Silo 2. Sezon: İlk Sezonun Gölgesinde
İlk sezonunu büyük bir beğeniyle izlediğim ve hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden olumlu dönüşler alan Apple TV+ dizisi Silo, 2. sezonuyla geri döndü. Hızlıca giriş yapmam gerekirse ilk sezondan aldığım keyfi ikinci sezonda alamadım. Ancak bu cümlemden tabii ki ikinci sezonun kötü olduğu anlamını çıkartmayın. İlk sezon benim için çıtayı zirveye çıkardıklarından dolayı ikinci sezondan beklentim çok yüksekti. Yine bize güzel bir iş izlettiler ama maalesef ilk sezonun yanında biraz sönük kaldı. İlk sezonun incelemesini okumak isteyenler de buraya tıklayarak okuyabilirler. Şimdi dilerseniz gelin ikinci sezonu detaylı bir şekilde konuşalım.
Not: İlk sezonu olduğu gibi bu sezonu da kitapları okumadan sadece dizi üzerinden yorumlayacağım.
Yazının bu noktadan sonrası spoiler içerecektir. Bu nedenle spoiler istemiyorsanız yazıyı okumaya devam etmeyin lütfen.
Hatırlayacağınız üzere ilk sezonun sonunda Juliette, Silo’nun dışına çıkmış ve kimsenin aşamadığı tepeyi aşmıştı. Bu da Silo içerisinde isyan kıvılcımlarının başlamasına sebep olmuştu. İlk bölümde Juliette’in gözünden kısa bir süre de olsa Silo’nun dışını ve ardından diğer Silo’yu görüyoruz. Tahminlerin aksine Silo’nun dışında hayat henüz başlamış değil. Sezonun genelinde kurtulmak amacıyla kendini önü cesetlerle dolu ve kapısı açık başka bir Silo’ya giren Juliette’in kendi Silo’sunu uyarmak ve oluşabilecek isyanı önlemek amacıyla geri dönmeye çalışırken izliyoruz. Bir diğer taraftan da Silo içerisinde büyüyen isyanları, düzeni, kişisel çıkarları ve ihanetleri izliyoruz. 3. sezon için bizi oldukça merakta bırakan gelişmeler de oluyor tabii ki. Konuyu da bu şekilde özetlediğimize göre devam edebiliriz.
Dizi ilk sezonunda olduğu gibi ikinci sezonu da diyaloglar üzerinden kurmaya devam ediyor. Az olay çok diyalog durumu bu tarz dizilerde riskli bir tercih olsa da oluşturulan başarılı diyaloglar ve hikaye, dizinin başarısının en büyük etkeni. 6. bölüme kadar oldukça düşük bir tempoda akıyor hikaye. 7. bölümden sonra ise adeta “Sezon bitecek, son bölümlerde konuyu yetiştirmeliyiz!” dercesine hızlı akmaya başlıyor. Bu sebeple ilk altı bölümü izlerken yeri geliyor sıkılıyor yeri geliyor yoruluyorsunuz. Kısa sürede anlatılabilecek ve uzatılmasına gerek olmadığını düşündüğüm bazı olayları gereğinden fazla uzun tutmuşlar. Sezon 10 bölüm değil de 8 bölüm uzunluğunda olsaydı çok daha iyi bir iş ortaya çıkabilirdi diye düşünüyorum.
Juliette’in yeni girdiği Silo’nun geçmişi ve orada karşılaştığı karakterler hikayenin zenginliği açısından ikinci sezona güzel bir yenilik, güzel bir tat katmış. Her bir karakter rolü az olsa da hikayeye iyi bir amaç uğruna eklenmiş ve bu amacı yerine getirebilmiş. Sadece bu karakterler arasında kendisin Solo olarak tanıtan Jimmy bana fazlalık gibi geldi. Bu kadar abartılmasına ve hikayesinin bize bu kadar aktarılmasına gerek var mıydı diye düşünmeden edemedim.
Dizinin en başarılı olduğu noktalardan birisi de gizem yaratma becerisi. Sezonun tamamı boyunca sürekli bir gizem yaratmayı ve izleyenleri merakta bırakabilmeyi başarıyor. Her bölüm farklı bir konuyu merak ettirdiler. Juliette’in yeni Silo’da karşılacakları, uzaktan izleniyormuş hissi veren ve tabii ki sonradan izlendiği ortaya çıkan kamera açıları, bunların yanında asıl Silo’daki yönetimin tutumu, isyanın hangi noktalara evrilebileceği vb. izleyenlere yavaş yavaş ama ince ince işlenerek verilen konular diziyi bir üst noktaya taşıyor.
Bu sezonda en çok beğendiğim diğer bir nokta ise insanlar arası ilişkiler oldu. İlk sezonda da oldukça başarılıydı bu konuda ama ikinci sezonla birlikte daha çok düşünülmüş, üzerine düşülmüş bir durum olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların en ufak bir umuda tutunma çabaları, hayatları boyunca kandırıldıkları düşüncesiyle yüzleşmeleri, dostluklar, ihanetler, kişisel çıkarların devreye girmesi derken sezon göz açıp kapayıncaya kadar bitti.
İlk sezonu değerlendirdiğim yazımda Rebecca Ferguson’un oyunculuğuyla ilgili yorum yapamadığımı söylemiştim. Hala aynı düşüncedeyim. Niyeyse bu dizi özelinde hala iyi mi kötü mü olduğunu anlayamıyorum. Bunun bir sebebi diğer oyuncuların da iyi olması olabilir. Belki diğer oyuncular, oyunculuklarıyla o kadar ön plana çıkıyordur ki istemsizce başrol olmasına rağmen Rebecca Ferguson oyunculuk anlamında geri planda kalıyordur. İlk sezonda yardımcı roldeki oyuncuları her ne kadar beğenmemiş olsam da bu sezonda göze batan herhangi bir şey göremedim ve hatta dediğim gibi gayet başarılı olduklarını düşünüyorum. Siz de bu konuda düşüncelerinizi yorumda belirtebilirseniz benim de karar vermem açısından çok yardımcı olursunuz.
Son olarak özetlemem gerekirse, ilk sezona kıyasla daha yavaş bir tempoda akan, biraz daha yorucu ve sıkıcı geçen ancak kelimelerle oynamayı çok iyi bildikleri için bu olumsuzlukları kendi lehlerine çevirebildikleri, izleyenleri yine merakta bırakarak veda ettikleri bir ikinci sezon izledik. Üçüncü sezonun bir an önce çıkması dileğiyle, kendinize çok iyi bakın. Üçüncü sezonda görüşmek üzere!
Silo 2. Sezon: İlk Sezonun Gölgesinde