Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri The Recruit 2. Sezon: Kaosun Oğlu Owen Geri Döndü

The Recruit 2. Sezon: Kaosun Oğlu Owen Geri Döndü

Yazar: Enis Derdimentoğlu

The Recruit 2. Sezon: Kaosun Oğlu Owen Geri Döndü

Geçtiğimiz yıl bize CIA’nin içini ve işleyişini yeni yetme, biraz da baş belası bir avukatın gözünden anlatan The Recruit oldukça beğenilmişti. Ajanlık dünyasının baş belası Owen Hendricks, 2. sezon ile geri döndü. İlk sezondan pek çok isim bu sezonda da bizi karşılarken, Owen’ın yeni karıştıracağı ülkeye bağlı olarak unutmadığı eski aşkı Hannah’yı Fivel Stewart, en yakın arkadaşı Terrence’ı Daniel Quincy Annoh, Ajan Lester’i Colton Dunn canlandırıyor. Vondie Curtis-Hall, acemi Owen’ın patronuna yeniden hayat verirken, Rus muhbirimiz Max Maladze’nin kızı Nichka’yı Maddie Hasson, Owen’ın ilk aşkı Yoo Jin Lee’yi Shin Do-Hyun, yeni şantajcımız Koreli ajan Jang Kyun’u Teo Yoo, Kore İstihbaratı’nın başındaki direktör Grace’i Kim Youn-ah ve Jang’ın kilit roldeki eşi Nan Hee’yi Lee Shang canlandırıyor.

İlk sezonda şantaj krizinden CIA’yi kurtarmaya çalışan Owen, kendini büyük bir belanın içinde bulmuş ve kayıplar yaşamıştı. Yukarıda saydığım isimlerden sonra Owen’ın yeni karıştıracağı ülkenin Güney Kore olduğunu anlamışsınızdır. Ortalama 50 dakikalık, 6 bölümden oluşan 2. sezon bizi kaldığımız yerden karşılıyor. Owen, Hannah sayesinde sıkıştığı yerden kurtarılırken, ajancılığın inceliklerini ve çıkar ilişkilerini daha iyi öğrenmiş durumda. “Ben batarsam seni de çekerim.” lafını sıkça duyacağınızı garanti edebilirim. Başarısız bir operasyonun ardından Owen ve ekibi soruşturmaya alınıyor, kızağa çekiliyor ve ona artık rahat durması söyleniyor. Ancak ilk sezondan biliyoruz ki Owen ne kadar sakin kalmaya çalışsa da bela bir şekilde onu bulur. Kore’den gelen bir şantaj mesajı, yine CIA’yi tehlikeye sokarken Owen’a geçmişine dönme ve kendini kanıtlama fırsatı sunuyor. Patronunu ikna eden Owen, yeni karıştıracağı ülkeye doğru yola çıkıyor.

Hikayenin işleyişine değinmek gerekirse, 2. sezon ilk sezona göre daha yavaş ilerliyor ve daha karmaşık bir yapıya sahip. Owen hem geçmişten değer verdiği biriyle yeniden karşılaşıyor hem de olaylar jet hızında karışıyor. Bu noktada, şantajcı gizli tutulsa da oldukça hızlı ortaya çıkıyor ve Owen tüm iyi niyetiyle olayın üzerine atılıyor. Ancak Owen artık eskisi gibi saf değil. Artık ajan dünyasının oyunlarını daha iyi biliyor ve karşısına çıkan tehlikeler onu şaşırtmıyor. Yine de kimse onunla çalışmak istemiyor, ancak yarattığı karmaşalardan dolayı CIA istemeden de olsa ona yardım etmek zorunda kalıyor.

Dizi, oldukça dinamik ve sürükleyici ilerliyor. Sadece ilk iki bölümde üç farklı ülkeyi görüyoruz ve ilerleyen bölümlerde bu sayı artıyor. Bu hareketlilik, izleyiciye Owen ile beraber bir koşturma hissi veriyor. Örneğin, bir şantajcının isteğini yerine getirmek için ABD’den ayrılan Owen, bir gece içinde Katar’a gidip Taliban ile başını belaya sokup geri dönüyor. Bu kaotik olaylar zinciri boyunca Owen hem yeni dostlar hem de yeni tecrübeler kazanıyor.

Hikaye yaklaşık dört bölüm boyunca kovalamaca, düğüm üstüne düğüm ve karmaşıklık ile ilerlerken son iki bölüm bizi düğümün çözümüne kaotik bir biçimde sürüklüyor. Ancak dizi, bu kadar dinamik akışın yanında bile sonlarına doğru merak unsurunu koruyabiliyor. Şaşırtıcı gelişmeler, hikaye akışları ve yön değişimleri diziyi izleme hevesimizi diri tutuyor. Hikayede o kadar çok yan hikaye var ki, bazı karakterleri unuttuğumuzu düşündüğümüz an yeniden ortaya çıkıp ana akışı değiştirecek hamleler yapıyor. Sürekli “Hobaa” tepkisiyle diziyi izlediğimi söyleyebilirim. Ancak ilk sezona göre daha karmaşık olan hikaye, bir yerden sonra “E hadi artık” dedirtmekten alıkoyamıyor. Bazı yerlerde çok basit çözülebilecek sorunlar paranoya ve çıkar çatışmaları yüzünden gereksiz yere uzuyor. Bu durum izleyiciyi zaman zaman yorsa da Owen’ın çaresizliğini daha iyi hissetmemizi sağlıyor. İstihbarat savaşları, çıkar çatışmaları, şantaj, rehine krizleri, bolca silahlı tehditler ve pazarlıklar hem hikayeyi uzatıyor hem de eğlenceli kılıyor.

Dizide izleyiciyi çeken en önemli unsurlardan biri, karakterimizin tepkilerinin gerçekçiliği ve olayları mizahla karşılaması. CIA’de de olsa Owen bir avukat; dövüş sanatları ustası değil. Dayak yiyor, kaçıyor, kovalanıyor, korkuyor ve sinirlenip kavga ettiği anlar olsa da hem mental hem de fiziksel olarak hasar alıyor. Klasik ajan filmlerinde olduğu gibi herkesin dövüş ustası olduğu bir yapım değil. Owen bazen şans eseri bir ajanı tek yumrukta bayıltırken, bazen de olması gerektiği gibi dayak yiyor. Ayrıca, Max’in en az kendisi kadar tehlikeli kızı Nichka’yı daha çok görmek isterdim. Ancak bu sezonda Owen’ın iç çatışmaları, CIA’den ayrılmak istemesi, Kore’de kendini bulması ve aksiyondan kopamaması karakter ilişkilerinin önüne geçiyor.

Hikaye çözüme kavuşmaya başladığında, yeni bir dinamik kazanıyor. Basit ilerlese de Owen’ın iyi niyeti ve barışçıl yolları tercih etmesi izleyiciyi kendine çekiyor. Herkes Owen’ı kaosun oğlu ve baş belası olarak tanımlasa da aslında onun vicdanlı ve yapıcı yönü, insanları ona istemeden de olsa bağlıyor. Final bölümü biraz hızlı ve sade bitse de Owen’ın karakterine uygun, en kansız, en riskli ama en güzel sonlardan biriyle tamamlanıyor. Final sahnesi, 3. sezona bir selam çakarken bizleri “Acaba ne oldu?” sorusunu sormaktan alıkoyamıyor.

Teknik konulara gelirsek, dizinin birçok farklı tehdidi tek noktada toplaması izleyiciyi yorsa da seyir zevkini artırıyor. Kore’deki şantaj işi, soruşturma, Owen’ın teşkilatta hayatta kalma mücadelesi, suikastler ve kaçırılmalar hem eğlenceli hem de tempolu bir anlatım sunuyor. Dövüş sahneleri ana odak değil, hikaye ön planda. Dinamik ilerleyiş, sahne geçişleri ve mekan değişiklikleri tempoyu yüksek tutuyor. Müzikler, sahnelere klip havası katarak bizi heyecanlandırıyor. Mekan değiştikçe fonlar da buna uygun değişiyor. Kore’de neon tonlar hakimken Katar sahneleri daha sıcak ve toprak tonlarında tasarlanmış. Kamera açıları, olay örgüsünü anlamamıza yardımcı oluyor ve sahnelerde verilmek istenen mesajları iyi aktarıyor.

Sonuç olarak, The Recruit 2. sezonu yine kaotik, yine eğlenceli ve daha zengin bir hikayeye sahip. Owen artık daha olgun ve tecrübeli. Yan karakterler ilgi çekici ve başrolle etkileşimleri keyifli. Merak unsuru ve dinamik akışıyla dizi sürükleyiciliğini koruyor. 3. sezonu sabırsızlıkla bekliyorum. Siz de Owen’ın başını belaya sokmasını ve tepkilerini izlemeyi seviyorsanız, bu sezonu kaçırmamalısınız!

The Recruit 2. Sezon: Kaosun Oğlu Owen Geri Döndü

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...