Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri The Handmaid’s Tale Sezon 4: Mayday Bir Ordu Değil Mayday Biziz (Bölüm 1-5)

The Handmaid’s Tale Sezon 4: Mayday Bir Ordu Değil Mayday Biziz (Bölüm 1-5)

Yazar: Ayşe Nur Tokaç Şahin

The Handmaid’s Tale Sezon 4: Mayday Bir Ordu Değil Mayday Biziz (Bölüm 1-5)

Margaret Atwood’un aynı adlı romanından uyarlanan dizi 4. sezonuyla 28 Nisan’da ekranlara geri döndü. Şimdiye kadar yayınlanan 5 bölümünü izleyebildiğimiz dizide işler yine her zamanki gibi karışık. Bir önceki sezondaki olaylara kısaca değinmek gerekirse ayarladığı uçağın içinde 86 çocuğun ve aralarında Rita’nın da bulunduğu birkaç Martha’nın Kanada’ya kaçmasına ön ayak olan June arkadaşlarıyla birlikte bu uçağın havalanması için elinden geleni yapmış, kendileri de uçağa binip kaçmaktansa uçağın kalkabilmesi için askerlere yerden buldukları taşlarla kafa tutmuş ve bu çatışma sırasında June karnına bir kurşun yemişti.

Pigs adlı ilk bölümüyle birlikte görüyoruz ki uçak havalandıktan sonra onları kovalayan askerlerden kurtulmayı başaran damızlıklar yaralanan June’u da alarak eski günlerden kalan harabe bir Mac kozmetik mağazasına sığınmış ve bir saç maşasıyla June’un karnındaki kurşun yarasını dağlıyorlar! Bu alelacele yapılan ilkyardım sonrası tehlikeli bir yolculuğa başlayan kadınlarımız Mayday’in yönlendirmesiyle sığınacakları ve geçici olsa da güvende olacaklarını umdukları bir çiftlik evine varmak üzere yola çıkıyorlar ve nihayetinde gecenin karanlığında yolculuklarını tamamlıyorlar. June çiftliğin kapısına doğru yürüyor ve onları karşılayan kişinin Mayday’den olduğunu anladıktan sonra diğerlerini de çağırıp olduğu yerde düşüp bayılıyor. Güvende olduklarından emin olamasa da çok fazla şansları olmadığı o da biliyor ayrıca tüm o koşturmaca ve kurşun yarasından sonra biraz bayılmaya kesinlikle hakkı var.

Bu çiftlik evinin hanımı ise son senelerde oldukça fazla yapımda karşımıza çıkan Mckenna Grace’den başkası değil. Grace’in canlandırdığı Esther Keyes, Gilead’da yaşayan tüm diğer genç kızlar gibi erken yaşta evlendirilmiş. Oldukça yaşlı bir komutanla evlendirilen bu genç kız bana göre dişli, kızgın ve hırslı biri fakat nihayetinde yaralı bir çocuk olduğunu görmek çok zaman almıyor. Yaşlı kocası cinsel olarak pek aktif olamadığından Gilead’da gözünü çocuk bürümüş diğerleri gibi yasadışı şeyler yapmaktan çekinmemiş ve bir çocuk sahibi olmak uğruna karısıyla birlikte olsunlar diye eve birilerini getirmiş. Evlendiğinden beri fazlaca şeye göğüs germesi ve haliyle erken yaşta büyümesi gereken Esther ise bir şekilde çiftliğin kontrolünü ele almayı başarmış ve ona yapılanlar için intikam alabilmeyi istediği her halinden belli oluyor. Her ne kadar bir şekilde olduğu yerde eline biraz kontrol almayı başarmış olsa da yaşı sebebiyle hala çocukça davranışları olabiliyor. Gilead sisteminin içinde büyümek zorunda kalmış o yaştaki birine göre oldukça cesur fakat yine de bildiği hayat bu, o yüzden bazen arada kalan davranışları oluyor. June hasta yatağından ayaklandığı an hemen bir isyan, eylem beklentisiyle hayran olduğu kadına yaklaşan Esther, beklemeleri gerektiğini duyunca bundan pek de hoşlanmıyor.

June’un çiftlikte elden geldiğince tedavi gördüğü sırada Janine, Alma, Brianna, Sarah ve Elie adlı kaçmayı başarmış diğer damızlıklar ise Martha kostümleri giyerek kamufle olmuş, çiftlik işlerine yardım etmekle ve geçici özgürlüğün tadını çıkarmakla meşguller. Ekibin uçarısı Janine’ciğim kendine arkadaş olarak küçük bir domuzcuk edinmiş bile. Çiftlikte hayat geçici bir süreliğine olsa da dışarıdakinden farklı akıyor. Danslar ediliyor, birlikte yemekler yeniliyor hatta aşık iki adam öpüşüyor. Bu distopik hikâyenin içinde küçük bir ütopyaymışçasına. Tabi huzurlu anlar çok uzun sürmüyor ve bu sırada evin hanımı Esther, June ve diğerlerini eyleme geçme isteğiyle biraz zorluyor. Janine’in arkadaşı domuzcuktan bahsetmiştim ya? Hah işte onu kesip yemek zorunda kalıyorlar, haliyle Janine masada bu durumdan duygulanıyor ve yemek istemiyor. İşte o sırada Esther onun eylem isteklerini beklemeye sokan bu kadınlara biraz öfkeleniyor ve Gilead’daki pozisyonu ile karşısındaki kadınlarla eşit olduğu ideal dünya arasında bir yerlerde kaldığı durum biraz Gilead’a doğru kayıyor. Janine’i önündeki eti yemesi için zorluyor, kusmak isteyen kadının ağzını kapatıyor vesaire.

Bu sırada çiftliğin dışında ise Lydia Teyze uçak olayı ve sonrasında kaçan damızlıklar yüzünden Gilead devletini yöneten komutanlar tarafından yargılanıyor. Lydia Teyzenin vurgulaması üzerine öğreniyoruz ki 19 gün süren bir sorgulama yaşamış ve anladığımız üzere kimseyi şaşırmayan bir şekilde bu sorgu sırasında işkence de görmüş. Komutan Lawrance ise yine malum uçak sebebiyle bir hücrede tutsak olarak görülüyor, izlerken her “hizmetlerin için teşekkürler” anından sonra öldürüleceğini düşündüğüm Lawrence ise ilerleyen bölümlerde yine hızla yetkileri eline ala ala yukarıya doğru tırmanmayı başardı. Serena Joy ise Serena Joy olmaya Kanada’da devam ediyor, Nicole bebeğe kavuşmak için kendi istekleri doğrultusunda kocası Fred’i manipüle edemediğinde dava sürecinde çıkarlarının ayrılmasını isteyen Serena birden hamile olduğunu öğreniyor. Doğacak çocuk için kim üzülmez ki? Bu durumu Fred’le paylaşmak istemediği gibi artık Kanada’da özgür bir kadın olan fakat eskiden Gilead’daki evlerinde onlara hizmet etmekle görevli eski Marthaları Rita’yı çağırtıp ondan doğacak bebeği için yardım istiyor.

Çiftlikte ise yaşlı Keyes’in önceden karısı için eve getirdiği adamlardan biri arazide yakalanıyor. Tabi bu yakalanmanın ne ile sonuçlanacağını baştan anlıyoruz, adamı salacak halleri yok ya? Herkesi görüyor nihayetinde. Adamı ahıra bağlıyorlar. Esther’in zaten içten içe bir şeyler yapmak istediğini bilen June’un ağzından “beni gururlandır” diyen o sihirli sözcükleri duyuyoruz ve sonrasında da zaten ahırdan uzaklaşıp yatağına uzanıyor. Ardından da üstü başı kan içinde az önce tecavüzcüsünü öldürmüş olan Esther, hayran olduğu anne figürünün yanına gelip uzanıyor. Böylelikle birinci bölümü bitiriyoruz.

Adı Nightshade olan ikinci bölümde ise Esther’in öldürdüğü adamı aramak üzere çiftlik evine birileri geliyor. Her ne kadar bu ilk aramadan kurtulmuş olsalar bile açık şekilde bu artık orası güvenli değil demek yani ekip için gitme vakti geliyor. Nihayetinde yeni bir güvenli ev için yakınlardaki Jazabel evinden biri yardıma koşuyor, yalnızca June gelip onunla konuşursa! Tabi ki kahramanımız çağrıldığı yere gidiyor ve yeni güvenli evi öğreniyor. Ve bu Jazabel evi yakında savaşa gidecek olan askeri komutanlarla dolup taşıyor. Ve karşısında umudu kalmamış olan kadına dönüp “Mayday bir ordu değil. Mayday biziz.” diyerek daha ne yapacağını bilmese bile yapmaya karar veriyor. Çiftliğe döndüğünde ne yapılabileceğine dair uzun konuşmalar sonunda Esther’in kocasını uyuşturmak için bazı bitkiler kullandığı görüyoruz ve bu bitkileri bu kez o komutanlar için kullanmak üzere harekete geçiyoruz! Yeni eve geçmeden önce June bu zehirli karışımı da yanına alarak çiftliğin askerlerinden biriyle Jazabel evine gidiyor, zehir itinayla içkilere karıştırılıyor ve afiyet olsun komutanlar. Çiftliğe geri döndüklerinde ise bir şeylerin ters gittiğini anlıyorlar ama geç kalıyorlar, yanındaki asker anında vuruluyor ve June yakalanıyor.

Kanada’da da ise bir yandan sığınmacılar için bağış toplayan, canla başla çalışan Moira keşfediyor ki Gilead’dan gelen çocuklar olmaları gerektiği kadar mutlu değiller. Alışık olmadıkları bu yeni ortama adapte olmakta sorun yaşıyorlar. Ve eski bir Martha olan Rita bu çocuklardan birine yardımcı olmak için Gilead’dan kalan bazı mutfak becerilerini kullanmak üzere kollarını sıvıyor. Bu sahneleri izlerken Rita için üzüldüm, bazı şeyler ona devamlı o günleri hatırlatmakla kalmıyor sanki o günlerde yaşıyormuş gibi hissetmesine sebep oluyormuş gibiydi.

The Crossing olarak adlandırılan üçüncü bölümde ise yakalanmış June’un türlü işkencelerle sorgulanmasını izliyoruz. Ayrıca bu bölümü biricik June’umuz Elizabeth Moss’un yönettiğini de belirtmek isterim. Öğreniyoruz ki diğer damızlıklar kaçmayı başarmış ve tabi ki yerlerini öğrenmek isteyen Gilead bunun ne şekilde olacağını pek umursamıyor. Fiziksel işkencelerin yanı sıra başka damızlıklarını binanın tepesinden ölüme bırakmak gibi yolları deniyorlar ama tabi ki tek etkili olan şey June’un kızı Hannah oluyor ve June sonunda kırılıyor, yeni güvenli evin adresini veriyor. Kaçak kadınlar da böylelikle yakalanıyor. Tüm yaptıklarından sonra Gilead’ın onu öldürmeyi isteyeceğini düşünen June, Lydia Teyze’ye hazır olduğunu ve onu öldürmesini istediğini söylüyor ama Lydia Teyze buna gülüyor ve bir üreme kolonisinden bahsediyor hem June hem de yakalanan arkadaşları için. Buraya götürülmek üzere yola çıkarılan June, araçtan inince onu son ana kadar uğurlayan Nick’e bir veda öpücüğü veriyor ve damızlık aracına bindiğinde onu diğer arkadaşları ve tabi ki Lydia Teyze karşılıyor. Biraz yol gittikten sonra şoför tren raylarına yakın bir yerde duruyor ve tuvaletini yapmak üzere araçtan ayrılıyor. Bu sırada bir süre birbiriyle bakışan kadınlarımız sonunda eyleme geçiyorlar, June Lydia Teyzenin üzerine çullanıyor ve herkes araçtan inip koşmaya başlıyor. Eğer trenden önce rayların öbür tarafına geçebilirlerse kaçmak için tren geçene kadar süreleri olacak. Koşuyorlar. Lydia Teyze bağırıyor, şoför geliyor ateş ediyor ve birilerini vuruyor. Koşuyorlar. June ve Janine karşıya geçiyor ve diğerleri trenin altında kalıyor. Bana kalırsa önemli bir sahne olmasına rağmen trenin CGI görüntüleri böyle büyük bir prodüksiyona sahip bir dizi için zayıf kalmıştı. Nihayetinde eski dostlar June ve Janine kaçıyorlar.

Dördüncü bölümün adı Milk. Bu bölümde kaçmayı başaran June ve Janine Chicago’ya gitmek üzere bir trene kaçak biniyorlar ve süt dolu bir tankerin içine saklanıyorlar. Bu sırada geçmişten sahnelerle Janine’e ve onun doğumuna dair anılarını görme şansımız oluyor. Bölümün sonunda bir çatışma sesiyle irkilen ikili dışarı çıkıyor ve Mayday’i bulduklarını düşünüyorlar. Ama hemen görüyoruz ki bu kişiler Mayday değil.

Chicago adlı beşinci bölüm ise beni oldukça heyecanlandırdı. Aralarına yeni girdikleri ekipten ve eylemsizliklerinden rahatsız olan June daha doğru bir yer arayışıyla burayı terk ediyor. Uzun süre Janine’in gelmeyeceğini orada kalmak istediğini düşünüyoruz fakat sadık dostumuz bizi terk etmiyor ve June’un peşinden gidiyor. Gilead’la aktif olarak savaş içinde olan yeni bir grubun konuşlandığı bir yere doğru ilerliyorlar ve vardıklarında kimse yok. Bir şeyler yanlış gidiyor. Hemen sonrasında kaçmaya başlayan ikilinin üstüne Gilead’ın hava araçlarından bombalar yağıyor. Yerle bir olan şehrin içinde yerde baygın yatan June ayaklanıyor, arkadaşına sesleniyor ve o sırada yardıma gelen birilerini duyuyoruz. Biraz sonra ise Moira ve June yüz yüze geliyor. Benim için oldukça büyük bir heyecan oldu bu karşılaşma. June artık bu sıcak savaş alanından çıkabilecek mi? Bakalım altıncı bölüm ve sonrasında neler olacak?

The Handmaid’s Tale beni oldukça etkileyen bir yapım olduğu için her ne kadar her şeyi an ve an anlatmamak için kendimi tutsam da bazen fazla detaya kaçmış olabilirim, umarım yazı sizler için faydalı olmuştur. Yeni bölümlerde görüşmek üzere!

The Handmaid’s Tale Sezon 4: Mayday Bir Ordu Değil Mayday Biziz (Bölüm 1-5)

Ayşe Nur Tokaç Şahin’in Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...