Bottle Rocket: Dolu Gözlerle Gülmek
Wes Anderson Sineması’nın keyfini geç keşfetsem de bu filmlerin kolay kolay vazgeçebileceğim filmler olmayacağını Bottle Rocket ile net bir şekilde anlamıştım. Bottle Rocket yönetmenin izlemiş olduğum ilk filmi değil ama Anderson’ın her filmindeki gibi sarısıyla kırmızısıyla ve göz dolduran gülümsetmeleriyle birlikte tam bir Wes Anderson hayranı olmamı sağlayan filmdir.
Filmin oyuncu kadrosunda Anderson’ın birkaç filmi dışında her filminde yer alan ve Bottle Rocket’in senaryosunu da Wes Anderson ile birlikte kaleme alan Owen Wilson’a; Luke Wilson, Andrew Wilson, Robert Musgrave, James Caan, Lumi Cavazos, Brian Tenenbaum, Kumar Pallana ve Dipak Pallana gibi isimler eşlik ediyor.
1996 yapımı Amerikan suç ve komedi türündeki film hayali olarak kendisinin ve arkadaşlarının bir suç örgütü olduklarına inanıp yeni suçlar tasarlamaya çalışan Dignan ve arkadaşlarının bulaştıkları suçlar ve bu suçlar arasındaki zaman diliminde yaşananları ele alıyor.
Yönetmenlerin ve senaristlerin ilk filmlerindeki bakış açılarını diğer filmlerden daha da merak duyarak izleyen biri olarak Wes Anderson’ın sinema sahnelerine ilk adımını Bottle Rocket ile atmasının, yönetmenin bugünkü başarısını 26 yıl öncesinden yansıttığını ve gelecekteki filmlerinin de o zamanlardan habercisi olduğunu düşünüyorum. Yani sanıyorum ki ilk filmi Bottle Rocket olan bir yönetmenin sonraki filmlerini merakla beklemeyen olmamıştır/olmayacaktır. Dolayısıyla Bottle Rocket bence en iyi debut filmler arasında anılması gereken bir film. Bakıldığında Bottle Rocket suç, komedi, romantik ve seyahat filmi olarak kesit kesit ele alabileceğimiz, ortaya karışık ama tatmin edici bir anlatıya sahip olsa da Anderson’ın daha sonraki filmleri izlendiğinde tarz olarak bir gelişimin yaşandığı elbette fark ediliyor.
Filmin açılışı Anthony’nin akıl hastanesinden ayrılırken kapıdan çıkmak yerine camdan sarkıttığı çarşaflarla inip kendisini bahçede bekleyen Dignan’ın yanına gitmesiyle başlıyor ve bu sahnede Anthony doktoruna ‘Arkadaşım benim burada zorla tutulduğumu düşünüyor ve bu kaçışı planladığını sanıyor’ diyor. Bu cümle film boyunca Anthony ve Dignan arasındaki ilişkiyi hatta filmi özetler nitelikte. Anthony film boyunca Dignan’ın sandığı şeyler gerçekmişçesine onun planlarına ve soygunlarına ayak uyduruyor. Filmdeki iki soygunun arasında Dignan’a göre ‘Polislerden kaçarlarken, izlerini kaybettirmek için’ üç arkadaş bir motelde kalıyorlar ve bu otelde Anthony oda görevlisi olan Inez ile tatlı bir aşk yaşıyor. İkinci soygun esnasında da Dignan yaşanan komik talihsizlikler sonucu yakalanıyor ve film, kapanışı Bob ve Anthony’nin Dignan’ı hapishanede ziyaret etmeleriyle yapıyor.
Filmin hikâyesi dışardan bakılınca bir arkadaş çetesinin soyguna karışması gibi sıradan dursa da gerek ayrıksı karakter dokunuşları gerek de yönetmenliğin ‘an’ı desteklemesiyle alışılmış bir konu benzersiz bir sunuma kavuşuyor. Filmdeki karakterler saf diyebileceğimiz, suç işlerken bile kötü niyet beslemeyen ve bu halleriyle izlerken duygulandırıp gülümsetebilecek kişilerden oluşuyor. Wes Anderson filmlerinde zaten çoğunlukla bu gibi karakterler mevcut; yani çok uyanık, entrikacı ya da saf kötü karakterler yerine film bittiğinde seyircinin hafızasında iyi yanlarıyla kalan ve gerçek manada çevremizde olmasını isteyeceğimiz sevecenlikte karakterlerden bahsediyorum. O yüzden de yolunda gitmeyen bir günü güzelleştirmek istiyorsak Wes Anderson filmleri bu durumlar için biçilmiş kaftan niteliğinde.
Filmde ana karakterlerin kusurları ve en basit cümleleriyle bile duraksayıp düşünüp anlık üzülüp sevinmemiz sağlansa da derine inilmeyen noktalar da var. Örneğin Anthony ve Inez arasında, Inez’in arkadaşıyla karşılaşmasıyla gelişen bir kıskançlık ve dil farkından ötürü anlaşamama durumu oluyor ve bu kısa bir süreyle geçiştiriliyor. Yine Anthony’nin kardeşi ile olan ilişkisine filmin başında ve sonunda birer sahne ile değiniliyor dolayısıyla bu da hakkında çok yorum yapamayacağımız bir abi kardeş ilişkisi olarak kalıyor ama filmin süresi ve bir ‘ilk’ film oluşu göz önünde bulundurulduğunda bu yüzeysellikler göze hiç batmıyor.
Yönetmenlik tabii ki filmin en güçlü yanı. Filmin renk ve açılarıyla her saniyesi keyif verirken The Rolling Stones müzikleri de bu film için nokta atışı olmuş. ‘Şişe roketi’ fişekler filmde anlık güldürüyü sağlarken bir yandan da karakterlerin ani ruh hali değişimlerini simgelemesi açısından filmde güzel kullanılmış. Karakterleri birbirinden ayıramadım diyemeyeceğim maalesef çünkü Dignan’a ayrı olarak bayıldım. Onun o saniyelik ateşlenen öfkesi ve hemen ardından gelen sakinleşmeleri, suç örgütü üyesi olduğuna inanarak kendini kanıtlamaya çalışırken çok çocuksu kalan bakış açıları Dignan’ı en sevdiğim kurgu karakterlerden biri yaptı. Anthony ve Inez ilişkisini de çok tatlı bulduğumu belirtmeliyim. Sanırım filmdeki tüm güzellikler Dignan’ın plan yapma çabalarına rağmen her karakter özelinde habersiz, aniden gelişen duygu ve durumlardı. Çünkü o anilikler planlananlardan daha başarılı sonuçlandı ve karakterlerimizi daha mutlu etti, hayatta da habersiz gelen şeylerin daha mutlu ettiği gibi.
Bottle Rocket’in, izlerken bende uyandırdığı hisleri seviyorum. Filmdeki karakterlerin eşi benzeri pek görülmemiş karakterler olmalarını ve oyuncuların da rollerine bu içtenlikle girmiş olduklarını izlerken hissediyorum. Anthony-Dignan ilişkisinin bu kadar içten olmasında Owen ve Luke Wilson kardeşlerin canlandırıyor olmalarının etkisi de büyük. Sonuç olarak film benim tekrar tekrar izleyeceğim sıcaklıkta bir film. İzlemeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum ve izleyenlerin de severek izlediklerini ve hemen yönetmenin diğer filmlerini de izledikleri tahmin ediyorum.
Bottle Rocket: Dolu Gözlerle Gülmek