Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Sanki Her Şey Biraz Felaket: mi Gerçekten?

Sanki Her Şey Biraz Felaket: mi Gerçekten?

Yazar: Oğuzhan Güre

Sanki Her Şey Biraz Felaket: mi Gerçekten?

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde izlediğim bir diğer film, Umut Subaşı’nın ilk uzun metrajlı filmi olan Sanki Her Şey Biraz Felaket. Katıldığı festivallerden adaylıklarla dönen ve 42. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma’da Mansiyon Ödülü alan film, Türkiye’deki gençlerin yaşadığı sorunları dört farklı karakter üzerinden mizahi bir şekilde ele alıyor.

Karakterlerimizin birisi daha henüz üniversite öğrencisi olan Zeynep. Zeynep her günü aynı geçen, her gün haberleri takip edip kötü haberlerle psikolojisi iyice sarsılan bir karakter. Her ne kadar bazen doğru olmadığını bilsek de bir şeylere tutunuruz ya, Zeynep de astrolojiye tutunuyor. Hayatındaki tüm gelişmeleri dinlediği burç yorumlarına dayanarak devam ettirmeye çalışıyor. Örneğin tanışıp konuşmaya başladığı bir kişiye sadece burç yorumunda aslan burcu biriyle tanışacaksın dendiği için tanıştığı kişinin burcunu aslan olarak tahmin ediyor ve ilişkiyi tamamen bu yorumlar üzerine kuruyor.

Diğer bir karakterimiz Ayşe, ülkemizdeki pek çok genç gibi o da kendisine bir gelecek göremiyor. Türlü yollarla yurtdışına kaçmaya çalışıyor. Bunun için bir orkestraya girip hiç bilmediği müzik aletlerini çalması gerekse bile denemekten vazgeçmiyor. Bir gün sokakta birisi kendisine Türk’e benzemediğini söylediği için bir sonraki sokağa çıkışında turist rolüne bürünüyor ve tanıştığı Mehmet karakterine kendisini Afgan turist olarak tanıtıyor. Mehmet’in ülkedeki mülteciler konusunda verdiği tepkiye de muhtemelen kendisinin de bir gün başka bir ülkede yaşama durumunu düşünerek tepki gösteriyor.

Üçüncü karakterimiz Mehmet. Kendisi hayallerini gerçekleştirememiş, babasının isteğini yerine getirip mühendis olmuş ve mutsuz olduğu bir evlilikte kendisini heba eden ama bunları bırakıp gidemeyen birisi. Mutluluğu dışarda arayan, tanıştıktan sonra Ayşe’ye ya da turist adıyla Leyla’ya tutunan Mehmet, bize en ufak mutluluğu gördüğü her şeye sonuna kadar sarılabileceğini gösteriyor. Hatta öyle ki Ayşe’nin Türk olduğunu öğrenmesine rağmen biraz daha onunla mutlu olabilmek için ona Leyla’ymış gibi davranıyor.

Son karakterimiz ise işsizlikle boğuşan Ali. Para bulma umuduyla son paralarını da iddaa, sayısal loto gibi şans oyunlarına harcayan bir karakter Ali. Hala ailesinin evinde yaşıyor. Zeynep ile tanıştıktan sonra tüm ilişkisini yalanlar üzerine kuruyor çünkü buna ihtiyacı var.

Başta da dediğim gibi karakterler aslında bizimle beraber bunları yaşayan herkes. Günlük hayatta yaşadığımız, yaşayabileceğimiz her şeyi alıp mizahi bir tonda ama izleyenleri düşündürmeye de iterek sunuyor Umut Subaşı. Filmde mükemmel diyebileceğimiz bir denge var. Bir tarafta karakterleri kendimize, çevremize benzeterek duygusal bir bağ kurdururken bir yandan da yaşananların komedi unsuru içermesi sebebiyle eğlenceli bir hale bürünüyor.

Oyuncular Melis Sevinç, Melisa Bostancıoğlu, İbrahim Arıcı ve Mert Can Sevimli. Ayrı ayrı bahsetmeye gerek yok çünkü hepsi gerçekten çok içten çok samimi canlandırmışlar karakterlerini. Ağladıkları sahnelerden, mutlu oldukları sahnelere kadar tüm sahnelerde onların duyguları direkt izleyiciye de geçiyor. Ek bilgi olarak da vereyim; Zeynep karakterini canlandıran Melisa Bostancıoğlu gösterim sonrası yapılan sohbette, yönetmen Subaşı’nın çekimler süresince duyguları ve hikayeyi en iyi şekilde aktarabilmek için kendisini mod olarak aşağıya çekmeye çalıştığını söyledi.

Umut Subaşı, filmin başından sonuna kadar izleyiciyi iki arada bir derede bırakıyor. İzleyen herkes farklı duygulara ve düşüncelere sahip oluyor. Kimisi umutlu bir yapım olarak görse de kimisi dibe çökmüşlüğümüzü gözler önüne seren, geleceğe umutla baktırmayan bir yapım olduğunu söylüyor.

Filmin geçiş sahnelerinde yer alan Zeynep karakterinin seslendirdiği gazete haberleri de geleceğe umutla bakmak isteyen izleyicilere gelecekle ilgili umutlanmamaları gerektiğini hatırlatıyor. Bu sahnelerdeki gazete haberlerinin sebebi ise, yönetmen Umut Subaşı bir gün oturup acaba aralıksız kaç gün bir kötü haber yazabilirim diye düşünmüş ve yaklaşık 1.5 ay boyunca her gün yazabileceği bir haber bulmuş. Ardından bunları filme eklemeyi düşünmüş ve bu geçiş sahnelerinde kullanmış. Çok da yerinde bir tercih olmuş. Hem Zeynep karakterine hem de hikayeye gerçekten uyduğunu söyleyebilirim.

Genel olarak baktığımız zaman çekimleriyle, hikaye için verilen sert kararlarla, izlediğimiz komedi filmlerinden tamamen farklı bir yapıda olmasıyla izlemeye değer bir yapım olarak karşımıza çıkıyor Sanki Her Şey Biraz Felaket.

Sanki Her Şey Biraz Felaket: mi Gerçekten?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...