Kalender Pide: Tevazunun İçinde Bir Mahalle Komedisi
Kalender Pide, isminin çağrıştırdığı mütevazı sıcaklıkla değil yalnızca; bir dönem hissini, unutulmaya yüz tutmuş mahalle kültürünü ve taş fırının başındaki haysiyetli yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Filmin ilk anlarından itibaren, kalabalık yapımlara, parlak sinema efektlerine ve büyük iddialara yaslanmadan da seyircinin kalbine işleyen işler yapılabileceğini hatırlatıyor bize. Hem de zarifçe, sessizce.
Yönetmen Ömer Sinir’in dokunuşlarında ve senaryonun ritminde fark edilen şey, bu filmin bir gösteri niyetine değil; bir anlatı, belki de bir hatırat gibi kurulmuş olduğudur. Bu nedenle ne söylenen söz çok bağırıyor ne de karakterler kendilerini kanıtlamak için çırpınıyor. Onlar oradalar, hayatın içinde, bizimle beraber. Gelenekle gelecek arasında, sanatla baharatlanan bu hikâyeyi izlemek için henüz geç kalmadınız.
Filmin merkezinde yer alan Kalender karakteri, pek çok izleyicinin tanıdığı yahut tanımayı temenni ettiği türden bir adam. Tırnaklarıyla kazıya kazıya bugününe gelen, hâlini vaktini bilen, suskunluğunda dahi bir duruş barındıran bir esnaf. Onu canlandıran oyuncu, karakterin iç dünyasını abartıya kaçmadan, mübalağadan uzak ama derin bir incelikle yansıtıyor. Kalender’in etrafındaki kadınlarsa bu hikâyenin duygusal derinliğini çoğaltıyor. On yıl önce kaybettiği eşi Şengül’ün hatırası, eski aşkı Gülşen’in sıcak tebessümü ve sessizce ona bakan Mesude’nin hayali varlığı; hepsi Kalender’in dünyasını iç içe geçmiş bir albüm gibi resmediyor.
Tolga Çevik’in oyunculuğu, ekran önünde olgunlaşmış bir tecrübenin, incelikli mizahın ve ölçülü abartının birleşimi gibi; her tepkisi sahici. Bu filmde de gerek zamanlaması gerek jestleriyle hikâyeye ağırlığını koyarken, karakterin taşıdığı içsel sükûneti büyük bir ustalıkla seyirciye geçiriyor. Bu olgun denge, filmin genel ritmini de belirliyor. Elbette İbrahim Büyükak’ın senaryosu da bu çizgiye hizmet ediyor. Oyuncu olarak gösterdiği çaba ve yazarlık tarafındaki imzası, hikâyeye samimi bir hava katıyor. Biri anlatıyor, diğeri tamamlıyor; bu da filmi izlenesi kılıyor.
Bu yapımda zaman, saatle değil; gelişimle, biraz dansla ve hamur açmakla ölçülüyor. Hâl böyleyken, Öcü karakterinin (İbrahim Büyükak) filme kattığı o ‘çağın dışına düşmüşlük’ hissi, tam da olması gerektiği gibi dengeli yazılmış. Komediyle dram arasındaki çizgi, neşeyle hüzün arasında sakince ilerliyor. Büyükak, oyunculuğunda mizahı ve mahcubiyeti iyi harmanlıyor. Film boyunca karakteriyle özdeşleşen, “yanlışlıkla doğrulara çıkan” bir yolculukta izliyoruz onu.
Elbette Kalender Pide, salt nostaljiye yaslanmıyor. Filmin içinde bugüne dair çokça şey var: Yalnızlığın kalabalıklar arasında nasıl görünmezleştiği, mahalle olgusunun ne denli iç içe ama aynı zamanda dağınık yaşandığı, insanlar arasındaki mesafenin bir gülüşle nasıl kısaldığı… Ve belki en çok da babalık kavramının yeniden inşa edildiği anlar var. Kalender’in kızı Filiz’le kurduğu o özenli bağ, duygusal yoğunluğun gözle değil, sezgiyle verildiği ender sahneler arasında.
Fırat Parlak ve Koray Şahin’in yapımcılığını üstlendiği filmin teknik anlamda da temiz bir iş çıkardığını belirtmek gerek. Renk paleti, sanat yönetimi, kamera kullanımı gibi unsurlar fazlalığa düşmeden, filmin ruhuna uygun biçimde çalışıyor. Göz dolduran bir sadelik söz konusu.
Belki de bu film, sinema perdesinde değil de bir mahalle kahvesinde sessizce anlatılmış bir hikâye gibi hatırlanacak. Belki de anlatılacak bir şey kalmadığında, bir pide sıcaklığıyla söylenecek tek cümle kalacak: “İyilik, hâlâ mümkün.”
Kalender Pide, seyirciyi gülümsetmek için değil; tebessüm ettirmek için uğraşıyor. Mizahı ses yükseltmeden yapan, hikâyesini sabırla ören, karakterini cümleyle değil hâl ile anlatan bir yapım. Uzun lafın kısası, sinemaya her daim lazım olan o latif dokunuşlardan biri.
Kalender Pide: Tevazunun İçinde Bir Mahalle Komedisi