Run Rabbit Run: Alice Harikalar Diyarında’ya Karanlık Bakış
Herkese merhaba. Bugün sizlerle Avustralya yapımı “Run Rabbit Run” filmini inceleyeceğiz. Film prömiyerini 19 Ocak 2023’te Sundance Film Festivalinde gerçekleştirmiştir. Ardından önce Sydney Film Festivalinde seyirci karşısına çıkmış ve sonunda 28 Haziranda Netflix’te yayınlanmıştır.
Filmin yönetmenliğini Avustralyalı Daina Reid, senaristliğini ise Hannah Kent yapmış. Hannah Kent “The Good People” ve “Bruial Rites” kitaplarının yazarı olmakla beraber bu film ile de sinema dünyasına adım atmış. Filmin bestelerini ise “Bright Star”, “The Daughter”, “Resistance” filmlerinde yaptığı bestelerle tanınan Mark Bradshaw yapmıştır. Oyunculardan, hikayeden bahsetmeye geçmeden önce bu üç ismi tebrik etmek ile başalmak isterim. Filmin açılış sahnesinden son sahnesine kadar her bir görüntü, her bir sekans çok ustaca seçilmişti. Ana karakterin yaşadığı sıkışmışlık, kaybolmuşluk kullanılan perspektiflerle görüntüye çok iyi yansıtılmıştı. Müzikler sayesinde de gerekli yerlerde, gerekli dozda gerilim arttırılmıştı. Bu sayede hikayenin gidişatı etkilenmemiş ve seyirci sadece korkutmak için rahatsız edilmemişti. Hikayenin iyi kurulması, yönetmenin iyi bakış açısı ve kaliteli besteler sayesinde filmin iyi bir film olduğunu çok rahat söyleyebilirim.
Filmi daha üst noktalara çıkaran bir diğer unsur ise oyunculuklar olmuş. Başrollerde “Succession” dizisiyle tanıdığımız Sarah Snook ve Lily La Torre yer almış. Sarah Snook, Emma adındaki anne karakterine can verirken Lily La Torre kızı Mia karakterine can vermiştir. İkisinin de harika oynadığını söylemeliyim. Verilmesi gereken gerilimin kademe kademe verilmesinde çok başarılı bir denge sağlamışlar. Ayrıca Emma ve Mia’nın arasındaki ilişkinin dinamiklerini seyirciye çok iyi verebildiklerini düşünüyorum. Fakat şunu söylemeliyim ki bu düşüncelerin hepsine filmin sonunda, gizem tam olarak çözüldüğünde ulaşıyorsunuz. Film boyunca karakterlerin ilişkisi, yaşanan gariplikler sizi hem içine alıyor hem de hikayenin dışına itiyor. Böylece gizemin ne olduğunu az çok tahmin etseniz de filmde tam olarak anlatılmadığı sürece emin olamıyorsunuz. Bu da sizin merakınızı film boyunca diri tutuyor.
Şimdi kısaca hikayeden bahsetmek istiyorum. Buradan sonrasında spoiler bulunmaktadır. Emma, yedi yaşına girmek üzere olan kızıyla tek başına yaşayan bir anne ve doktordur. Her şey Mia’nın yedi yaşına girdiği andan sonra başlar. Öncesinde çok iyi anlaşan anne kızın arası bir anda bozulmaya başlar. Mia anormal tavırlar göstermeye başlamıştır. Joan adındaki hiç tanışmadığı büyükannesini görmek istemektedir. Ayrıca doğum gününde kapının önünde beyaz bir tavşan bulur ve onu annesi istememesine rağmen sahiplenir. O geceden itibaren kendi yaptığı tavşan maskesiyle dolaşan Mia bir süre sonra kendisinin Alice adında biri olduğundan bahsetmeye başlar. Emma kızının bu davranışlarının sebebini bulmaya ve anlamaya çalışır.
Hikayeye genel açıdan bakıldığında böyle bir öyküsü olduğunu söyleyebilirim fakat daha önce bahsettiğim birkaç detayla beraber metaforlar incelendiğinde hikayenin aslında Alice Harikalar Diyarında’nın korkunç bir bakış açısıyla yazılmış hali olduğunu düşünmekteyim.
Bu düşünceme yol açan özellikleri ve detayları tek tek anlatmak isterim. Bu sebeple buradan sonraki kısmı filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim. Böylece sizde bahsettiğim sahneleri düşünüp kafanızda karşılaştırma yapabilirsiniz.
En belirgin özellikle başlamak istiyorum. Bir anda ortaya çıkan beyaz bir tavşan unsuru var ve bu tavşan Emma’nın, Mia ile ilgili yaşadığı her olayda bir anda ortaya çıkmak gibi bir özelliği var. Mia tavşan ile tanıştığı andan itibaren annesine karşı çıkmaya başlıyor ve yavaş yavaş Alice kimliğine bürünüyor.
Bir diğer unsur ise tabi ki Alice. Filmin ilerleyen zamanlarında anlıyoruz ki Emma’nın Alice adında bir kız kardeşi varmış fakat yedi yaşındayken kaybolmuş. Mia ise kendisinin kaybolan Alice olduğunu iddia ediyor. Ve bu iddialara tam yedinci yaş doğum gününden bir gün sonra başlıyor. Bu da film ile Alice Harikalar Diyarında arasındaki bir diğer bağlantıyı ortaya çıkarıyor. Filmdeki Alice ile masaldaki Alice’in başına olaylar aynı yaştayken geliyor. Ayrıca harikalar diyarı havasını yaşatmak için kullanılan dar ve uzun yollar, karanlığa giden deliklerde bu düşüncemin daha çok pekişmesine sebep oldu.
Bu benzerliklerin ötesinde ise farklı bir açıdan bakmama sebep olan bir hastalık mevcut. Hepimiz bunu Alice Sendromu olarak biliyoruz. Masalda Alice’in halüsinasyonlar görmesi, vücut uzuvlarının boyutlarını farklı görmesi gibi unsurlar sebebiyle bu sendroma bu ad verilmiş. Belki de aslında Emma çocukluğunda sebep olduğu şey yüzünden yaşadığı travma ile bu hastalığa sahiptir ve başına gelenler de bundan kaynaklıdır. Film boyunca duyduğu sesler, gördüğü halüsinasyonlar, açıklayamadığı olayların sebebi bu hastalık da olabilir. Aynı zamanda kızının kardeşine çok benzemesi de bu travmayı tetiklemiş olabilir. Bence bu ihtimallerin hepsi mümkün.
Run Rabbit Run filmi bence basit bir gerilim filmi değil. Çok daha ötesi. Eğer ki filme derin bir bakış açısıyla bakarsanız bunu çok rahat göreceğinize eminim. Bence bunu gördüğünüzde ise filmden alacağınız keyif daha da artacaktır. Aynı bende olduğu gibi. Şimdiden herkese iyi seyirler.
Run Rabbit Run: Alice Harikalar Diyarında’ya Karanlık Bakış