Hani şu internet geyiklerine göre hemen iki ayda batacak olan lokantadan bahsediyorum- İşte bu fikrin hayata geçirilmiş versiyonunu izleyebileceğiniz harika bir animasyon önerisiyle buradayım! Ama tabi burada hikâye Ege’de bir sahil kasabasında geçmiyor. Kimse de güvenli beyaz yaka işini bırakıp, çat diye yemek sektörüne giriş yapmıyor. Bu hikâyede canı sıkılan bir büyük şehirlinin macera arayışını değil, yemek yapmaya olan tutkusuna tutunup, hayallerini gerçekleştirmeye çalışan sıradan bir adamın ve onun oldukça garip ailesinin maceralarını izliyoruz. Aslında… Adam da o kadar sıradan sayılmaz ama ailesinin geri kalan üyelerinden daha az garip diyelim.
Belcher ailesi ve onların en az kendileri kadar tuhaf komşularıyla tanışmam biraz geç oldu. Bob’s Burgers uzun zamandır bekleme listemdeydi sonunda 12. sezonu bitirdim ve herkesin bu inanılmaz keyifli diziden haberi olması gerektiğini düşündüm. Tabi dürüst olmak gerekirse herkese hitap eden bir tarzı yok. Daha çok deadpan komedi ve absürdlükler üzerine kurulu bir anlatım tekniği var. Sezonlar ilerledikçe daha müzikal bir yön kazanıyor. Karakterler ansızın sahnenin ortasında şarkı söylemeye başlıyor. Özellikle bundan hoşlanmıyorsanız size hitap etmediğini söyleyebilirim öte yandan bir şans vermekte fayda olduğunu da düşünüyorum çünkü karakterler yıllardır televizyonlarda gördüğümüz temsillerden çok farklı. Ayrıca besteler harika. Zaman zaman Youtube’dan açıp tekrar dinlediğim şarkıları var!
Basitçe, dizinin konusu şöyle; ana karakterimiz Bob, güvenli bir kariyer seçimi yerine, çocukluğundan beri süregelen tutkusunun peşinden gitmiştir ve kendisine bir hamburger restoranı açmıştır. Aslında işinde çok iyi olmasına rağmen kendine pek güvenemez. Dizi boyunca pek çok kez pişirme yetenekleri hakkında iltifat kabul etmeyi bile beceremediğine şahit oluyoruz. Bu sebeple kendi mütevazi restoranında çalışırken çok fazla para kazanamıyor. Oldukça küçük bu restoranda ona çılgın eşi Linda ve birbirinden tuhaf üç çocuğu eşlik ediyor. Her ne kadar dizinin ana karakteri Bob olsa da, Linda ve çocuklar ve hatta kasabadaki komşuların kalanı ara ara tamamen onlara odaklanan eğlenceli hikâyelerle neredeyse tam bir bölüme sahip oluyorlar.
Karakterler hakkında konuşmadan önce biraz Bob’s Burgers evrenindeki mekanlardan bahsetmek istiyorum. Dizinin adını aldığı restoran -Bob’s Burgers- ayrıca ailenin üst katında yaşadığı tüm bir bina. Elbette olayların çoğu burada geçiyor. Hemen yan binada cenaze törenleri ve krematoryum gibi hizmetler veren Mort yaşıyor. Mort, tesisatçı Teddy’den sonra Belcherların dükkanının sıkı müşterilerinden biri. Onu ve sahibi olduğu cenaze evini içeren birçok bölüm var. Ayrıca o da, tıpkı Bob ve ailesi gibi kendi işyerinin üst katında bir dairede yaşıyor. Bob’s Burgers binasının hemen diğer yanındaki binanın özel bir esprisi var. Bir bakıma Simpsons’ın her bölüm değişen kanepe esprisi gibi. Bu dükkanın da her bölümde adı ve işlevi değişiyor. Genelde dükkanda hizmet verilen sektörle ilgili kelime oyunları içeren tabelalar asılı oluyor. Bu dükkanın sürekli değişen sahipleri bazen konuk karakterler olarak hikâyeye dahil oluyor. Genelde tek bir bölüm için.
Yolun hemen karşısında Bob’un ezeli düşmanı Jimmy Pesto’nun İtalyan mutfağı restoranı var. Bob’un aksine Jimmy işinde o kadar iyi değil, Bob gibi yaratıcı tarifler denemiyor. İş onun için para ve statüden ibaret. Bir bölümde daha ucuz harcamalar yapmak için at eti bile satın alıyor. Ama ne var ki dükkanı, Bob’un dükkanından çok daha fazla kazanıyor ve kesinlikle daha popüler.
Çocukların gittiği Wagstaff Okulu, kasabanın zengin ve eksantrik adamı Mr. Fischoeder’ın sahip olduğu Wonder Wharf eğlence parkı, civardaki adalar ve limanlar ayrıca ilginç yerlerden bazıları. Dizi boyunca onlarca hikâyeye de bu mekanlar ev sahipliği yapıyor.
Yılın belirli zamanlarında kasabaya gelen ıstakoz festivali gibi önemli etkinlikler de, çok eğlenceli bölümler ortaya çıkarıyor. Ayrıca Simpsons ailesinin cadılar bayramı özel bölümleri gibi, Belcher ailesinin de şükran günü özel bölümleri var. Öyle ki bu bölümlerde çok çılgın şeylere şahitlik edebilirsiniz: Bir kasaba dolusu hindinin herkesi esir alması gibi, şeyler!
Gelelim karakterlere. Belcher ailesi çok garip ve internette birçok forum sitesinde insanlar onların neden bu kadar garip olduğunu sorguluyor. İşin aslı, Fox hikâyeyi ilk haliyle gördüğünde, Belcher ailesi restoranlarında insan etinden yapılma burgerlar satan yamyamlardı. Hatta hemen yanı başlarındaki cenaze evinin sahibi Mort’un ya da sürekli ismi değişen dükkanın bir şekilde onlara insan eti sağlaması gibi bir planları vardı. Dizinin yaratıcılarının anlattığına göre Fox hikâyeye bayıldı ancak yamyamlık olmak zorunda mı, diye sordu. Böylece Belcher ailesi, toplumun dışında, kapitalizmin çarklarından pek de faydalanamayan sıra dışı bir “yamyam olmayan” aileye dönüştü. Açıkçası, yamyam bir aile hakkında kaç bölüm yazılabilirdi, merak ediyorum ama şu anki hali kadar iyi olmayacağına da emin gibiyim.
İşte, hikâyenin temeli aslında yamyam bir ailenin üyelerine dayandığı için travma sonrası stres bozukluğuna sahip bir baba, aklı bir karış havada ama sürekli yaşama isteğiyle dolu bir anne, manipülatif ve zeki bir küçük kız, onun fluid gender ortanca kardeşi ve hormonlarıyla başı dertte, hayal gücü aşırı gelişmiş büyük ablayı izliyoruz. Bir düşününce gerçekten de normal bir aile değil. Ancak, zamanla sezonlar ilerledikçe, karakterler daha fazla derinlik kazanıyor. Örneğin Louis (evin en küçük kızı), başlarda şirin görünümlü ancak empati yoksunu tehlikeli bir çocuktu. Zamanla empati sahibi ve aslında iç dünyasında yalnız, anlaşılamadığı için kendini dışlanmış hisseden bir karaktere büründü. Ve yaptığı tüm aşırılıkların, verdiği tüm dürtüsel tepkilerin aslında bir savunma mekanizması olduğunu fark ettik.
Gene (evin ortanca oğlu) sadece komik besteler yapan, annesine aşırı bağımlı saf bir çocukken ahlaki ikilemlerle yüzleştiği bölümlerde yer aldı ve böylece o da derinlik kazandı.
Tina (evin en büyük kızı) Anksiyete sahibi, hatta kardeşlerinin iddiasına göre otistik bir ergenken, daha iletişime açık bir karakter haline geldi. Herkese, her şeye rağmen kendini kabullenme süreci yaşadığı bir sürü bölümden sonra aslında hormonları tavan yapmış bir ergenden daha fazlası olduğunu ispatladı. Farklıydı ve bundan gocunmuyordu. Koca koca insanların Instagram’da like almak uğruna şekilden şekle girdiği, yemedikleri yemekleri, sevmedikleri şarkıları paylaştıkları bir yüzyılda, on üç yaşında bir kızın evet, ben buyum ve siz ne derseniz deyin kendimi seviyorum demesi çok önemli ve güçlü bir mesaj.
Evin annesi Linda, şimdiye kadar görüp görebileceğiniz en yaşama sevinci dolu insan olabilir. Onu herhangi bir şey heyecanlandırabiliyor. Aklı bir karış havada. Çocukları için yapamayacağı bir şey yok. Zamanla toplumun annelik beklentilerine karşılık vermek zorunda olmadığını keşfetti. Anneliğini sorguladığı birçok bölümün ardından, hem bir anne hem de bağımsız bir insan olabilmenin mümkün olduğunu anladı ve bize de gösterdi.
Ve başrolümüz Bob, bütün ailesini restoranda çalıştırmak için her şeyi denediği ilk bölümlerin ardından, onların kendilerine ait zamanlarına saygı duymayı öğrenmeye başladı. Defalarca kez restoran ve ailesi arasında kaldı ve genellikle restoranı seçti ancak her bölümün sonunda aklı başına geldi ve ne yaptığını fark etti. Bazen eline burgerlarıyla şöhreti yakalama fırsatı geçse de, yüreğinin sesini dinledi ve ona doğru gelmeyen tavizler vermeyi bıraktı. Oysa dizinin başlarında hayal kırıklığına uğramış, sürekli panik halinde, gergin ve mutsuz bir adamdı. Pek derinliği olduğu söylenemezdi. Zamanla onun karakteri de daha gerçekçi bir zemine yerleşti.
Bu çılgın aile hakkında tonlarca şey yazabilirim ama en iyisi gidip kendi gözlerinizle görmeniz olur. Dizi, yamyamların olduğu bir kara komediyken, hayatın çok içinden ama aynı zamanda da oldukça dışından, sıcak bir kasaba atmosferine çok başarılı bir geçiş sağlamış. Farklı bir şeyler arıyorsanız kesinlikle öneririm. Belcher ailesinin kurallara uymak gibi bir kaygısı yok. Onlar bir arada kalmak, günü kurtarmak ve doğru olduğuna inandıkları şeyleri yapmak istiyorlar. Ve toplum baskısına rağmen birbirlerini oldukları gibi kabul edip, bu şekilde yaşamaları için motive ediyorlar. Hepimizin ihtiyacı olan da bu değil mi?
Bob’s Burgers: Sıcak ve Sıra Dışı Bir Kasaba Hikayesi