Friends The Reunion: Eski Dostlarla Bir Buluşma
Yıllardır “gelecek mi, gelmeyecek mi?”, “evet haber gördüm, gelecekmiş” ya da “haber yalanmış” gibi sohbetlerde bahsettiğimiz, çok uzun bir süredir beklediğimiz ‘’Friends: The Reunion’’ sonunda geldi ve ekibi 17 yıl sonra topladı. Aslında böyle bir yapımı izleyebildiğim için hâlâ şaşkınlık içerisindeyim, çünkü Friends hiç bir zaman sadece bir sitcom olmadı. Friends izleyenler ve başka insanlara bu diziyi övenlerin de aşina olabileceği şu durum hâlâ mevcuttur; önerdiğiniz insan belki sit-com sevmediğini belirtir ama “Friends, öyle bir sitcom değil ki!” diyerek ikna etme çabalarınıza devam edersiniz. Günün herhangi bir anında, Friends’ten bir bölüm açtığınızda sanki arkadaşlarınızla buluşmuş gibi olursunuz, onlarla beraber Central Perk’te kahve içer, Joey ve Chandler’ın absürt maceraları ile keyiflenir, “We were on a break!”i tartışır veya onların romantizmine kendinizi kaptırırsınız. Bazı yapımlar, bir film veya bir diziden daha fazlası olur ya, Friends bunun bir tanımıdır adeta, her zaman öyle olmuştur. Dizinin 2004’te final yapmış olmasına rağmen her yıl elde ettiği muazzam gelirlerden, dijital platformların yıllık en fazla izlenen diziler listesinde tepe noktaları hâlâ bırakmayışından, sosyal medyada aldığı etkileşimlerden ve bir “franchise”a dönüşmesinden bu durumu daha net anlayabiliyoruz. Bu franchise’ın üstüne konacak bir çilek de, artık bir şehir efsanesine dönüşen, dünya çapında hayranların beklemekten saçlarının beyazladığı ama sonunda izleyebilme imkanı bulduğumuz ve kendisinden bahsedeceğimiz üzere bir “Reunion” olacaktı. O gün geldi ve çattı, peki Reunion nasıl olmuş?
Bir çok hayran bu yapımın senaryolu, yeni bir bölüm olmasını bekliyordu. HBO Max tarafından sonunda gerçekleştirileceği duyurulduğunda, insanların kafasında soru işaretleri belirdi; bu yeni bir bölüm müydü yoksa oyuncuların geçmişi yâd edeceği özel bir yapım mıydı? Graham Norton da, programına katılan David Schwimmer’a aynı soruyu yöneltti ve David; Ross’u değil, kendimi oynuyorum diyerek yanıtladı. Daha sonra da bölümün talk-show kısmını James Corden’ın sunacağı açıklandı ve özel konukların olduğu listeyi öğrendik. Fragmanın yayınlanmasından sonra da, senaryolu bir bölüm beklerken talk-show mu izleyeceğiz gibi tartışmaların döndüğünü gördük. Açıkçası ben de bu sorulardan dolayı bölümü izlemeden önce bir endişe içerisindeydim. Reunion’u izledikten sonra bu yapım hakkında söyleyebileceğim ise, bu yapımın özellikle Friends ve oluşumuna da yönelik belgesel izleri taşıyan, bununla beraber de izleyicilere duygusunu yansıtmayı yapabilen başarılı bir yapım olduğu.
Corden’ın sunduğu talk-show kısmının oldukça kısa olduğunu ve bunun belirli endişeleri ortadan kaldırdığını söyleyebilmem mümkün. Bu kısım ile birlikte; Reunion orijinal altı oyuncumuzun uzun bir süre sonra sette tekrar birbirlerini görüşünü, seyirci eşliğinde “The One with the Embryos” bölümüne benzer bir quiz yarışmasını, ünlü konukların ve dünya çapındaki farklı ülkelerden rastgele insanların Friends hakkındaki düşüncelerini ve oyuncuların eski senaryoları bir masa etrafında tekrar okumasını içeriyor. Bu yapım, tekrar toplanma ile birlikte aslında geçmişe de ışık tutmayı başarabilen bir belgesel olmuş.
Yapımın en iyi noktasının geçmişten kamera arkası sahnelerin, şimdiki görüntüler ile bir arada verilmesi olduğunu söyleyebilirim. 235 bölüm süren Friends ile eğlenmiş insanlar olarak, bu “blooper”lar ile gülüp, altı oyuncunun da ne kadar yaşlandığını görmek gerçekten insanı hüzünlendiriyor. Quiz sahnesi ile beraber, dizide oynamış eski yüzleri görmek gerçekten harika hissettiriyor, eski yüzlerden en iyisinin Janice olduğunu da söyleyebilirim. Bu kısımdan daha iyi olan konsept ise kesinlikle senaryoların tekrar okunduğu sahneler olmuş. Burada, o replikler ile beraber altı oyuncunun gerçekten eğlendiğini ve hüzünlendiğini görebiliyoruz; bu oyunculuk yaparak gösterebileceğiniz bir şey değil. Senaryo okuma sahnelerinde de, kurgu ile beraber okumaların ve eski sahnelerin iç içe olması övgüyü hak eden noktalardan biri. Konuk listesinin bu kadar uzun oluşu, yapımı izlemeden önce bizi endişelendiriyordu, acaba onlar Reunion’u baltalayacak mı gibi sorular kafamızda dolaşıyordu. Konuklar, bu şovu fazla çalmıyorlar, bulundukları zaman dilimi fazla uzun değil. Kimilerini Friends överken, kimilerini de en sonda karakterlerin kostümlerini giymiş bir halde görüyoruz. Spor ışıkları ise, orijinal altılımızın üzerinden çekilmiyor.
Reunion’un aktarmak istediği ve temelde de başarılı olduğu nokta, Friends’in dünya çapında bir değer haline gelmiş olmasıydı. Afrika’daki ülkelerden Hindistan’a, Avrupa’dan Amerika’ya, dünya çapında tanınmış ünlülerden sokaktaki insanlara kadar; Friends sadece bir dizi olmaktan çıkmış, insanlar ile iç içe olabilen, onların zorlu zamanlarını mutluluğa dönüştürebilen, onlara ilham veren, hayatlarında cesaret veren kültürel bir değere dönüşmüş. Bu zaten bildiğimiz bir şeydi ama Reunion, bu durumu adeta belgeliyor. Yazının başında da bahsettiğim nokta, Friends’in sadece bir diziden ibaret olmadığı, onun bir sitcomdan öte bir değer olmasıydı. Friends; The Reunion’u izledikten sonra da, bir özel bölüm izliyormuş değil de, eski dostlarımız ile beraber vakit geçiriyormuş gibi hissedeceksiniz. Hem de tam tamına 17 yıl sonra.
Friends The Reunion: Eski Dostlarla Bir Buluşma
Sadık Dişli’nin Diğer Yazıları İçin Tıklayın.