Pera Palas’ta Gece Yarısı 2. Sezon: Ataerkil Bir Distopya İhtimali Üzerine
Uzun bir aradan sonra ikinci sezonuyla bizleri karşılıyor Pera Palas’ta Gece Yarısı. Hatta öylesine uzun ki yeni sezonun başındaki hatırlatıcı özet bile yeterli olmuyor ve ilk bölümü neler olup bittiğini hatırlamaya çalışarak izliyorum. İlk sezonuyla dikkatleri üzerine çeken Netflix yapımı dizi bu sezonda kadın haklarına değinerek yine adından söz ettirecek gibi görünüyor.
İsterseniz yeni sezona geçmeden önce hikâyenin ilk kısmında yaşananları kısaca hatırlayalım. Hazal Kaya’nın canlandırdığı meraklı gazeteci Esra, tarihi Pera Palas otelinde başlayan macerayla zamanda yolculuk yaparak Atatürk döneminde bulur kendini. Mustafa Kemal Atatürk’e düzenlenecek bir suikastı engellemeye çalıştığı esnada başına gelen baş döndürücü olayların yanı sıra kendi ailesine dair ipuçları da elde eder. Esra’nın yarım kalan hikayesine, kaldığı yerden ikinci sezonla devam ediyoruz. İlk sezonun incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.
Zamana yapılan yolculuklarla fantastik türünde bir yapım olarak nitelendirebileceğimiz yapım, bu sezonunda ilginç bir distopya kuruyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün inkılaplarının uygulanmadığı bir ihtimalde kadınların nasıl bir muamele göreceğini anlatıyor ve aslında Atatürk’e şükranlarını sunuyor. Senaryo büyük ölçüde 1941 yılında geçiyor ve dünya 2. Dünya savaşına girmeye hazırlanırken Nazi ve Sovyet çatışmasının Türkiye’deki etkilerine de kısmen değiniyor.
Kadınların sosyal hayatta var olma hakkının ellerinden alındığı, tamamen eve tıkılmak istendiği ve sokaklarda tek bir kadın göremediğiniz bir Türkiye hayal edin. Bu baskıya itiraz eden kadınların kaçırıldığını ve ölüme terk edildiğini… Esra, Ahmet ve Halit zamanda yolculuk yaparak Türkiye’nin bu durumunu görüyor ve ülkeyi böyle bir kaderden kurtarmaya çalışıyorlar.
Kadın bir seyirci olarak böyle bir distopyanın kurgusunu seyretmenin oldukça öfke uyandırdığını söylemeliyim. Erkek egemen bir sosyal hayat tablosu, kadın olarak zaten hakkımız olan bir hayatı elde etmek ve eşitliği sağlamak için ne mücadeleler verildiğini bir kez daha hatırlatıyor. Gazeteci Meliha ve Esra’nın mücadelesini bu sebeple hissederek izledim.
Yapıma bu sezonda dahil olan Güven Murat Akpınar’ın canlandırdığı Mümtaz karakteri bütün bu kötülüklerin sebebi. Atatürk düşmanlarını arkasına alarak Atatürk inkılaplarına açtığı savaşla emellerine ulaşmayı hedefliyor. Kendini iyi karakterlerde izlemeye alışık olduğum için, onu kötü bir karakter olarak görmek bana farklı geliyor, ancak rolünü iyi taşıdığını söyleyebilirim.
Tüm bu karanlık olayların yanında, eserin mizah unsurları, izleyiciye umut aşılayarak hikâyenin ağırlığını hafifletiyor. Hazal Kaya bunu çok iyi yansıtıyor. Verdiği samimi tepkilerle en beklenmedik anlarda bile güldürmeyi başarıyor ve bir işine daha başarıyla imzasını atıyor. Son zamanlarda şahane oyunculuğuyla yıldızı parlayan rol arkadaşı Selahattin Paşalı da Halit karakterinin centilmenliğiyle gönlümüzü fethetmeyi başarıyor. Deneyimli oyuncu Tansu Biçer ve yapıma bu sezon dahil olan Tülin Özen’in canlandırdığı Ahmet ve Lili karakterlerinin tutkulu aşkıyla daha romantik bir sezon seyrediyoruz.
Esra’nın yarım kalan ailesi hikayesi oldukça zorlu olsa da nihayet bir sonuca bağlanıyor. Senaryo Esra’nın annesini arayışı ve kadın düşmanlığını paralel olarak yürütüyor ve bir noktada olaylar iç içe geçiyor. Bu karmaşıklık içinde zamanda yapılan değişikliklerin oluşturduğu ihtimaller kader üzerinde düşündürüyor. Kadere müdahale edebilmek kulağa her ne kadar hülyalı gelse de bunun da bir sınırı olduğunu gösteriyor bizlere.
Zamandan zamana geçiş yaparken bazen hikâyeden uzaklaştığımı ve bazı noktalarda kafa karışıklığı yaşadığımı belirtmeliyim. Ancak zaten senaryo zamanlar arasında geçişin teknik boyutuyla pek de ilgilenmiyor ve detaylara takılmayıp vermek istediği mesajlara odaklanıyor. Yani çelişkili olduğunu düşündüğünüz olaylara ya da nasıl geliştiği belli olmayan detaylara takılmamanızı öneririm, en nihayetinde yapım bilimkurgu iddiası taşımıyor.
Zamandan zamana geçiş demişken her dönem için ayrı tasarlanan dış mekân tasarımı ve figüran kostümleri oldukça iyi seçilmiş. Her dönemin kendine has atmosferini hissedebilmek mümkün ve izlerken tarih yolculuğunda başınızın döndüğünü hissedebilirsiniz (:
Sürükleyiciliği ve bölüm sürelerinin kısa oluşuyla hızlıca bitirilebilecek bir sezon olmuş, keyifli birkaç saat geçirmenizi garanti eden bir alternatif sunuyor. Final sahnesinde yaşanan karmaşayla 3. sezona da işaret ediyor yönetmen. Verilen sezon arasının daha kısa olmasını temenni ederek sizlere veda ediyorum. Keyifli seyirler.
Pera Palas’ta Gece Yarısı 2. Sezon: Ataerkil Bir Distopya İhtimali Üzerine