Enter the Void: Seyirciyi Sarsan Yolculuk
Sinemanın asi çocuğu Gaspar Noé, tam bir baş belasıdır. Filmleri herkesin damak zevkine hitap etmez. Diğer yönetmenler gibi pembe tablolar çizmek yerine, tüm pislikleri olduğu gibi beyaz perdeye yansıtır. Gaspar Noé, adeta beyaz perdeyi kirletmek için doğmuş bir yönetmendir. 2009 yapımı kendi yazıp yönettiği “Enter the Void” filmiyle de sınırları bir hayli zorlamıştır. Filmin görsel anlatımı şahane bir deneyim sunar. Kamera açıları, ışık oyunları ve ses kullanımı muazzamdır. Film, birinci şahıs kamera açısıyla çekildiği için kendine özgü bir tarza sahiptir. Sinematografik olarak da oldukça başarılı bir yapım olan “Enter the Void”, bağımsız sinemanın en özgün yapımlarından biridir.
Ana karakterimiz Oscar adında uyuşturucu satıcısı bir genç. Ailesini küçükken trafik kazasında kaybetmiş. Küçükken yaşadığı travmalar onu böyle bir yaşam tarzına itmiş. Bütün hikâyeyi Oscar’ın gözünden izliyoruz. Bu, izleyiciye değişik bir deneyim sunsa da bir süre sonra yorucu olmaya başlıyor ve filmi takip etmeyi zorlaştırıyor. Oscar bir bar tuvaletinde polis tarafından vuruluyor ve ölüyor. Ölüm anını Oscar ile birlikte onun gözlerinden izliyoruz. Öldükten sonra hayatınız gözlerinizin önünden film şeridi gibi geçer derler. Biz de Oscar ile birlikte onun hayatını izliyoruz. Filmin ikinci yarısından sonra ise Oscar’ın ölümünün sonrasında gerçekleşenlere tanıklık ediyoruz. Geride bıraktığı insanların ilişkilerine, neler yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Filmde boşluk hissi, ölüme yakınlık ve reenkarnasyon konuları yoğun bir biçimde işlenmiş. Diyaloglarda sürekli “enter” ve “void” kelimelerini duyuyoruz. Yönetmen adeta bu kelimeleri aklımıza kazıyor. Mekân isimlerinde de bu kelimeler tekrar ediyor. Bu yinelemeler boşluk hissini körüklüyor ve gelecekten bize ipuçları veriyor. Yönetmen filmin en başında bize neler olacağına dair işaretler veriyor. Anlatımı güçlendirmek adına olayları ve konuşmaları tekrar tekrar izletiyor bize. Her olayı farklı açılardan görüyoruz.
Hikâyemiz Tokyo sokaklarında geçiyor. Yönetmen, şehrin her türlü pisliğine değinmiş. Filmde güçlü bir toplum eleştirisi var. Japonya’nın kapitalizmle nasıl yozlaştığı, iki kardeşin enseste yakın ilişkileri, uyuşturucu kullanımı, fuhuş, bireylerin toplum içinde çürümesi gibi konulardan bahsedilmiş. Yönetmen bunları resmen gözümüzün içine sokarak işlemiş.
Filmde temel olarak üç farklı boşluk duygusu işlenmiş. Birincisi, ebeveynleri kaybetmekten gelen boşluk hissi. İkincisi, o boşluğu kapatmak için uyuşturucu kullanılması. Üçüncüsü ise ölümden kaynaklı boşluk hissi. Hepsini teker teker Oscar ile deneyimliyoruz.
Filmin final sahnesinde reenkarnasyon konusu ele alınmış. Karakterlerden Linda’nın karnında yeni bir hayatın başladığını görüyoruz. İlk izleyişte filmin sonu anlamsız gelebilir. Hatta sırf yönetmenin filme sanki yeterince yokmuşçasına cinsellik ekleme çabası gibi geliyor izleyiciye. Tekrar izlendiğinde veya filmin okuması yapıldığında ise bu tercihin anlamını görüyoruz. Ancak film bir kez daha izlendiğinde veya üzerine düşünüldüğünde, bu tercihin ne anlama geldiğini daha iyi görüyoruz.
Film, süresi ve hikâyenin işleniş şekli nedeniyle izlemesi zor bir yapıma sahip. Aslında hikâye, iki saat kırk beş dakikaya sığacak kadar uzun değil. Aynı olayları tekrar tekrar farklı açılardan izliyoruz. Tüm hikâye, bir uyuşturucu satıcısının polis tarafından bir barda tuvalette öldürülmesinden ibaret. Yönetmen, anlatmak istediklerini daha kısa bir sürede aktarabilirdi. Ayrıca rahatsız edici unsurların sıkça kullanılması da bir süre sonra izleyiciyi filmden koparıyor. Bu nedenle film, tek seferde izlemesi ve anlaması zor bir yapım. Eğer güçlü bir mideye sahip değilseniz, kesinlikle uzak durmanızı öneririm.
Peki, bu filmi kimler izlemeli? Eğer bağımsız sinemaya ilgi duyuyor ve farklı tarzlardan hoşlanan bir sinema tutkunuysanız, “Enter the Void” ve diğer Gaspar Noé filmleri kaçırılmaması gereken yapımlardır. Noé, sınırları zorlayan ve toplumdaki çürümeyi anlatan deha bir yönetmendir. Ancak sürekli olarak cinsellik, madde kullanımı ve ölüm gibi unsurların işlendiği filmlerden rahatsız oluyorsanız, bu filmi kaçırmanız sizin için daha iyi olacaktır.
Enter the Void: Seyirciyi Sarsan Yolculuk