Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Two Lovers: Hangi Aşk Ait Olduğu Yerde Doğruydu Ki?

Two Lovers: Hangi Aşk Ait Olduğu Yerde Doğruydu Ki?

Yazar: Nevroz Ürün

Two Lovers: Hangi Aşk Ait Olduğu Yerde Doğruydu Ki?

Two Lovers; yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini James Gray’ın üstlendiği, 2008 çıkışlı, dram-romantik türündeki ABD yapımı filmdir. Başrollerinde; Joaquin Phoenix, Gwyneth Paltrow ve Vinessa Shaw yer almaktadır. Film kasvetli havada elinde paketlenmiş elbiseleri sürüyerek yürüyen Leonard’la başlıyor, açılış sahnesinde yönetmenin bize aslında ruhunun da kasvetli ve problemli bir karakteri bizimle tanıştırıyor oluşunu görüyor aynı zamanda da bunun protagonist (başkahraman) olduğu hakkında kolayca tahminlerde bulunabiliyoruz. Leonard, nehrin köprüsünde hayattan sıkılmış bir biçimde yürürken bir anda suya atlar fakat intihar girişimi olumsuz sonuçlanır. Bir anda su üstünde çırpınmaya başlar ve çevredeki insanlar tarafından kurtarılır. Her ne kadar yanlışlıkla düştüğünü iddia etse de onu atlarken görenler iddiaları çürütür. Sırılsıklam halde eve gider ve annesiyle babası aralarında durumun tekrar yaşandığını belirten bir konuşma geçirir. O akşam eve Leonard’ın babasının iş ortağı, ailesiyle birlikte ilk kez yemeğe gelir. Misafir ailenin kızı Sandra ve Leonard arasında tatlı bir arkadaşlığın kıvılcımları seziliyorken, Leonard’ın aslında nişanlısı tarafından terkedildiğini öğreniriz. Suyun altında nefessiz kaldığı saniyelerde gördüğü kadınla, -her ne kadar Sandra sorar sormaz anlatıp, odadan çıkarken indirse de, odasında çerçevede hala fotoğrafı duran kadın aynı kişidir. Tam bu noktada filmin adından ötürü olsa gerek, her şeyin Sandra ve Leonard arasında geçtiğini, Sandra’nın ona iyi geleceğini ve şahane bir aşk filmi izleyeceğimizi düşüneceğiz ama ne yazık ki sadece şahane olduğu konusunda yanılmayacağız..

Kısa bir zaman sonra tekrar Sandra’yla buluşacak olan Leonard, tesadüfi bir şekilde komşusu Michelle’le tanışır. Hal ve hareketlerinden ona karşı bir şeyler hissettiğini anlasak da Sandra’ya karşı da boş değildir. Bir süre Sandra’yı bir takım tutarlı bahanelerle oyalayan Leonard o sırada Michelle’yle vakit geçirir. Michelle ise bu samimi arkadaşlıktan yüz alarak Leonard’a, patronunun ortağı, evli ve çocuklu bir adamla beraber olduğunu söyler ve onunla tanıştırmak istediğini belirtir. Tanışmanın gerçekleştiği günün sabahı, düşüncelerini sormak için Leonard’ı çatıya çağırsada, Leonard kendi duygularını itiraf eder ama istediği cevabı alamayıp aynı zamanda arkadaşlıklarını da noktalayarak oradan ayrılır. Leonard artık tam anlamıyla Sandra ile sağlıklı bir ilişki yürütmeye başlar, aralarındaki ilişki aileler tarafından da ciddiye biner. Her şey tam yolunda gidiyoken Michelle, Leonard’ı arar ve kötü olduğunu söyler beraber hastaneye giderler. Michelle, hamile olduğunu ve düşük yaptığını öğrenir. O gece Leonard ile duygusal olarak yakınlaşırlar ve beraber kaçma planı yaparlar. Leonard onun için en değerli şeyi yani fotoğraf makinesini satar ve yüzükle uçak biletlerini alır. Şükran günü ev misafirle doluyken Leonard evden çıkmanın bir yolunu bulur ve buluşma noktasında beklemeye başlar. Michelle geldiğinde ise onunla gelemeyeceğini, Renold’ın eşini terkettiğini ve ona bir şans daha vermek istediğini belirterek geri döner. Aslında Michelle tarafından ne zaman hüsrana uğrasa Sandra’ya dönse de Leonard’ın psikolojik problemleri olan biri olduğunu da bildiğimizden bu noktada vereceği karar sizi saniyelik de olsa o dünyanın içine çekiyor. Leonard, ondan beklenmedik bir soğukkanlılıkla evine geri dönüyor ve yüzüğü hiçbir şey olmamış gibi, Michelle için ağlayarak Sandra’ya takıyor. Film Sandra ve ailesi için mutlu son olsa da Leonard için hayal kırıklığı ile bitiyor.

Leonard’ın sanki dengesiz bir duygusal durumu varmış gibi gözükse de aslında Sandra’yı odasında ağırladığında eski nişanlısının fotoğrafını indirmesinin sabah yaşadığı olayla ilgisi vardı bence. Sandra ile yaşadığı tatlı diyalogda hayatın bir noktada başka yerlerde devam ettiğini hatırlatarak ona yardımcı oldu diyebiliriz. Michelle’de onun zaafı oldu, hiçbir zaman ikisi arasında kalmadı. Seçimi her zaman Michelle’den yana olmuştu ama sevdiği tarafından sevilmedi. Onu sevenle devam etmeye mecbur kaldı çünkü mantıklıydı ve denemeliydi. Her şeye rağmen toplumsal doğru ve yanlışları anlık olarak köşeye bırakıp son sahnede Sandra’mı yoksa Leonard’a mı üzeleceğinize karar veremezseniz yalnız olmadığını hatırlayın. Yazımın girişinde de söylediğim gibi adından sanki yaralarından yeniden doğan iki kişinin aşkını izleyeceğimiz bir his alsak da filmi bitirirken adının hiç de uygun olmadığını, Sandra’nın aşkına yazık olduğunu düşündüm. Çünkü bence yönetmenin kastındaki iki aşık; Michelle ve Leonard’dı. Filmin renkleri her ne kadar canlı olsa da kasvetinden asla ödün vermemiş, aynı zamanda kadraj seçimleri ve dekorlar da filmin en önemli dili olmayı başarmıştı. Joaquin Phoenix, sergilediği performansıyla karakteri bir kostüm gibi üzerine giymiş ve gerekeni yapmıştı. Leonard karakteri her ne kadar anlaşılması kolay gibi gözükse de bence canlandırması bir o kadar da zordu. Cast konusunda da başarılı olduklarını söylemeliyim. Açıkçası ben izlerken üç ana karaktere de yer yer sinirlendim ama genel olarak çok keyif aldığım ve benim için en’ler listesine giren bir yapım oldu. İki Aşık filmini izlemek için havaların kasvetini değil kararmasını beklemeniz yeterli olacaktır. Bugünlerde Mubi’de yayında olan filmi kalkmadan mutlaka izleyin..

Two Lovers: Hangi Aşk Ait Olduğu Yerde Doğruydu Ki?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...