The Fly: Bir Ötekileşme ve Dönüşüm Hikayesi
Korku filmleri ergenlikle, çocukluktan yetişkinliğe geçişle bağdaştırılır. Aslında bir ‘büyüme ritüeli’ diyebiliriz. Korku sinemasıyla, korku duygusunu güvenli bir alanda deneyimlemeyi ve korkuya tepki vermeyi öğreniriz. Bu yazıda gore türünün en sevdiğim ve etkilendiğim örneklerinden ‘The Fly‘ filminin derinlerine dalıyoruz.
‘The Fly’, ben ve ötekinin sınırlarını yıkan ve SFX makyaj sanatının büyüleyiciliğiyle bedensel korkunun tadına varmanızı sağlayacak bir korku filmi. SFX makyaj ve görsel efektler konusuna yazının sonuna doğru daha fazla değineceğim.
1958 yılında Kurt Neumann’ın yönetmenliğinde Fransız yazar George Langelaan’ın kısa hikayesinden yararlanılarak çekilen korku/bilimkurgu filmi olarak ilk defa beyaz perdeye yansıyor. Ama bu yazı, David Cronenberg’in 1986’da yeniden çektiği versiyonu üzerine olacak.
Filmi önce özetlemek isterim, bol spoiler içerir dikkat.
Flörtöz, çılgın ve dahi bilim insanı Seth Brundle’ın yolu, bilim muhabiri Veronica (Ronnie) ile kesişir. Aralarında hem tutku hem de iş ilişkisi ortaya çıkar ve Seth muhteşem icadı ‘telepodlar’ üzerine Ronnie’den kitap yazmasını ister.
Fakat bir sorunu var. Cansız nesneler sorunsuz şekilde bir telepoddan diğerine ışınlanabiliyorken, canlılar ışınlanamıyor. Telepod içinde içi dışına çıkmış babun gördüğümüz sahneden bunu rahatlıkla anlayabiliriz
Bir gece yaşadığı kıskançlık krizi ve bol alkol sonucunda risk alır ve kendini ışınlamak için telepodlardan birine girer. Fakat telepodda yalnız değildir. Misafiri kim? Tahmin edebileceğiniz gibi, bir sinek…
Seth, zamanla bedeninde farklılaşmalar fark eder. Yumuşayan ve dökülen tırnaklar, düşen kulaklar, farklı şekilde kıllanmalar, cilt dokusundaki değişimler…
Kendine ‘Brundlefly’ ismini koyar ve tüm değişimleri Ronnie ile birlikte kayda alır. Ronnie, tüm bu süreçler yaşanırken hamile olduğunu fark eder. Ronnie’nin hamile olduğunu öğrenen Seth, kendini bu dönüşümden kurtarmak için bir yol bulur. Ronnie ve karnındaki bebek ile birlikte telepodlara girmek.
Şimdi gelin birlikte bu filmin biraz daha derinlerine dalalım.
Cronenberg filmlerinin çoğunda olduğu gibi (Videodrome, Rabid ve The Brood örnek verilebilir.) bu filmde de bedenle ve cinsellikle kurulan ve aslında kurulamayan ilişki üzerine bir tema işlendiğini söyleyebiliriz.
Brundlefly’ın doğuşu üzerine olan kısmı incelediğimizde anne karnını ve rahmi andıran telepodlar içerisinde kışkançlık kriziyle çıplak ve cenin şekilde yerleşip kendini tekrar yarattığını görüyoruz (kozasına giriyor ve Brundlefly olarak doğuyor). Buradaki kıskançlık duygusunun tetikleyicisi Ronnie, bastırılmış bir bilim insanının cinsel dürtülerini ateşleyerek canavarlıktan sorumlu tutulan kadın olarak da yorumlanabilir.
Cronenberg bir diğer filmi The Brood’da da öfke ve nefretin biçimsizleştirdiği ve canavarlaştırdığı çocuklar üzerinden bir nefret doğumunu bize göstermişti. Hem canavarlar hem çocuklar ‘öteki’ olarak adlandırıldığı için, ikisinin birleşimi ve nefretin gücüyle derin korkular yaratan bu filmi de kesinlikle gore tarzı korku filmi severlere öneririm.
‘The Fly’ın ilgi çekici kısımlarından biri de, canavarlığın taşıyıcısı Seth olsa da, tehdit kadın bedeni içerisinde. Bunu da Ronnie’nin karnındaki bebeğin de bir canavar olduğundan şüphelenmesinden görüyoruz. Bu canavar, onu yaratan canavarın da kurtarıcısı olarak var oluyor. Onun da sebebini filmi izlerken anlayacaksınız.
Filmdeki en etkileyici kısmın, yani SFX makyajların ve görsel efektlerin mimarı Chris Walas ve makyaj sanatçısı Stephan Dupuis. Döneminin çok üzerinde iş yaptıklarını söylememize gerek yok. Akademi Ödülleri’nde de hemen En İyi Makyaj ödülünü aldılar. Seth’in döktüğü saçlar, dişler, tırnakları adım adım izlemek, bize bu dönüşümü yaşatıyor.
Son olarak izlerken en çok merak ettiğim detayı sizinle paylaşmak isterim. Brundlefly’ın yemek yemek için yiyeceklerinin üzerine döktüğü enzimin tarifini veriyorum hazırsanız; süt, bal ve yumurta. 🙂
Oyuncular hakkında da yorum yapmadan olmaz sanırım.
Ronnie rolünde izlediğimiz Geona Davis’i, Beetlejuice filminden (Adam’ın karısı rolünde) veya tatlı küçük fare Stuart’ın macerası ‘Stuart Little’ filminden hatırlayabilirsiniz. ‘The Fly’ filmine o zamanlardaki sevgilisi Jeff Goldblum (Evet Brundlefly’ın ta kendisi)’un onu yapımcılara önermesi ile dahil olur. Cronenberg başta istemese de Geona seçmelerde yönetmenimizi oyunculuğuyla oldukça etkiler.
Bizim koca melez sinek-insanımızı da Jurassic Park, Into the Night ve Independence Day filmlerinden hatırlayabileceğiniz Jeff Goldblum oynuyor. (Az önce magazinsel bilgileri de vermiştim.) Brundlefly’ın doğuşu sonrasında yaşanan dönüşüm, karakterin ruh hali değişimi ve dönüşümlerini izlemek oldukça keyifliydi, bir insan ancak bu kadar sineğe dönüşebilir…
Özetle, gore severlerin kesinlikle izlemesi gereken, iç gıcıklayan sahnelerle dolu ve Freud’a cesur göndermeleriyle aklınıza kazınacak bir Cronenberg filmi diyebiliriz. İlk izlediğim Cronenberg filmi olduğundan, film bittiğinde çok heyecanlanıp diğer çektiği tüm filmlerini izlemiştim. Yine de favorim budur.
Mısırları patlatıp filminizi açtıysanız yazıyı burada bitiriyorum.
İyi seyirler!
The Fly: Bir Ötekileşme ve Dönüşüm Hikayesi
1 Yorum:
Yorumlama çok anlaşılabilir ve net merakla yeni yorumlarınızı bekliyorum