Wild: Yabanı Gerçekleştirmek
Cheryl Strayed’in Wild: From Lost To Found On The Pasific adlı biyografik eserinden uyarlanan Wild 2014 yılında vizyona girmiş olsa da ben hikayeyi Gilmore Girls dizisindeki karakterlerimizin “doing wild” ifadesinden biliyorum.
Bu zamana dek başrolü nedeniyle izlemeyi ertelediğim film karakterin derinliklerine inmeyi pek başaramasa da elinden geleni yapmaya çalışmış diyebilirim.
Cherly Strayed, annesini kaybettikten sonra eşiyle de yollarını ayırmak zorunda kalmış ve kendisini gittikçe dibe çeken eroin bağımlılığından kurtulmak için Pasifik Yolu’nu yürümeye karar veriyor.
Bu yolda geçmişiyle yüzleşmesini sağlayan flashbackler görüyoruz. Onu bulunduğu noktaya kadar getiren tüm nedenler önümüze sıralanıyor. Flashbacklerle bezeli bu kurgu, Cheryl’i yol boyunca takip ederken bizi hikayeden koparmadan devam ediyor.
Filmde hava koşullarına göre değişen ışık oldukça klişe. Çölde sarı tonlar, soğuk havada mavi tonlar. Değişen ruh hallerine göre bir ışık tasarımı fena olmazdı. Ayrıca film boyunca karakterimiz bir doğa yürüyüşünde olsa da doğa ile o kadar da iç içe geçen bir anlatım olduğunu düşünmüyorum. Çeşitli yabani hayvanlar görmesi benim için pek ikna edici zorluklar olmadı. Ancak zaten fark ediyoruz ki insanın doğa yürüyüşünde düşünce dünyasında değişiklik yapan unsur doğadan ziyade yürüyüşün kendisi.
Film boyunca işittiğimiz, anne tarafından mırıldanan şarkılar ana karakterimiz Cherly’in beyninin içindeki devamlı seslerden. Bir süre sonra bu devamlı mırıldanmalardan da sıkılmaya başladım. Bazı sahnelerde bağlamdan kopuk gereksiz bir romantikliğe sebep oluyor.
Gelelim oyunculuklara… Kendisine olan sonsuz saygımdan dolayı Laura Dern’den başlamak istiyorum. Bence Laura Dern bir film çekilirken yanlışlıkla kameranın önünden geçse dahi o film mükemmel olur. Bu filmde de öyle. Hayallerini gerçekleştirememiş, hayatını çocuklarına vakfetmiş bir anneyi başarılı bir şekilde canlandırıyor. Normal koşullarda başına gelen türlü felaketlere rağmen aptalca mutluluğa sahip insanlar sinir bozucu, sahte ve daima bir şeyler saklıyor gibi görünebilirler. Fakat Dern, Bobbi karakteri ile filmde kalbimizi ısıtan tek kişi oluyor. Akıp giden sahnelerin öznesi kendisi.
Reese Witherspoon’a karşı daima önyargılı oldum. Çünkü kendisi ile tanışmam sinema ile değil Avon katalogları ile olmuştu. Ayrıca kendisinin bir dönem tamamen romantik komedilerde oynaması gerçek performansını görmeme engeldi. Bu filmde de kötü bir oyunculuk sergilediğini söyleyemem ancak beni şaşırtan bir oyunculuk da görmedim. Hatta şu an derinlikten yoksun karakter gelişimine rağmen iyi bir oyunculukla daha başarılı bir film olabileceğini fark ediyorum. Kendisinin en beğendiğim performansı hala Big Little Lies.
Başrolümüz Cheryl yola çıkmasıyla birlikte geçmişiyle yüzleşmeye başlıyor. Annesine layık bir evlat olmak istiyor. Çünkü onun iyi bir anne olabilmek için kendisini ikinci plana attığını görebiliyor ve ona minnet duyuyor. Ancak geçmişten izlediğimiz kesitlerden de anlıyoruz ki Cheryl üniversiteye giderken yaşadığı evden ve hayattan mutlu değil. Bunun sorumlusu olarak ise annesini görüyor. Annesinin yanlış kararlar vermesi, şiddet eğilimli bir adamla evlenmesi annesini onun gözünde suçlu kılıyor. Daha sonra Cheryl’in pişmanlıklarını izlerken yeniden başlama gayesinin annesinin umutlu oluşuna benzer bir yanı olduğunu görüyoruz. O da pek çok hata yapmış, çok sevdiği eşiyle evliliğinin bitmesine sebep olmuş. Ve zaten yola çıkmaya karar verdiği an tüm bunların farkına vardığı, devam etmek istediği an oluyor. Bu yürüyüş onun için yüzleşme şansı, yeniden başlama şansı, yeniden başlamadan önce düşünme şansı, yeniden başlamadan önce verilen bir soluk ve tüm bunların yanında bir şeyi tamamlayıp başarabileceğini kendine göstermek istiyor.
Cheryl hatalarından pişman, annesine haksızlık ettiğini düşünüyor. Aynı zamanda annesine kızgın onu bırakıp gittiği için. Annesi istediği gibi bir hayat yaşayamadığı için üzgün. Eşini çok seviyor. Fakat geri dönülemez bir yola girdiği için onunla tekrar birlikte olamayacak. Severek okuduğu bölümünü yarım bırakmış, yolculuk bitince beş parasız ne yapacağını bilmiyor. Bir cevap bulma umuduyla yola çıkmış olabilir belki. Ulaştığı sonuç ise devam edebilmesi için yeterli oluyor.
Birkaç sahnede Cheryl’in yolda karşılaştığı adamlar vasıtasıyla kadınların hayatta karşı karşıya kaldığı tehlikeleri de tecrübe etmiş oluyoruz. Filmin başlarındaki bir sahnede görüyoruz ki kadınlar kendilerini korumak için bir eşin sadece sözde varlığını bile kullanmak zorunda bırakılabiliyorlar. Vahşi hayvanlarla dolu ıssız ormanlarda, yollarda ona zarar vermesi ihtimalini taşıyan tek şey bir erkek oluyor.
Böyle güçlü söylemleri olan bir filmin bu denli ‘olmamış’ olmasının sebebinin Cheryl’in hatalarının farkına vardıktan sonra aniden bir aydınlanma yaşamış gibi yansıtılması olduğunu düşünüyorum. Süreç içerisine tam da yedirilemeyen, ikna edici olmayan kısmı bu. Olan oldu biten bitti demeye yakın bir hızda sonlandı film. Cherly’in iç dünyasına yeterince girebilmiş değiliz. Oysa ki tüm film boyunca bunu gösterebilmek için yeterince zaman vardı. Yaşananları olup bittiğini, geride kaldığını kabul ederken Cheryl ne öğrendi, bunu bilmiyoruz mesela. Belki de başka bir insan, değişmiş bir insan olduğunu görmemiz için onu normal hayatında, yani yürüyüşü bittikten sonra yeniden başlayan hayatında gözlemleyebilmeliyiz. Çünkü bu yürüyüş onun için hayatını dondurma anlamına da geliyordu. Sadece son sahnede bunu görebilmek ve Cheryl’in geleceği hakkında bir şeyler söylemesi bizi etkilemesi gereken eylemlerken hiçbir bağ kuramıyoruz.
Wild: Yabanı Gerçekleştirmek