Erşan Kuneri 2. Sezon: Dinamik Aynı, Tat Farklı
Erşan Kuneri iki yıl aradan sonra yeniden izleyicilerle buluştu. Tövbeli erotik film yapımcısı, bu kez farklı projelere imza atmaya ve adından söz ettirmeye devam ediyor. 10 Ekim’de ikinci sezonuyla geri dönen Erşan Kuneri, yine 45 dakika süren 8 bölümden oluşuyor. İlk sezonda karşımıza çıkan isimlere ek olarak bu sezon, Şükran Ovalı Kumsal Güneş rolüyle, Ahsen Eroğlu Şermin rolüyle, Boran Akkaş Cengo rolüyle ve Bige Önal Tomris rolüyle diziye katılıyor. Uraz Kaygılaroğlu’nun canlandırdığı İbrahim Tumtum ve Ezgi Mola’nın hayat verdiği Alev Alev karakterleri bu sezonda yer almıyor. Ayrıca, Celal Kadri Kınoğlu ise Erşan’ın tiyatrocu ve kumarbaz abisi Cemal olarak karşımıza çıkıyor.
Dizi, 2024 yılında, 84 yaşına gelmiş ve Kumburgaz’daki evinde günlerini geçiren Erşan Kuneri ile açılıyor. Sürekli eski günleri yad eden Kuneri, gazetecilerle röportaj yaparken G.O.R.A.‘ya atıfta bulunarak, “Benim sesim öyle değil ama çocuk beni güzel oynamış” diyerek Cem Yılmaz’a esprili bir göndermede bulunuyor. Bu tür detaylar, karakterin hikâyesine gerçekçi bir boyut katıyor. Kuneri, gazetecilere filmlerini savunurken, bazı filmlerin gerçek olduğunu, bazılarının ise uydurulduğunu söyleyerek hem onlara hem de biz izleyicilere anlatmaya başlıyor.
İlk savunduğu film, Kötü Mal‘dan hatırladığımız Komiser Nihat’ın yeni macerası Kötü Yol oluyor. Bu kez Nihat, fuhuşu bitirmek için mücadele ediyor. İlk sezondan tanıdık bir hikâyeyle başlaması, izleyicinin ikinci sezonla hızlı bir bağ kurmasına yardımcı oluyor. Dizi boyunca sık sık Türk sinemasına çeşitli atıflarda bulunuluyor. Örneğin, “Çıplak Vatandaş‘ı ben oynayamam, Şener’e verin” gibi replikler yerinde ve iyi geçiyor, aynı zamanda Kuneri’nin Türk sinemasındaki yerini anlamamız için bize referans sunuyor.
İkinci sezonun akışı, ilk sezonla büyük ölçüde aynı. Bölümlerin başında bir sözlü anlatım ve giriş yapılıyor, ardından bahsedilen film gösteriliyor ve kapanışa geçiliyor. Ancak, bu sezonda arka planda gelişen bir hikâye bulunmuyor. Bu durum, diziyi daha çok Erşan Kuneri’nin anılarını anlattığı bir skeçler bütünü haline getiriyor. İlk sezonda gelişen bir hikâye olduğu için sezon finali anlamlıydı, ancak bu sezon kendimizi biraz yarım kalmış hissediyoruz. Yine de bu yapı, iyi mi kötü mü emin olmasam da, kişisel tercihe bağlı diyebilirim. İlk sezonun akışını daha çok tercih etsem de, skeçlerin mizahi yapısı dizinin genel havasını koruyor.
Sezondaki hikâyeler, dönemin klişelerini ele alan absürt ve abartılı bir işleyişe sahip. Ancak, bir iki hikâye dışında ilk sezondaki kadar ikonik karakterler göremiyoruz. Bazı karakterler ön plana çıksa da genellikle Türk sinemasının tanıdık tiplemelerinden esinlenmiş durumdalar. İzlediğiniz filmlerde karakterlerin isimleri aklınızda kalmayabilir, ancak olay örgüsü ve oyuncuların temsil ettiği tiplemeler hafızanızda yer edecek. Dekorlar ise yine renkli ve sunumlar basit. Amaç, renkli sahneler ve ilginç finaller yaratmak.
Hikâyeler genellikle bir cümleye sığabilecek nitelikte, bu da izleyiciyi olay örgüsünü anlamaya çalışırken zorlamıyor. Anlatılmak istenen mesaj net bir şekilde iletiliyor. Abartılı işleyiş ve bazı yerlerde aşırıya kaçan ti’ye alma tarzı, anlatılmak istenenlerin net bir şekilde geçmesini sağlıyor. Ancak bu sezonun hikayeleri, genellikle bir kerelik izlenecek nitelikte. İlk sezonda devam edebilecek karakterler varken, bu sezondaki hikayeler ve karakterler anlık bitiyor ve devam filmi aranacak yapımlar değil. İlginç finaller ve yeni oyuncular, diziyi izleten en büyük etkenler arasında.
Özellikle üçüncü bölüm, Hamur İşi, benim favorim oldu. Hikaye işleyişi ve yaratıcılığıyla uzun metraj bir film olabilecek kapasitede tatmin edici bir bölüm. Ayrıca Erşan Kuneri, sürekli farklı yapım tarzlarını denemeye devam ediyor; kitap uyarlamaları, müzikaller ve devam filmleri gibi çeşitli yapım türleriyle seyir zevkini artırıyor. Yapılan göndermeler de yerinde ve başarılı. Cem Yılmaz’ın oğlu Kemal’in “Kilimci Arif’in oğluyum” repliği ya da MFÖ ile yapılan kapanış ve Özkan Uğur’a verilen selam, tatlı atıflardan sadece birkaçı.
Müzikler konusunda, dönemin müzikleri sahneler arasında geçişlerde kullanılsa da genelde sahne arka planında sürekli 80’ler disko müzikleri duyuluyor. Bu sahneler renkli ve döneme uygun olsa da biraz abartıldığını söyleyebiliriz. Filmlerde kullanılan dekorlar ise temsili ve akılda kalıcı olması açısından oldukça abartılı. Yine de dizinin yansıttığı dönemi net bir şekilde anlayabiliyorsunuz.
Toparlayacak olursak, Erşan Kuneri ikinci sezonu, ilk sezonun dinamiğini korumaya çalışarak farklı hikayelerle izleyiciyi yeniden güldürmeyi amaçlayan bir yapım. İlk sezondaki bel altı esprilerin fazlalığı eleştirildiği için bu sezonda bu tür espriler daha az. Cem Yılmaz eleştirilere kulak verdiği için mi, yoksa Erşan Kuneri karakteri normal film yapmayı öğrendiği için mi, kararı izleyiciye bırakmak gerek. İlk sezon daha ikonik ve komikti, ancak bu sezon da iyi vakit geçirebileceğiniz ve sizi gülümseten bir yapım sunuyor. Dizinin özgün yapısı, absürt mizahı ve nostaljik atmosferi izleyiciye farklı bir deneyim sunuyor. Sosyal medya ve popüler kültür üzerine yapılan göndermeler, genç izleyicileri çekiyor. Eğer absürt mizahı, nostaljiyi ve sinemanın iç yüzünü konu alan dizileri seviyorsanız, Erşan Kuneri tam size göre. Ancak daha geleneksel yapıda dizileri tercih ediyorsanız, bu dizi size hitap etmeyebilir.
Erşan Kuneri 2. Sezon: Dinamik Aynı, Tat Farklı