Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Kaos 1. Sezon: Yunan Tanrılarının Modern Dünyada Çöküşü

Kaos 1. Sezon: Yunan Tanrılarının Modern Dünyada Çöküşü

Yazar: Tuğçe Ulutuğ

Kaos 1. Sezon: Yunan Tanrılarının Modern Dünyada Çöküşü

Merhaba!

Yunan mitolojisi severlere güzel haber, Netflix’in yeni dizisi “Kaos“’un ilk sezonu 8 bölümü ile 29 Ağustos’ta yayınlandı. Yunan mitolojisini modern bir perspektiften ele alan ve tanrılar arasındaki güç mücadelelerini mizahi ve karanlık bir dille anlatan, dikkat çekici bir yapım olduğunu söyleyerek başlayabilirim. Yunan tanrıları ve kahramanları hakkında pek bilginiz yoksa da merak etmeyin, süreç boyunca Prometheus size yol gösteriyor olacak. Bu sırada karaciğerinin bir kartal tarafından gagalanıyor olması dışında pek bir sorunu yok… Prometheus’un kim olduğuna da geleceğiz.

Charlie Covell’in yarattığı “Kaos”, Yunan mitolojisinin hikayelerine modern bir soluk getirmiş. Yunan tanrılarının hem egemenliklerini hem de zaaflarını 21. yüzyılın karanlık mizahıyla harmanlayarak bence oldukça etkileyici bir anlatı sunmuş. Bu modern mitolojik drama bize tanrıların iktidar kavgaları ve kişisel krizlerinin çağdaş dünyada nasıl bir kaosa yol açabileceğini gösteriyor. Günümüz dünyasındaki iktidar kavgalarıyla harmanlanmış mitolojik bir kaos yani, kulağa eğlenceli geliyor değil mi? 🙂

Yönetmenler Georgi Banks-Davies ve Runyararo Mapfumo. Georgi, yönetmenlik kariyerinde cesur ve yenilikçi anlatım tarzlarıyla tanınıyor. Daha önce “I Am” ve “Gangs of London” gibi projelerde de başarılı işler çıkarmıştı. Runyararo ise genç yaşına rağmen dikkat çeken bir yönetmen. Kendisini “Sex Education” dizisinden hatırlayabilirsiniz. Ayrıca Runyararo’nun kısa filmi “Dawn in the Dark” da izlenmeye değer, tavsiye ederim. İkili, “Kaos”ta güçlerini birleştirerek hem karanlık hem de mizahi bir ton yaratmayı başarmış. O zaman bize de bu iki deli kadın yönetmenin gözünden dizinin derinliklerine dalmak düşer.

Olaylar modern Girit’te geçiyor. Tanrılar kralı Zeus’un (Jeff Goldblum) giderek artan paranoyası ve iktidarını kaybetme korkusu başlangıç noktamız. İlk bölümde Zeus, beyazlar içinde tüm ihtişamıyla Olimpos’taki sarayında, insanların onun için düzenlediği olimpiyatları takip ediyor. Kendini kurban edenler, büyük heykeller, anıtlar…. Ancak tam keyifle bu itaat gösterisini izlerken, kendisi için dikilen heykelin yerine dışkı yığını konduğunu görüyor. İtaatsizliğe sinirlenip çıldırdığı sırada alnındaki ilk kırışıklığı fark ediyor. İşte burada işler çığırından çıkıyor. Kendisi için belirlenen çöküş kehanetinin gerçekleşeceği paniğine kapılıyor ve tanrıların kralı, kendisinin sonunun geldiğine inanmaya başlıyor. İktidar bağımlısı, koltuk sevdalısı tipleri bilirsiniz. Güçlerini kaybettiklerinde ya da kaybedeceklerini düşündüklerinde ne yaparlar? Daha fazla korku salmaya ve korkuyla iktidarlarını ellerinde tutmaya çalışırlar. Tam da bu oluyor.

Dizinin oyuncu kadrosu -Goldblum’un varlığından anlayacağınız üzere- yetenekli ve ikonik oyunculardan oluşuyor. Tanrı rolünde daha önce birçok kişiyi izlemiştik. Komik tanrı olarak Jim Carrey veya en sevilen ve benimsenen tanrı rolü ile Morgan Freeman. Ama eğer “kötü” bir tanrı yaratılacaksa, bence olabilecek en iyi seçenek kesinlikle Goldblum. Goldblum’un Zeus performansı, onun genellikle alışık olduğumuz soğukkanlı ve kendine güvenen rollerinden farklı olarak, bu kez kırılgan ve huzursuz bir karakteri ekrana yansıtıyor. David Cronenberg’in “The Fly” filmini izleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Filmi merak edenlere link bırakıyorum:

The Fly: Bir Ötekileşme ve Dönüşüm Hikayesi

En başta belirttiğim gibi, tüm hikayeyi Zeus’un sürgün ettiği ve en yakın arkadaşı olduğunu belirttiği Prometheus’tan (Stephen Dillane) dinliyoruz. Karaktere can veren Dillane, “Game of Thrones” dizindeki Stannis Baratheon olarak hafızalarımızda zaten yer etmişti. Prometheus karakteri, dizinin kara mizahına uyum sağlarken, kendi cehenneminde, tanrıların ve insanların dünyasını dengelemeye çalışan, kısacası bir yandan Zeus’un düşüşünü hızlandırmak için elinden geleni yaparken, bir yandan da Zeus’a “arkadaşlık” eden anlatıcımız. Üstelik tüm bunları bir kayanın üzerine zincirlenmiş ve yine başta söylediğim gibi karaciğeri parça parça bir kartal tarafından yenirken yapıyor…

Prometheus’un da mitolojik hikayelerde nasıl yer aldığından kısaca bahsedeyim: Tanrılardan ateşi çalıyor ve tanrılara meydan okuyarak ateşi insanlığa teknoloji, bilgi ve uygarlık olarak sunuyor. Sanırım neden sürgün edildiğini anlamışsınızdır. Hala benzer şeyler olduğunu ve hikayelerden hiç ders almadığımızı söyleyebilir miyiz?

Oyuncular arasında gördüğüme en heyecanlandığım isim Daedalus rolüne hayat veren Mat Fraser. Fraser’ı ilk izlediğim yer, eğer izlediyseniz eminim sizin de odur, American Horror Story dizisinde 4. Sezon “Freak Show”. Ses tonu, mimikleri, tepkileri ve tarzıyla etkilenmeden izlemek elde değil… Canlandırdığı karakter Daedalus da mitolojide aynı dizide de olduğu gibi mimar ve heykeltıraş. Hikayesi kısaca şöyle, oğlu İkarus ile bir kuleye kapatılır, baba-oğul da oradan kaçabilmek için balmumu ve kuş tüyünden kanat yapar. Sonucunda İkarus babasının ikazlarını dinlemeden güneşe yakın uçar, balmumu erir ve denize düşer. Dizide de tabii ki bu hikayeye de tatlıca değinilmiş.

Bir diğer gördüğüme sevdiğim oyuncu, Billie Piper. Kahin Cassandra rolünde karşımıza çıkıyor ve karakterinin sürekli göz ardı edilmesinin yarattığı acıyı başarıyla yansıtıyor. Piper’ı “Doctor Who” severler hatırlayacaktır. Ben başta izlerken bu karakteri kehanetler veren bir kedi zannetmiştim…

David Thewlis ise Yeraltı Dünyası’nın karanlık hükümdarı Hades rolünde mükemmel bir iş çıkartmış. Thewlis’i, “Harry Potter” serisinden Remus Lupin olarak görüp sevmiştik. Hades karakteri için de şu kadarını söyleyeyim, şimdiye kadar gözünüzde canlandırdığınız tüm Hades’leri unutun. Yazının ilerleyen kısımlarda buna daha detaylı değineceğim.

Dizinin diğer öne çıkan karakteri, güçlü kötü kadın karakterimiz, kadın ve evlilik tanrıçası Hera (Janet McTeer). Aynı zamanda Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı ve kız kardeşidir. “Kaos”ta, Hera’nın güçlü, ancak manipülatif doğası, zevk ve egonun bir araya geldiği bir karakter portresiyle karşımızda. Hera’nın dizide nasıl bir karakter olduğunu anlamanız için onunla ilgili küçük bir bilgi, rahatlamak için odasındaki yüzbinlerce küçük çekmecede bulunan kesik dillerden, insanların kötü itiraflarını dinleyip enerjisini yeniliyor. McTeer, “Ozark” ve “Me Before You” gibi yapımlardaki başarılı performanslarıyla bilinen biri ve burada da aynı derinliği Hera karakterine katmayı başarmış.

Dionysus (Nabhaan Rizwan) karakterine gelelim. Mitolojide eğlence ve aşırılığın tanrısı olarak tanınırken, “Kaos”ta, babası Zeus ile olan karmaşık ilişkisini ve kendi varoluş krizini, karakterin alaycı ve eğlenceye düşkün yapısıyla harmanlayarak sunuyor. Dionysus’un bu modern versiyonu, mitolojideki aşırılığı ve kaosu, günümüz dünyasında tanımlayıcı bir şekilde yansıtmış.

Dizi Zeus’un etrafında döndüğü kadar, onun çöküş kehanetini gerçekleştirecek 3 karakterden biri olan Eurydice’ın da etrafında dönüyor. Hatta Orpheus (Killian Scott) ve Eurydice (Aurora Perrineau) arasındaki trajik aşk öyküsü dizinin dramatik yapısının iskeletini oluşturmuş diyebiliriz. Dizide karısına çok aşık yetenekli rockstar Orpheus ve artık kocasına eskisi gibi aşık olmayan Eurydice olarak varlar. Mitolojide şu şekilde geçiyor; İlyada ve Odysseia’dan bildiğimiz Homerus’un ilham perisi Calliope’nin oğlu Orpheus, yeryüzünün en yetenekli müzisyeni, orman perisi Eurydice’a aşık olur ve evlenirler. Kısa bir zaman içinde Eurydice ölür ve Orpheus aşkı için Hades’e ulaşmaya ve anlaşma yapmaya yeraltı dünyasına iner. Biz de dizide aslında Orpheus’un, sevgilisini öteki dünyadan geri getirme çabasını izliyoruz.

Kehanetin bir diğer kahramanı Leila Farzad ise Ariadne karakterine güçlü bir dokunuş katmış; özellikle babası Minos’un kendi oğluna, yani Ariadne’nin erkek kardeşine, ihanetini keşfettiği sahnelerde karakter devleşmiş.

Kehanetin üçüncü kahramanı, Misia Butler’un canlandırdığı Caeneus. Mitolojik hikayede Caeneus, yaşadığı cesur savaşçılar kavminde Poseidon’un gözdesi güzeller güzeli bir kız. Caeneus Poseidon’dan onu yara almayan bir erkeğe ve savaşçıya dönüştürmesini istiyor, kendisi de cesur bir savaşçı olabilmek ve kabilesini koruyabilmek için. Poseidon da gözdesinin isteğini yerine getiriyor tabii. Modernleşmiş halinde annesi ile yaşadığı toplulukta dışlanması sebebiyle kaçıp öldürülüyor. Dizide de ölüler diyarında annesini bekleyen bir yeraltı dünyası çalışanı olarak karşımıza çıkıyor.

Bence bu dizinin en büyük başarısı, Yunan mitolojisinin zengin dünyasını alıp, modern bir aile draması ve biraz da kara mizah karışımıyla harmanlaması. Dizinin prodüksiyon tasarımı da oldukça etkileyici, sahneler canlı ve renkli. Sanat bütçesinden kaçılmadığı belli. Geçmiş ve geleceği birbirine bağlayan zamansız bir zaman dilimi yaratmak için farklı dönemlerden eşyalar kullanılması, dizinin evrenine keyifli bir katkı sağlamış.

Ayrıca cast yapılırken ölüm tanrısı Hades’i (David Thewlis) düzgün bir aile babası karakterinde, yılan saçlı Medusa’yı (Debi Mazar) kendi işinde gücünde bir dalgıç departmanının başı olarak görmek şaşırtmadı desem yalan olur. Hades’in mitolojik hikayelere göre ölüler diyarında hapsettiği Persephone (Rakie Ayola) da baya Hades’i destekleyen, onu organize eden ve seven bir karakter olarak yansıtılmış. Kötülerin kötü olmadığı asıl kötülerin kendilerine “iyi” diyenlerin olduğu bu dünyayı izlerken baya eğleneceğinizi ve “Evet ya bence de böyle.” diyeceğinizi düşünüyorum.

Dizinin kurgusal yapısı, yazıyı buraya kadar okuduysanız anlayacaksınız, birçok farklı hikaye örgüsünü bir araya getiriyor. Orpheus ve Eurydice’in trajik aşk hikayesi, Hera ve Zeus’un güç mücadelesi, Prometheus’un özgürlük arayışı ve Hades’in kaybettiği kontrol, hepsi bir araya gelerek dizinin zengin anlatısını oluşturuyor. Covell, bu hikayeleri ustalıkla örmüş.
Görüntü yönetmenlerimiz Kit Fraser ve Pau Esteve BirbaFraser. Fraser “The End of the F***ing World” ve “The Young Offenders” gibi projelerdeki deneyimiyle, modern ve estetik bir bakış açısı getirirken, Esteve Birba da “Cannibal” ve “Buried” filmlerindeki başarılarından sonra bizi farklı bir Esteve ile tanıştırıyor. Yeraltı dünyasında siyah-beyaz renk paleti kullanılması baya hoşuma gitti. Lanthimos’un Poor Things filmini izlediyseniz orada da benzer şekillerde siyah-beyaz palet kullanımlarıyla zaman/mekan kırılımlarını ayırt edici hale getirdiklerini görebilirsiniz.

Özetlemek gerekirse, “Kaos,” hem anlatımı hem de görsel estetiğiyle dikkat çeken bir yapım. Charlie Covell’in zeki ve esprili senaryosu, iki yetenekli kadın yönetmenin vizyonuyla birleşerek, Yunan mitolojisinin modern ve sofistike bir yorumunu sunmuş. Dizi, tanrıların insan dünyasına müdahalelerini, güç oyunlarını ve zaaflarını ele alırken, aynı zamanda mitolojinin temel sorularını da gündeme getirmiş: Güç neye hizmet eder? İnsanlar özgür iradeye sahip mi? Tanrılar gerçekten bizim üzerimizde mi? Tüm bu sorular, dizinin mizahi tonu ve karakterlerin içsel yolculuklarıyla harmanlanarak, izleyiciyi hem düşündürüyor hem de eğlendiriyor.

Mısırları patlattıysanız yazıyı burada bitiriyorum.

İyi seyirler!

Kaos 1. Sezon: Yunan Tanrılarının Modern Dünyada Çöküşü

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...