Eureka: Zaman Yanılsamadır
Eureka nedir? Webster sözlüğüne göre Eureka, Yunanca’da “keşfetmek” anlamına gelir ve Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulduğu dönemde kullandığı bir kelimedir. Yine Webster sözlüğünde, Arşimet’in çıkardığı bu kelimeye (EUREKA!) ünlem işaretiyle birlikte bakıldığında ise keşfetmeyi içerdiğini yazılmaktadır.
2014 yılında Jauja (Hayal Ülkesi) filmiyle aklın sınırlarını zorlayan Lisandro Alonso, yeni filmi Eureka ile kelimenin tam anlamıyla sizi keşfetmeye çağırıyor. Bu keşif, yaşamadıklarımız ve görmediklerimize dair bir keşif, bir rüya ve bir şiir belki de.
Alaina (Alaina Clifford) fakirliğin, intiharın ve alkolizmin mesken ettiği Pine Ridge bölgesinde, geceleri görev yapan kızılderili bir polistir ve bir gece Alaina, iki alkollü suçluyu tutuklayarak arabaya alır. Diğer taraftan da Alaina’nın yeğeni Sadie (Sadie LaPointe) ise bir okulda basketbol koçluğu yapar ve bir taraftan böylesine acımasız bir dünyada yaşamaya çalışırken, diğer taraftan da bütün gününü Alaina’yı beklemekle geçirir. Fakat bir insan olarak yaşamak cesaret gerektirir ve Sadie bir insan olarak yaşamaktan yorulur. Böylece Sadie, dedesinin yardımıyla bir kuşa dönüşerek zamanlar arası bir yolculuğa çıkar.
Filmin senaryosunu Lisandro Alonso, Fabian Casas ve Martin Camano ile birlikte yazmış. Filmin senaryosu kesinlikle ama kesinlikle kronolojik bir şekilde ilerlemiyor. Aksine, bu film birbirinden bağımsız (hatta karmaşık ve oyunbaz) ilerleyen senaryo yapısıyla, “zaman” kavramını çöpe atıyor. Yani bu filmi izlerken “Zaman” kelimesini unutacaksınız ve izlerken bir rüya görüyormuşçasına izleyeceksiniz. Diğer taraftan da filmi izledikçe toplumsal olarak “Sömürge, güvensizlik, adaletsizlik, yoksulluk, tehlike” gibi kavramların yanı sıra felsefi açıdan “yaşam, varoluş, yok oluş, rüya” gibi kavramları masaya yatırmaya başlıyacaksınız.
Film, bir taraftan karanlık diğer taraftan da egzotik bir görselliğe sahip. Görüntü yönetmenliğini, Alonso’nun önceki filmi Jauja’nın yanı sıra Aki Kaurismaki’nin bütün filmlerinde imzası bulunan, Finlandiyalı görüntü yönetmeni Timo Salvinen ve Fire Will Come (Yangın Yeri / O que arde, Oliver Laxe, 2020) filminin görüntü yönetmeni Mauro Herce ortaklaşa üstlenmiş.
Filmin sinematografisi de hikayesi gibi üç bölüme ayrılmış. İlk bölümü, 1.33 ölçeğinde ve siyah-beyaz çekilmiş görüntüleriyle tam anlamıyla bir Western filmi havasında. İkinci bölümdeyse, 1.85 ölçeğinde, karın mesken ettiği soluk renk paletiyle, kasvetli sinematografisiyle, tam anlamıyla Fargo-vari bir havaya bürünmüş. Son bölümde ise 1.66 ölçekte, soluk renklerin yerini sıcak yani pastel renkler almış ve böylece 70’lerde çekilen macera filmleri havasında ilerliyor. İki farklı görüntü yönetmenine rağmen, sadece bahsettiğim temaları bir taraftan egzotik diğer taraftan da kasvetli bir dille anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda da yıllar boyu seyrettiğimiz Western, Polisiye ve Macera filmlerine bir aşk mektubu yazıyor adeta.
Filmin kurgusunda ise aynı şekilde yine Jauja’nın kurgusunu da yapan Gonzalo del Val’in imzası var. Filmin senaryosu ve yönetmenliği kadar kurgu tarafında da oyunbaz yönü olduğunu söylemek isterim.
Filmin başrolünde Alonso’nun önceki filmi olan Jauja’nın da başrol oyuncusu Viggo Mortensen ve Chiara Mastroianni oynuyor. Bu iki oyuncunun performansları, bir mekanda ikisinin de bir araya geldiği sahneye dikkat çekeceğim, kesinlikle görülmeye değer performanslara sahip. Viggo Mortensen, intikam peşinde olan Murphy karakterine, içindeki acımasızlığı ve öç duygusuyla dikkate değer bir portre çiziyor. Chiara Mastroianni ise filmde iki rolle karşımıza çıkıyor. Bir taraftan Kızılderilinin dilini konuşarak anlaşabilen, güzel ama sert bir Albay’ı diğer taraftan da bir oyuncu olan Maya’yı canlandırıyor. Oynadığı karakter olarak hem iyiliğe hem de kötülüğe (dost canlısı ve yabancı düşmanı olan biri) hayat veren Chiara Mastroianni, zıt kutuplara rağmen bu iki rolün altından kalkmayı başarıyor. Geri kalan oyuncular ise tam anlamıyla kamera karşısına ilk (ve belki de son kez) geçmiş gerçek kişilerden oluşuyor. Bu kişiler gerçek hayatta ne yapıyorlarsa, bu filmde de gerçektekinin aynısını yapıyorlar. Dolayısıyla da bu filmdeki oyunculuklarıyla, gerçekçilik tarafını da ortaya koyuyor.
Toparlamam gerekirse Eureka, başında da bahsettiğim üzere görülmeyeni bulmak değil, görülmeyeni keşfetmeye dair bir film. Yani bu film sizin anlamanızı değil aksine filmi seyrederken keşfetmenizi, hatta keşfederken içinde kaybolmanızı istiyor. Bu film herkesin izleyebileceği bir film değil ama seyretmek isteyenler içinse gerçekten oyunbaz bir deneyim bekliyor olacak.
Eureka: Zaman Yanılsamadır