Foe: Bilim Kurgunun Klişeleri Yeniliği Öldürdü Mü?
Başrollerini Paul Mescal ve Saoirse Ronan’ın paylaştığı ve Iain Reid’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Foe, Prime Video’da gösterime girdi. Duyurulduğu ilk günden beri Mescal ve Ronan ikilisinin uyumları konuşulan film, merakla bekleniyordu. Peki son yılların en gözde oyuncularını bir araya getiren film neden umulduğu kadar başarılı olamadı?
Junior (Paul Mescal) ve Hen (Saoirse Ronan), mutlu bir çift değillerdir. İlk aşklarının ateşi, yakın geleceğin zorlu manzarasında solmuş gibi görünür. Yıl 2065, gezegenimiz harap olmuş durumda ve insanlar hayatta kalmak için gökyüzüne bakmakta. Ancak uzaya koloni kurabilmek için hükümetle özel şirketler arasındaki şaibeli işbirliği, yeni uzay gemisi cennetlerini inşa etmelerine yardımcı olacak bir orduya ihtiyaç duyar. Terrance adında bir yabancı, Junior’ı bu projeye katılmaya davet eder ancak Hen aşağıdaki dünyada yalnız kalacaktır. Birlikte geçirdikleri günlerin tadını çıkarmak için az bir zamanı olan çift, ilişkileri ve gelecekleri konusunda belirsizlikle yüzleşir. Terrance, onlara tek bir teselli sunar: Gerçek Junior uzaya gitmeden önce, Hen’in yanında kalacak canlı bir Junior klonu olacaktır.
Yıllardır başarılı örneklerini izlediğimiz, bilim-kurgu/gerilim tarzı için başarılı bir örnek temsil etmeyen film, iki genç İrlandalıyı ekranda izlemeyi dört gözle bekleyen izleyiciler için maalesef bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Aslında çıkış noktası yönetmen Garth Davis’ in de şu sözlerinde de belirttiği gibi; “Beni kitaba çeken şey, merkezi ilişkiydi. Bu, hikayenin kalbi. Ancak romanda aynı zamanda çürüyen evliliğin çürüyen gezegeni nasıl yansıttığı gibi harika metaforlar da var. Ayrıca kimlik konusuna ve gerçek olanı nasıl bilebildiğimize dair büyük bir ilgi duyuyorum. Bu, yapay zekaya özgü bir şey değil. Uzun vadeli bir ilişkide kimliğimizi kaybeder miyiz? Partnerimizin kimliği tarafından mı değiştiriliriz?” oldukça umut vadeden bir yerde olsa da sonuç için aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor.
Ronan ve Mescal özelinde baktığımızda, izleyiciye her şeyi izletebilecek güçte bir ikili olduğunu söylesem bana kimsenin karşı çıkacağını düşünmüyorum. Zaten filmi iki saat boyunca izleyebilmemin sebebi de bu ikili. Hen ve Junior arasındaki karmaşık ilişkiyi, duygu iniş çıkışlarını samimi bir şekilde aktarırken, aşk ve nefret arasındaki ince çizgiyi de ustalıkla betimliyorlar. Ancak yeteneklerinin yeterli kalmadığı da aşikar… Evet oyunculuklar çok iyi ama anlamsız sahneler, klişe unsurlar, zamansız ve içeriksiz katarsisler her ne kadar niceliksel olarak iyi işlense de bağlamdan kopuk ve yetersiz kalıyor. Junior ve Hen ile beraber üçüncü ana karakter olarak karşımıza çıkan Terrance karakteri ise tam anlamıyla bir muamma. O da yapay zeka ile oluşturulmuş bir yaşam formu mu, yoksa insan mı onu bile tam anlamıyla anlayamıyoruz. Davranışları tutarsız, bazen sıcak ve nazik, bazen ise soğuk ve mesafeli. Asıl akıllara takılan soru ise; bu proje ne ve Terrance ne için bu kadar zahmete giriyor? Onları uzaya göndermek, birini alıp klonlamak ve herkesin kafasını karıştırmak yerine daha kolay olmaz mıydı?
Yönetmen Davis, birkaç sahnede görsel güzellikle izleyiciye ıssız manzaraları, melankolik bir hüzün alt tonuyla sunsa da basmakalıp sembolizme boğan sürrealist süslemeleri (başıboş bir at, yanan bir ahır, canlı mı yoksa memorex mi, rüya sekansı) görsel güzelliğin önüne geçiyor. Psiko-gerilim ve antiütopik bilimkurgunun bu özensiz karışımı, düşündürücü olmayı amaçlıyor ama kafası karışık ve anlamsız, bağlamdan kopuk bir yere düşüyor. Sunulan gerçeklikler üzerinden bir kafa karışımını değil, hiçbir şey sunmadan kafa karıştırmayı seçmeleri filmi anlaşılması güç ve zayıf olarak değerlendirmemize sebep oluyor. Film boyunca vasat bir Black Mirror bölümünü izliyormuş hissine kapılmamak mümkün değil. Ancak bunu 50 dakika değil iki saat boyunca izlemek hoş bir deneyim olmuyor açıkçası.
Belki çok iyi örneklerini gördüğümüzden, belki de her koşulda vasat bir film olduğundan dolayı, maalesef bu filmde beklediğimizi bulamıyoruz. Her ne kadar çıkış noktası güzel ve başrollerinde son dönemin parlayan yıldızlarından Paul Mescal ve Saoirse Ronan olsa da bunlar yeterli olmuyor. Ve aslında bana şunu düşündürüyor; Mescal ve Ronan etkisi olmasaydı ve Prime Video’ya her hafta eklenen sıradan bir bilimkurgu filmi olsaydı da bu kadar konuşulur muydu? Cevabı aslında hepimiz biliyoruz… Belki çok daha iyi kurgulanmış filmlerin popüler kültürün ağzına bir parmak bal çalmadığı için konuşulmaması da cabası tabii. Evet, şu ana kadar olumlu yazılar yazılmadı Foe ile ilgili, belki de konuşulmasa daha mı iyi olurdu… sanmam. Sonuçta reklamın iyisi kötüsü olmaz değil mi?
Foe: Bilim Kurgunun Klişeleri Yeniliği Öldürdü Mü?