Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Barbie: Artık Özgürsün

Barbie: Artık Özgürsün

Yazar: Tunahan İbiş

Barbie: Artık Özgürsün

1 yıl. Evet, Barbie ve Oppenheimer için tam olarak 1 yıl önce başlatılan pazarlama sürecinden bu yana sinema dünyasını o yegâne soru çalkaladı: Her ikisi de 21 Temmuz’da vizyona girecek olan bu filmlerden ilk hangisini izleyeceksiniz? Greta Gerwig ve Christopher Nolan’ın filmleri arasında taraf seçmeye zorlanan seyirci; bu ikilem üzerine o kadar çok kafa yordu ki, dağıtımcı şirketler bunu fırsat bilip reklam kampanyalarına daha çok yatırım yapmaya başladılar.

Kiralamaya sunulan gerçek boyutta Barbie Rüya Evleri, pembe soslu hamburgerler, ünlü moda markalarından çıkan özel koleksiyonların yanı sıra Oppenheimer’ın çekildiği IMAX kameraları için büyük ölçekli tanıtımlar, sette gerçekten patlatıldığına inanılan atom bombaları ve sıfır CGI kullanılarak hazırlanıldığı söylenen sahneler tartışmaları alevlendirmeye devam etti. Tüm bu hengamenin temelinde yatan ve basit bir izleme önceliğinden ortaya çıkan ikilem, bir süre sonra insanların birbirlerinin sinema zevklerini yargıladığı bir kaosa dönüştü. Ancak neyse ki, sosyal medyaya her adım atışınızda öyle ya da böyle içine çekildiğiniz “Barbenheimer” trendine bu hafta veda ediyoruz.

Pazarlama sürecinin başından beri bulabildiği her sektöre bir şekilde reklam veren, kırmızı halıyı oyuncularıyla bir podyuma çeviren ve kitlesi her türden insanı barındıran Barbie; aslında bunca tanıtıma rağmen hiç de sandığınız gibi bir film değil. Greta Gerwig, Hasbro’nun Transformers filmlerindekine benzer bir üretim amacı taşıyacağa benzeyen bu şapşal komediyi hemen ilk sahnesinden beklentileri yıkarak açıyor. Barbie; fragmanlarda gerçek dünyaya gidince kız çocuklarına verdiği ilhamı fark edecek gibi duruyordu ancak filmdeki oyuncak bebekler, temsiliyetlerinin zaten farkındalar bile.

2001: A Space Odyssey (1968) parodisi şeklinde tasarlanmış -ve daha önce teaser olarak da paylaşılmış- açılış sahnesi, daha önceden sadece ilgilenilmek ve evcilik oynamak için kullanılan bebeklerin aksine Barbie’nin ne kadar devasa, güçlü ve devrim yaratan bir imaj çizdiğini gösteriyor. Sonra Gerwig, hiç beklemeden tüm Barbie bebeklerin yaşadığı Barbie Land’ın kapılarını aralıyor ve bizi buranın sakinleri ile tanıştırmaya başlıyor. Klinikte hastaları tedavi eden bir doktor, Nobel ödülü kazanmış bir fizikçi, mahkemede savunma yapan bir avukat, geniş bir okuyucu kitlesine sahip bir yazar… Tüm bu nitelikli ve belli alanlarda uzmanlaşmış Barbie bebeklerin yanında bir de bütün zamanlarını plajda onları selamlayarak geçiren bir sürü Ken var. Ve onlar… sadece Ken.

Barbie Land’te yaşayan bebekler, birer çocuk tarafından oynandıklarının ve onları eğlendirmekle yükümlü olduklarının farkındalar. Amaçları, kendilerine bahşedilmiş rolleri her gün aynı rutini mükemmel şekilde uygulayarak yerine getirmek. Ancak bazıları Barbie Land’teki kimliğinden pek de memnun değil, özellikle de Ryan Gosling’in canlandırdığı Ken. Mattel, filmde Margot Robbie’nin oynadığı “klişe” Barbie bebekten iki sene sonra Ken’i ona bir eşlikçi olarak piyasaya sürüyor. Bu yüzden Ken; kendini hiçbir meşguliyeti olmayan, ona ait bir Rüya Evi’ne bile kavuşamamış ve yalnızca Barbie’nin dikkatini çekmesi için şartlanmış bir mahkûm gibi hissediyor.

Her ne kadar bir hayal dünyasında gibi gözükseler de karakterlerin kendilerini var etme şekillerinin sürekli gerçek dünyadan, en çok da onları üreten Mattel’in ticari politikalarından doğması bence oldukça heyecan verici bir yaklaşım. Bu tercih, filmin sapmasını beklediğimiz basit feminist söylemlerin de ötesine geçiyor ve bu temsillerin aslında üzerlerine kılıf geçirilmiş birer şirket ideolojisinden ibaret olduğunu sıkça hatırlatıyor. Hatta Gerwig; bunu sadece hatırlatmakla kalmayıp bizi bu mükemmeliyet takıntılı cinsiyet rollerine neden ihtiyaç duyulduğunu anlayabileceğimiz yegâne yere, yani gerçek dünyaya götürüyor. Çünkü Barbie’nin hayatı; duştan soğuk su aktığı, kızartıcıdaki ekmeklerin yandığı, ayak tabanlarının yere bastığı ve kafasından ölüm hakkında düşüncelerin geçtiği kâbus gibi bir gün ile alt üst oluyor. Sahibi olan çocuk artık ona yeterince ilgi göstermemeye, var oluş sebebi ise yok olmaya başlıyor.

Barbie’nin kusurlarını düzeltmek için Ken ile Los Angeles’a yolculuğa çıktığı ve filmin meta tarafının daha da görünür kılındığı geriye kalan kısım, insanları ikiye bölen asıl yer oldu. Sanıyorum bunun en temel sebebi, Gerwig’in gerçek dünyayı da aynı Barbie Land gibi karikatürize karakterlerle dolu absürt bir komedi alanı olarak görmesi. Çünkü popüler kültür etkilenmeleri, ki filmdeki repliklerde bunlardan fazlasıyla var, gerçek ve sahte dünya arasında çift taraflı bir akışa sahip.

Film, özellikle Barbie’nin insanlara verdiği yanlış izlenimler ile gerçek dünyadaki eş değer ölçüde sorunlu beklentilerin paydaşlığını harika yöntemlerle anlatıyor. Gerwig’e göre ataerkilliğin ve radikal feminizmin ucu; bir doların üstündeki George Washington’a, 70’lerde yarı çıplak şekilde kürk giyen Sylvester Stallone’ye, dört çeker arabalara ve hatta ihtişamı sembolleştiren atlara kadar dokunuyor. Yönetmen, kültürün sonuçlarına dair analojisini tüm tespitlerini art arda sıraladığı müthiş komik bir kurgu ile anlatıyor. Ancak tabii ki tüm bu sahte ideolojilerin plastik bir kutu içine sığmasını sağlayan Mattel, Barbie ve Kenlerin temsiliyetlerine en büyük zararı veren etmen.

Will Ferrell’ın canlandırdığı CEO’nun hem filmin meta tarafını ete kemiğe büründüren hem de hikâyeye bir çırpıda dahil edilmiş gibi görünen tuhaf bir yama görevi var. Hatta bana birçok açıdan Lana Wachowski’nin The Matrix Resurrections (2021) filmindeki oyun tasarımcılarını ve oluşturdukları eserde neyi öne çıkaracaklarını bilmediklerinden her tuşa basan hallerini hatırlattı. Elbette Barbie, kendi mirasını onu yok ederek ele alan bir film değil ve halihazırda Mattel için büyük bir para kapısı. Bu gibi sebeplerle Gerwig, çoğu zaman eğlenceli ancak basit iğnelemeler haricinde yeterince yıkıcı ve anti-kapitalist bir tutum sergileyemiyor. İnsan elbette bu anlarda daha sert bir satirin eksikliğini hissediyor ancak buna rağmen böyle birçok şeye cesurca temas edebilen bir senaryonun nasıl onay aldığını da düşünmeden edemiyor.

Filmin Barbie Land’te geçen üçüncü perdesi, o ana dek gerçek dünyadaki karşılıklarını keşfetmiş Barbie ve Ken’i daha da geniş bir çerçeveden anlamaya çalışıyor. Senaryo, Los Angeles’tan oyuncak diyarına geçiş yapan anne ve kız karakterlerinin de etkisiyle, değişen cinsiyet politikaları üzerine bir münazaraya dönüşüyor. Gerwig’in bu kısımda erkek-kadın rolleri hakkında yaptığı tespitler, çok daha beklenmedik ve keyifli ancak sahiden de o kadar çok argümanı bir arada sunuyor ki, bir süre sonra filmden salt bir anlam çıkarmak zorlaşıyor. Bu yüzden filmin kafası karışık veya mesaj kaygılı olduğunu düşünmek son derece mümkün. Yine de sohbet konusunu böyle sıkça değiştirebilen, tonunu ayarlamakta sorunlu fakat birçok şakası hedefi on ikiden vuran bir yönetmenlik izlediğim için açıkçası ben memnunum. Son düzlükteyken Barbie, aynı uyarlandığı oyuncak bebeğin kendisi gibi her şey hakkında olmaya ve sorduğu soruların cevaplarını tek bir yerde bulamayacağına karar veriyor.

Kendini sanıldığı gibi bir reklam ürününden ibaret görmeyip “insanlaşmaya” çalışıyor sanki. Barbie’nin nihayetinde değişen zamanlar içinde temsiliyetinin de başkalaşacağının ve günün sonunda herkesin kendisinden bir şey bulduğu için bu bebeği sevdiğinin farkına varıyor. Böylece “Barbenheimer” trendinin bir şekilde Barbie’yi hapsettiği o süslü ve sahte imaj da yok oluyor. Ünlü oyuncak bebeğin yaratıcısı Ruth Handler; bir sahnede Barbie’ye onu sahiplenmiş çocukların yaşadığı her mutluluğun, üzüntünün, coşkunun ve hayal kırıklığının bir toplamı olduğunu söylüyor. Hem Gerwig hem Handler, bunca yaşantıya şahitlik ettiği için Barbie’yi artık bir insan olarak görüyor. Aynı filmin kendisi gibi ardında bıraktığı tüm kusurları, plastikliği, yanlış beklentileri, karmaşık temsilleri ile ve onlara rağmen. İkisinin de ağzından tek bir cümle dökülüyor: “Artık özgürsün.”

Barbie: Artık Özgürsün

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...