O da Bir Şey mi: İki Hikaye, Bir Sinema
İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale Yarışması bölümünün filmlerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bazen sinemanın ve hikâyenin gücünü yabana attığımız anlar oluyor. Neden mi? Çünkü hikâyeler, bizi sinema yapmaya iten yegâne unsurlardır. Sinema da bizi, hiç bilmediğimiz birini görmeye, hatta onunla buluşmaya iter. Bir başkasının hikâyesini dinlemek, başta merak uyandırmasa da bir süre sonra kalbimize bir hançer saplar. Pelin Esmer, hikâye ve sinemanın merkezinde, bir arayış ve bir vazgeçiş öyküsünü, son filmi O da Bir Şey mi? ile anlatmış.
Rotterdam Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan filmin oyuncu kadrosunda Timuçin Esen, Merve Asya Özgür, İpek Bilgin, Nur Sürer, Mehmet Kurtuluş, Şebnem Hassanisoughi, Asiye Dinçsoy, Sermet Yeşil, Fehmi Karaarslan, Laçin Ceylan, Deniz Karaoğlu ve Oğuz Kara yer alıyor. Filmin yapımcılığını ise Sine Film, Rosa Film ve Ay Yapım birlikte üstleniyor. Şimdi sizi sahici bir hikâyeye doğru yolculuğa çıkaralım.
İstanbullu ünlü yönetmen Levent, bir film festivalinin konuklarından biri olarak Söke’ye geliyor. Fakat kaldığı otelde kat görevlisi olarak çalışan, yirmili yaşlardaki Aliye’nin varlığından haberi yoktur dahası Aliye, Levent’i ve onun filmlerini çok iyi tanımaktadır. Aliye’nin anlattığı çetrefilli, acımasızlıklarla dolu hikâye, farklı hayatlar yaşayan ve farklı kuşaklardan gelen iki insanı bir araya getiriyor.
Bu hikâyeyi iki karakterin bakış açısından ele almak gerekiyor. Levent’ten bahsedecek olursak, her insanın aradığı bir kayıp parça vardır. Levent de kayıp yapboz parçasını film çekerek ve annesiyle küçük sohbetler ederek bulmaya çalışıyor. Aliye ise içinde olmayan, yitirilmiş sevgiyi ve onarılacak kırık bir kalbi arıyor. Belki de Aliye, kayıp sevgiyi biraz da Levent’e ses kaydı atarak ve Levent’in seyrettiği filmlerden bahsederek bulmaya çalışıyor.
Pelin Esmer her filminde sadece farklı hayatlar yaşayan iki insanı bir araya getirmiyor, aynı zamanda farklı kuşaklardan gelen insanları da buluşturuyor. Bu filmde de bunu hissediyoruz. Ancak bu filmde birlikte hiç yol almıyorlar. Sinema aracılığıyla, kayıp yapboz parçaları gibi birbirlerini bulmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla hikâye bu yönüyle de merakı diri tutmaya devam ediyor.
Filmde geçen mekânlar ise başlı başına filmin karakterini yansıtıyor. Filmin sinematografisi de öyle. İstanbul, sıcak ama yavaş yavaş yitip gitmekte olan bir şehir haline gelmişken; Söke’de yer alan Efes Sineması ve Oteli, zaten hayalet gibi bir varoluşu temsil ediyor. Bu da filmin çok sağlam bir kontrast yarattığını gösteriyor. Yavaş kamera hareketleri bizi filmin içine çekip adeta esir ederken, kamera açıları da saklı kalan duyguları bize fısıldıyor.Sesler ise filmin merakı canlı tutan unsurlarından biri. Filmde kullanılan Aliye’nin ses kayıtları ve duyduğumuz diğer sesler sayesinde, hikâyenin kayıp parçalarını bulmaya ve birleştirmeye çalışıyoruz. Öyle ki, Aliye’nin ses kayıtları ve diğer sesler izleyiciyi de bu parçaları bulmaya teşvik ediyor.
Oyunculuklar ise bu filmin bir diğer bel kemiği. Kadrodan her biri ayrı ayrı bahsedilmeyi hak ediyor. Timuçin Esen, Levent rolüne sağlam bir yorum katmış. Aliye’yi canlandıran Merve Asya Özgür ise genç bir kadını son derece doğal bir şekilde yorumlamış. Nur Sürer, bu filmde kültürel bilgisi ve mimikleriyle doğallığını korumuş. Avukat rolündeki Mehmet Kurtuluş’u görmek büyük bir sürpriz oldu. Şebnem Hassanisoughi ise bambaşka bir yerde duruyor. Yani daha saysam, liste uzar da uzar.
Genellikle bir film çekerken, bir kitap yazarken ya da bir müzik bestelerken aslında içimizde aradığımız hep bir parça vardır. Aslında bizler de tamamlanamayan, kayıp birer yapboz parçasıyız. O da Bir Şey mi?, içimizde hep arayıp da bulamadığımız yapbozu aratıyor. Yapbozu bulmaktan çok, onu aramanın değerini hissettiriyor. Göz önünde bulundurursak, Ana Yarışma filmleri arasında dördüncü favorim oldu. Muhtemelen bu film vizyona da girecektir, izlemenizi tavsiye ediyorum.
Puan: 4/5
O da Bir Şey mi: İki Hikaye, Bir Sinema