Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri: Kavurucu Bir Taşra Portresi
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri (2024), Murat Fıratoğlu’nun yazıp yönettiği, sade ama etkileyici bir taşra portresi olarak karşımıza çıkıyor. Festival dünyasında ses getiren bu yapım, Venedik Uluslararası Film Festivali’nde aldığı ödül ile uluslararası takdir topladıktan sonra Adana Altın Koza’da “En İyi Film” seçilerek başarısını taçlandırdı. Eyüp isimli bir mevsimlik işçinin borç ve çaresizlik sarmalında kendi sınırlarıyla yüzleşmesini konu alan film, hem derinlikli bir karakter çalışması hem de taşra yaşamının ağır ritmini yansıtan bir sinema diliyle karşımıza çıkıyor. Minimalist yapısıyla festivallerin gözdesi olan bu film, seyircisini Eyüp’ün hikâyesine davet ederken taşra gerçeğiyle sessiz bir yüzleşme vaat ediyor.
Bu hafta vizyona girecek olan Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, uzun zaman sonra Türkiye sinemasında bağımsız sinema tanımını hiçbir tereddüte yer bırakmadan karşılayan, sade dili ve güçlü atmosferiyle dikkat çeken bir yapım. Kamerasını taşraya çeviren diğer yapımlardan ayrıldığı nokta ise yaşadığı coğrafyaya olan yakınlığı ve bu dünyaya dair derin bir hâkimiyet sergilemesi. Murat Fıratoğlu, sinemasal araçları en yalın hâliyle kullanarak seyirciyi etkileyen bir hikâye sunuyor. Siverek’te geçen tek bir günü, Eyüp’ün yaşam mücadelesine eşlik ederek izliyoruz. Eyüp’ün geçim sıkıntısı, politik öfke, yoksulluk, kavurucu sıcak ve hayatta dikiş tutturamama hâli, toplumsal alanda etkileşim kurdukça gücünü yitirip yerini sessiz bir kabullenişe bırakıyor.
Eyüp ile Hemme’nin çatışmasını izlemeyi beklerken, kendimizi bir kurgu dünyasında değil, hayatın içinden, toplumsal gerçekçi bir yerde buluyoruz. Eyüp’ün öfkeyle kalkıp zararla oturmak istemesindeki aceleci tavrını, hayat adeta sürekli yavaşlatıyor. Varmak istediği yere ulaşmaya çalışırken zaman, Eyüp’ün dışında akmaya devam ediyor; yolda karşılaştığı herkes kendi hikâyesini yaşıyor ve Eyüp, bu hikâyelerin içine girmek zorunda kalıyor. Siverek’in geniş coğrafyasında Eyüp, bir taraftan girip diğer taraftan çıkarak bir çember çizerken, gündelik hayatın durağanlığı içinde zamanın ne kadar yavaş akabildiğini hissediyoruz. Gün, Eyüp’ün bakış açısından sindire sindire izlenirken akılda şu sorular beliriyor: Eyüp hedefinden şaşmadan, motoru soğumadan yoluna devam edebilecek mi ve en önemlisi, Çehov’un kanunlarının izinden gidip o silahı patlatacak mı? Tüm bu sorular, filmi heyecanla takip etmemizi sağlıyor.
Yönetmen Fıratoğlu, filmin senaryosunu yazarken hikâyeye mizahi bir yerden bakmadığını belirtiyor. Filmin alametifarikası da tam olarak burada saklı; Eyüp’ün yaşadığı çıkmazlar, abartıya kaçılmadan, gerçekçi ve sakin bir şekilde izleyiciye sunuluyor. Bu yaklaşım, hikâyeyi daha samimi bir hâle getirirken taşranın durağanlığı ve sertliğiyle seyirci arasında güçlü bir bağ kuruyor. İzleyici, hikâyenin klişe noktalarını beklerken karşısına çıkan absürt olaylar şaşırtıcı bir dinamizm katıyor. Mizahın tam da hayatın sürprizleriyle harmanlanması, filmle kurulan bağı daha da pekiştiriyor.
Türkiye sinemasında tam da ihtiyaç duyduğumuz o noktaya denk geldiği için Eyüp’le bağ kuruyoruz. Edip Cansever’in Mendilimde Kan Sesleri şiirinde dediği gibi, “İnsan yaşadığı yere benzer, o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer…” Eyüp, Türkiye’de hepimizin derdi olan bir yerden bir derde sahip. 70’lerde olsa siyasi bir filmin kahramanı olurdu, ama 2020’lerde yaşadığımız geçim sıkıntısına, yoksulluğa ve toplumsal adaletsizliğe dair bir gerçeklik seriyor önümüze. Eyüp, toplumun büyük bir kesiminin tanıdığı bir figür; sürekli bir mücadele içinde olan ve bize benzeyen biri.
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, anlatı gücünü doğadan alarak görsel bir zenginlik sunuyor. Film, doğanın sesini ve canlı renklerini izleyiciye sunduğu bir pencere aracılığıyla gücünü pekiştiriyor. Doğanın sesleri ve manzaraları, filmdeki temalarla birleşerek derin bir anlam katıyor. Silahın patlamasıyla görmeyi beklediğimiz kırmızı, farklı noktalarda karşımıza çıkarak filme ustaca yediriliyor. Kurutulmuş domatesler, kırmızı motor veya bir çiçekle kırmızı, yani öfke ve aksiyon, sürekli olarak hatırlatılıyor. Bu renklerin filmi sadece görsel olarak değil, duygusal olarak da pekiştiren bir işlevi var. Renk paleti ve doğal ışık kullanımı, her sahnede hikâyenin gücünü artırarak izleyiciyi sarıyor ve atmosferi derinleştiriyor.
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Siverek’te başlayan yolculuğuna festivallerde devam ettikten sonra şimdi de vizyonda izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Bu hafta vizyona girecek olan film, Türkiye sinemasının bağımsız ve gerçekçi anlatımlarına güçlü bir katkı sunarak ses getirmeye devam edecek gibi görünüyor. Hem görsel hem de tematik açıdan derinlikli bir hikâye sunan filmi, dev ekranda sinemanın büyüsüne kapılarak izlemenizi tavsiye ederim. Eyüp’ün taşranın kavurucu güneşi altında öfkesiyle hesaplaşmasını anlatan bu hikâye, kalbinizde ve aklınızda uzunca bir süre yer bırakacak. İyi seyirler!
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri: Kavurucu Bir Taşra Portresi