Bir Gün 365 Saat: Konuşulması Gereken Gerçekler
Bazı filmler vardır izlerken zorlanırsınız, boğazınız düğümlenir, gözlerinizden akan yaşları tutamazsınız. Hayatımda izlediğim, izlemesi en zor filmi sanırım 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde izledim: Bir Gün 365 Saat. Eylem Kaftan’ın yönettiği film aynı zamanda bu yıl düzenlenen 29. Saraybosna Film Festivali’ne seçilen tek Türk filmi.
Dünya genelinde cinsel istismar maalesef oldukça yaygın bir durum. Ancak Türkiye gibi muhafazakâr ülkelerde bu durum biraz daha sakıncalı bir hal alıyor. Çünkü bizim insanımız bu konuları konuşmak, düşünmek istemiyor. Hem yaşayan kişiler hem de aileleri, çevrelerindeki insanlar gerek korkudan gerek toplum baskısından yaşanılan şeyleri görmezden gelmeye çalışabiliyorlar. Eylem Kaftan da bu durumdan yola çıkarak topluma ve en çok da cinsel istismara maruz kalan kişilere ve bu kişilerin çevresindekilere bir mesaj vermek istiyor: “Hepimiz için umut var.”
Belgesel türünde çekilen film, babaları tarafından cinsel istismara maruz kalan ve bir şekilde yolları kesişen üç kadının hikayesini, adalet arayışını anlatıyor. Filmle ilgili en dikkat çekici unsur; Reyhan, Leyla ve Asya karakterlerinin kendilerini oynayışı. Kişileri korumak için sadece isimler değiştirilmiş. Bunun dışında tüm belgesel, yaşananların aktarıldığı bir kurgu dahilinde doğaçlama sohbetlerle oluşturulmuş. Bu noktada oyuncular, zorlu süreçleri zaten geçirdiklerini, kamera önünde yer almalarının kendilerine zarar verme ihtimalinden çok bu film ile dokunabilecekleri, kurtarabilecekleri hayatlara odaklandıklarını söylüyorlar. Böyle güçlü kadınların hayat hikayesini izlemek gerçekten çok etkileyici.
Film üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde üç karakterimizin de istismardan kaçışlarını, kadın sığınma evlerine sığınışını ve adalet arayışlarına nasıl başladıklarını anlatıyor. Anlatılanlar, çekimler, arka fona yedirilen müzikler sizi ilk andan itibaren filmin içine çekiyor. Filmde anlatılmak istenen tüm duyguları içinizde hissetmeye başlıyorsunuz. İkinci bölümde ise üç karakterin nasıl tanıştıkları, birbirlerine nasıl tutundukları, birbirlerini küçücük sözlerle, davranışlarla nasıl ölümden döndürdüklerini anlatıyor. En zor durumlarda bile tutunacak bir dalımız olduğunda kendimizi nasıl kurtarabileceğimizi çok içten bir şekilde aktarıyor film. Üçüncü bölümde ise kendi hayatlarını biraz daha yoluna koyan karakterlerimizin diğer mağdurlara nasıl yardım etmeye karar verdiklerini anlatıyor.
Ele aldığı konu bakımından işlemesi, senaryolaştırılması ve çekmesi ne kadar zor olsa da Eylem Kaftan gerçekten ustaca bir iş çıkarmış. Çektiği belgesellerle büyük beğeni toplayan Kaftan, bu filmde de ne kadar başarılı bir yönetmen olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Filmin görüntü yönetmeni Florent Herry, çekimlerin birkaç sahne haricinde tek seferde çekildiğini söylüyor. Buna rağmen görüntü yönetimi açısından film neredeyse kusursuzdu.
Oyunculuklar konusunda konuşmayı her ne kadar çok sevsem de bu film açısından oyunculukları konuşmak pek mümkün değil. Oyuncular kendilerini canlandırdığı ve filmin senaryosuna kendilerinden de çok şey kattıkları için tüm hisler izleyiciye çok net bir şekilde geçiyor. Filmi izlerken onların yaşadıklarını siz yaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Onlarla ağlıyor, onlarla gülüyorsunuz. Reyhan, Leyla ve Asya’nın gösterim sonrasında düzenlenen sohbette bu filmi çekmenin kendilerine ne kadar iyi geldiğini söylemeleri de Eylem Kaftan’ın hem filmi çekme kararı almasının hem de filmin çekim sürecini çok iyi yönettiğinin bir kanıtı. Buradan bir kez daha kendisine teşekkür etmek istiyorum böyle bir filmi bizlerle buluşturduğu için. Umarım verilmek istenen mesaj her yere ulaşır. Filmde Asya’nın da dediği gibi umarım adalet arayışına cesaret eden kadınlar azınlık olmaktan çıkıp hiçliğe ulaşır. Çünkü hiç kimsenin tek bir kadına bile bu acıları yaşatmaya hakkı yok.
Dipnot: Bu filmi sevdiyseniz Büşra Sanay’ın Türkiye’deki ensest gerçeğini anlattığı Kardeşini Doğurmak adlı kitabını da okumanızı tavsiye ederim.
Bir Gün 365 Saat: Konuşulması Gereken Gerçekler