Anasayfa İncelemeler Atiye: Mitolojiler Çarpışması (Sezon 3 İnceleme)

Atiye: Mitolojiler Çarpışması (Sezon 3 İnceleme)

Yazar: Eslem Saraçoğlu

Atiye: Mitolojiler Çarpışması (Sezon 3 İnceleme)

“Sonsuzluk, sonsuz zamana sahip olmak değildir, zamansızlık demektir. Sonsuz aydınlanmayı yaşamak istiyorsan geçmiş ve geleceği aklından çıkar, şimdide kal.”      

                                                                                                                  -Şems-i Tebrîzî

Netflix’in yayınladığı ikinci Türk yapımı dizi olan Atiye (The Gift) final sezonu ile seyirciye veda ediyor. İlk sezon Aralık 2019’da, ikinci sezon Eylül 2020’de yayınlanmıştı. Yapım açıklandığı ilk günden beri çok konuşuldu, adından kadrosuna, konusundan repliklerine kadar her konuda ağır eleştirilere maruz kaldı. Ben bu noktada üçüncü sezonu elimden geldiğince objektif değerlendirmeye çalıştım. Geçtiğimiz sezonlarda ise diziye genel bakışım çoğu izleyiciye göre daha pozitifti. Her şeyden önce Anadolu çok renkli bir coğrafya ve gizemli, mitolojik olaylara çok müsait. Biz bu toprakların avantajlarını yeterince kullanamıyoruz. Şu an global bir platformda böyle bir yapımın bulunuyor olması bence umut vadediyor. Başta Göbeklitepe olmak üzere Nemrut, Kapadokya, Mardin, Suuçtu gibi değerlerimizi olduğundan daha da gizemli hale getirerek izleyicinin dikkatini bu topraklara çekiyor. Bomboş bir senaryosu olsaydı bile benim gözümde değerli bir görselliğe sahip olacaktı. Kaldı ki boş bir senaryosu da yok. Beren Saat ve Mehmet Günsür’ün oyunculukları da çok konuşulan meselelerden birisiydi. Ben Beren Saat’in kendine has oyunculuğunu beğeniyorum, her karaktere göre şekil alabilen bir oyuncu olmayabilir ancak Atiye karakterine var olan durgunluğunun tam uyduğunu düşünüyorum. Mehmet Günsür’ün ise ikinci sezon diyaloglarla ilgili bir sıkıntı yaşadığını düşünüyorum. Globaldeki yapımların çevirilerden kaynaklanan sadeliği anadil izleyicileri için yeterli olmayabiliyor. Bu problemin en çok Mehmet Günsür’ün sahnelerine yansıdığını düşünüyorum. Melisa Şenolsun’a gelecek olursak ilk sezon çok beğendiğim halde ikinci sezon karakteri üzerine düşen sorumlulukları yerine getiremediği için genel anlamda etkisiz kaldı, dizideki konumu Atiye’nin yanında oldukça sönüktü ben ikisinin de yeterince etkili olmasını isterdim. Bu konuda üçüncü sezondan beklentim Cansu veya Elif olarak Melisa Şenolsun’u daha etkin görebilmek.

İlk iki sezon birbirinden oldukça farklıydı, ilk sezon daha çok Erhan (Mehmet Günsür) karakterine odaklanmışken ikinci sezon tamamen Atiye (Beren Saat) üzerinden ilerlemişti. Konu ise bambaşka noktalara gelmişti, benim favori Netflix yapımım olan Dark’a bir hayli benzer olmuştu hatta Jonas’ın mağaradan geçişi ile Atiye’nin mağaradan geçişi birebir örtüşen sahnelerdi. Paralel evren işleyen birçok yapım var ama Dark son yıllarda en çok dikkat çeken paralel evren yapımı, o nedenle sahneler çekilirken benzerlikleri minimumda tutmakta fayda vardı diye düşünüyorum. Atiye’nin, Dark’ta olmayan mistik bir yanı var bu özellik üzerinden devam ederlerse Dark’a benzemekten daha iyi bir adım atmış olacaklar. Umarım final sezonu benzerliklerden değil benzersizliklerden puan alacak başarıda olur diyorum ve final sezonu incelemesine geçiyorum. Bu arada yazdığım en uzun inceleme yazısı oldu, konu çok uzun olunca ancak bu kadar kısaltabildim…

Öncelikle fragmanda bize verilen ipuçları üzerinden biraz yorum yapmak istiyorum. Bu sezon Atiye’de Erhan’da çocuklarının arka planında kalacak gibi görünüyor. Atiye kim? sorusuna aradığımız cevabı bu sezon küçük kızla beraber çözeceğiz gibi duruyor. Bu arada Atiye ile Erhan’ın kızını oynayan çocuk oyuncu değişmiş, görünce aklınız karışmasın.

Fragmanın bir kısmında kızın gözlerinin iki farklı renkte olduğunu fark etmişsinizdir buna ek olarak “O, iki soyun birden devamı.” repliği de Atiye’nin Şahmeran ile olan bağlantısı hakkındaki ihtimallerimizi kuvvetlendirmiş oldu. Yarı insan yarı yılan betimlemesi için iki farklı renkte göz kullanılmış olabilir. Tabii bu farklı renkte göz kullanımı sadece Şahmeran soyuyla ilgili bir durum değil İskandinav mitolojisinde yer alan melezlikte de bu özelliğe rastlayabiliyoruz. Ancak ikinci sezonda Şahmeran’ın hikayesini bizzat dinlemiştik hatta hikâye anlatılırken Atiye, annesi ve anneannesinin görüntülerini vermişlerdi. Devam eden bölümlerde ise Şahmeran sembolleri karşımıza çıkmaya devam etmişti. Açıkçası Erhan’ın babasının Camsap ile olan benzerliği de bizi bu ihtimale oldukça yaklaştırıyordu. Bu sezon cevabını aradığımız bir başka soru ise Serdar’ın ve daha sonra Ozan’ın hizmet etmeye başladığı örgütün amacı tam olarak neydi? Fragmanda Atiye’ye, kızının gücünün farkında olmadığını söyleyen Ozan örgütle sıkı bir bağ içerisine girmiş ve oldukça bilgi edinmiş gibi duruyor. Hatırlarsanız geçen sezon finalinde Atiye’nin kızını kaçıran da oydu. Şimdi bu olaydan 8 sene sonrasına birinci bölümle beraber geçeceğiz.

Sezona başlarken dizi seti de pandemiden nasibini almış ve sessiz sakin uzaklarda bir evde çekim yapmaya başlamış sanki, merkezden uzak doğayla bütünleşmiş. Bu yönü dizinin genel konseptine de uymuş. Kostümlerde ise Atiye’nin helen tarzında beyaz, gri veya bej renklerde giyinmesi, antik çizgide takılar kullanması, spiral desenli bilekliği, evdeki dekorasyon eşyaları ve diğer oyuncuların da yine aynı tonlarda giyinmeleri ile dizi final sezonuna her konuda hazırlıklı başlamış diyebilirim.

Görselliği bir kenara bırakıp konuya gelecek olursak Arda adında bir çocuğun ıssız ormanda kayboluşu ile bölüm başlıyor. İlk gördüğümde acaba “Atiye’nin oğlu da mı oldu?” diye düşünsem de başka bir kadının annesi olduğunu gördüğümde bu fikirden uzaklaştım. Bu sahne sadece kaybolan çocuk hatırlatması mı yoksa Arda’nın hikayesi devam edecek mi? Bölümün devamında Atiye’yle yolları kesiştiğine göre devam edecek gibi duruyor. Atiye ve Erhan’ı gördüğümüz ilk sahne ise Hıdırellez akşamı gül altına gömülen dilekle başlıyor. Hıdırellez’den bahsetmeleri beni hiç şaşırtmadı zira ilk sezondan beri Anadolu topraklarında yer edinmiş bütün kültürlere bir şekilde değiniyorlar.  Atiye’nin kendisini bereket tanrıçası olarak anlattığı bir hikâye dinliyoruz. Anadolu’nun bereket tanrıçası Kybele veya Yunan mitolojisindeki Demeter’den bahsettiğini düşünüyorum. Ancak bu noktada daha fazla akıl karışıklığına gerek var mıydı diye sormaktan da kendimi alıkoyamıyorum. İlk sezondan beri Atiye’ye atfedilen bir sürü efsane var. Başta Şahmeran olmak üzere, Venüs (Zühre, Çoban Yıldızı, Afrodit), Havva, Magdalalı Meryem, İsis, Sirius, İsias şimdi de tüm bu ihtimallere bereket tanrıçası eklenmiş oldu. Cevap bulmaya geldiğimiz sezonda işler daha da karışacağa benziyor. Umarım ilerleyen bölümlerde tüm bu ihtimalleri Atiye üzerinde mantıklı bir şekilde birleştirir ya da elerler.

Göbeklitepe’yle ilgili ilk ipucunu bize Erhan veriyor, zamanın doğrusallığı hakkında düşündüğünü ve Göbeklitepe’nin bir araç olduğunu ifade ediyor. Doğum, ölüm, araf bunlar bizim algıladığımız sırada ilerlemiyor olabilir, zamandan çok anı anlamak gerekli. O anda birden çok olasılık var ve hepsinde de hikâye başka şekilde ilerliyor. Biz bu olasılıkları zaten bir önceki sezon fark etmiştik. Peki bu sezon hangi olasılıktayız?

Serdar’ın bir camide inzivaya çekilmiş olması bana üçüncü olasılıkta olduğumuzu düşündürdü. Burada örgütten saklanıyor, artık onlar için çalışmıyor ama henüz öldürülememişte. Daha sonra Cansu karşımıza çıkıyor. Biliyorsunuz birinci olasılıkta Cansu öldü, ikinci olasılıkta ise hiç evlat edinilmedi ve adı Elif. Yani evlat edinilmiş ama ölmemiş bir Cansu var karşımızda. Ben üçüncü olasılıkta olduğumuza inanmıştım ancak yazımın devamında başka bir konuya daha değineceğim.

Babası tarafından hiç takdir edilmeyen Ozan, annesi tarafından takdir edilen bir çocuk olmak uğruna kendi benliğine yakıştıramadığı şeyler yapar olmuş. Topuklu ayakkabıyı gördüğüm ilk andan beri Melek’in geldiğini hissetmiştim, yanılmamışım ancak kadının örgütteki konumunu çözemedim. En tepedeki kişi olması imkânsız diğer olasılıklarda örgütün faaliyetleri sonucu kendi oğlu ölmüş ve Serdar’ı suçlamıştı. Büyük ihtimalle Ozan gibi örgüte sonradan katılmıştır diye düşünüyorum. Eğer örgütün başı çıkarsa diğer sezonlarla tutarsızlıklar ortaya çıkacak.

Atiye ve Erhan’ın kızı Aden (Cennet Bahçesi) ya kurtuluşu sağlayamasın diye ya da felaketi getirebilsin diye Ozan aracılığı ile gözetim altında büyütülüyor. Fragmanda gördüğümüz iki renkli göz sadece belli zamanlarda beliriyor onun haricinde normal insan gözüne sahip. Bir şekilde annesine ulaşmaya çalışıyor ama aynı zamanda ulaşmak istemiyor da. Ona acı veren bazı şeyler görüyor. Geçmişten ya da gelecekten belki de ikisinden birden.

Aden’in acı çektiğini gördüğü halde sanki kızı yaz kampına gitmişte kamp bitince dönecekmiş gibi büyük bir ferahlıkla gelmesini bekleyen Atiye bana çok gamsız geldi. Aynı şekilde kızı da kaçabilecek potansiyele sahipken kaçmak yerine zamanını bekliyor, annesine mesajlar yollamaktan öteye geçmiyor. İkisinin de bu tavrı fazla gerçeküstü, zaten varlıkları da gerçeküstü o yüzden bu konuda ne desem boş. Erhan kızını bulmak için çok daha fazla çaba gösterirken Atiye’nin “O, bizim kızımız.” değil de “O, benim kızım.” demesi de son derece rahatsız edici ve bencilceydi. Aden evine geldiğinde de Erhan olması gerekenden çok daha geri planda bırakılmış, sanki varlığı sadece bir araçmış gibi…

Ozan’ın aileye karışma planından rahatsız olan Erhan, Atiye ve Aden’i Ozan’la yalnız bırakıp Umut’la beraber araştırma yapmaya gidiyor. Gerekçe olarak da “Atiye’nin yolu başka” açıklamasını yapıyor, ben Atiye ve Erhan’ın ilişkisinin bu kadar yüzeysel olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki Erhan onları her konuda destekleyecek, yeri geldiğince önlerinde durmayıp yollarını açacak, kaybedecek, arayacak, bulacak bunlar yaşamak zorunda oldukları süreçler. İlişkileri gerçeküstü bir boyutta olduğu için büyük fedakarlıklar gerektiriyor ancak bu yine de boş vermiş gibi davranmasına bir açıklama olamaz. Kaldı ki tam olarak boş vermemiş de. Ozan’la beraber yola çıktıklarını duyunca deliye döndü, sanki onları Ozan’la beraber bırakıp gitmemiş gibi büyük büyük tepkiler göstertti. Bu sezon karakterlerin duygu geçişleri, verdikleri kararlar, yaptıkları hareketler çok tutarsız olmuş. Mesela Ozan düştükten sonra Melek, Aden’i kaçırmaya gidiyor, o sırada Erhan oturmuş çatıda Ozan’ın yasını tutuyor sanki onu çok severmiş gibi… Gidip kızını kurtarsana! Bu açıdan benim için Ozan (Metin Akdülger) ve bir çocuk oyuncu olarak Aden (Lara Tonka) sezonun yıldızıydı.

Ozan, Aden’le özel bir bağ kurmuş, kendini aileye yakın görüp bir süre sonra onlara yardım edeceğini düşünüyordum. Atiye, kızı ve örgüt arasındaki tek ortak nokta Ozan. Onun taraf değiştirmesiyle olaylar çözülebilir gibi duruyordu, öyle de oldu. Altıncı bölümde Ozan seçimini yaptı. Kimse tarafından sevilmeyen bir karakterin onu seven tek kişiye olan bağı ve o bağın karakteri değiştirme süreci bence her yapımda iş gören bir senaryo, üzerine bir de sezonun en iyi oyunculuğu eklenince hikayesi çok yerinde olmuş. Ayrıca ölümünden sonra akan kanının ölüm havuzuna akması da oldukça manidardı.

Hangi olasılıkta olursak olalım karakterler yaptıkları seçimlerle bir şekilde aynı sonda kendilerini buluyorlar. Yazımın başında Cansu karakterini çok daha etkin görmek istediğimden bahsetmiştim. Beklediğim kadar olmasa da geçen sezona göre çok daha iyiydi. Tek kızdığım nokta Ozan’ın annesiyle olan konuşmasını duyduktan sonra gidip Atiye’yi Göbeklitepe konusunda uyarmamasıydı, onu da Ozan’a olan zaafı ile açıklayabiliriz sanırım. Bir de Ozan’ın ölümünden sonra Atiye’ye gidip “Beni buraya sen getirdin, onu da getirebilirsin.” demesi bütün olasılık düşüncelerimi baltalayan bir cümle oldu. İkinci sezonda Melek ve Elif, Atiye ile mağara girişine gitmişti, onlar Atiye’yle 1. olasılığa dönmüş olabilirler ancak Elif’in oradaki hayatı ile Cansu’nun hayatı farklıydı. Elif’in mağaradan geçince bir anda tamamen Cansu’ya dönüşmesi ne kadar mümkün? Ayrıca Melek, Ozan’a beni araftan alıp buraya getirdiler dedi yani Atiye değil başka birisi onu bu olasılığa getirmiş. Maalesef bu olasılık sorusuna bir cevap bulamadan dizi bitti.

Diziye bu sezon dahil olan Umut (Selma Ergeç) karakterinden de biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle oyuncu karakterine çok uymuş. Sanat ekibinin de bir kez daha altını çizmem gerek, kostümleri, takıları her parçasıyla mükemmel ayarlanmış. Sadece mekanla ilgili bir eleştirim var. Karakterin herkesten kaçmaya çalışıp, her tarafı camla kaplı köşe dükkânda yaşıyor olması ironik bir seçim olmuş. Bu kadar korkup etrafı gözlüyorken dışardan bakanın her türlü içeriyi gözetleyebildiği bir dükkânda yaşamayı tercih etmezsin. İlerleyen bölümlerde perde kullanılmış ama ilk bölümlerde kullanılması çok daha önemliydi. Mardin’deki sahnelerde de Umut’un Erhan’ı öpmesi son derece gereksiz bir klişe olmuş.

Sona doğru yaklaşırken “Atiye kim?” sorusuyla çıktığımız yolda “Aden kim?” sorusuna net bir cevap bulabildik. Öncelikle fragmanda görüp yorumladığım renkli gözler Şahmeran soyundan gelen insan-yılan karışımı bir özellik değil, Horus’un gözleriymiş. Gece de gündüz de her zaman insanı gözetleyen bir Antik Mısır tanrısı, tabii bu hikâyede tanrıçasıdır demek daha doğru olacaktır. Bu durumda Atiye-İsis, Erhan-Osiris diyebiliriz. Sirius ile olan bağlantı ise güneş sisteminin 1700 yılda bir tekrar eden döngüsünün Horus ile olan bağlantısından ibaretmiş. Konu Şahmeran’a nasıl bağlanıyor, bağlanmalı mı bilmiyorum ancak final bölümünde bile yeraltı dünyasında Atiye ve Aden’e yol gösteren bir yılandı.

Bir başka karışıklık ise Hayat Ağacı ile ilgili. İkinci sezonda kadınların Göbeklitepe’de çaput bağladıkları ağacın Hayat Ağacı olduğu söylenmişti, bu sezonda ise Hayat Ağacı Pers versiyonu olan Gaokerena ile Dara bölgesindeydi. Ağaç neden ve nasıl değişti?

Bir de son anda çıkan Anka kuşu efsanesi var tabii… Beşinci bölümün başında Atiye bir Anka kuşu gibi küllerinden doğduğunu söylüyor. Mardin’de ise Umut’u büyüten teyzesi Simurg’un yani Anka kuşunun hikayesini anlatmaya başlıyor. Tıpkı Şahmeran’ın hikayesi gibi bu hikâyeyi de dinliyoruz. Hayat ağacında yaşadığını söylüyor. Anka evrenin tüm bilgisini zihninde taşıyacak kadar yaşlı bir kuş, bunlar anlatılırken Aden’i gösteriyorlar ve tüm ihtimallere bir de Anka kuşu olabilme ihtimali ekleniyor. Zaten Göbeklitepe’deki kadim ayinleri bile zihninde bulundurabiliyor olması kuş ile örtüşen bir yanıydı. Ölürken doğmak, doğarken ölmek, yeniden hayat bulmak gibi cümleler ile aslında sezonun başından beri bize Anka’nın ipuçları veriliyordu. Ancak sonuçta bu ihtimalde Şahmeran gibi havada kaldı. İsis, Osiris, Horus olarak hikâye kapanmış oldu.

Finale kadar bunca efsaneye yer vermeye, akılları karıştırmaya, bir doğuya, bir batıya, bir güneye hikâyeyi, mitolojiden mitolojiye savurmaya gerek var mıydı bence yoktu. Bütün bu efsaneler tek başına bile o kadar ağır konular ki hepsini karıştırmak bence onlara biraz haksızlık olmuş. Bırakın hikâyeyi sadece seçtikleri mekanların gizemi bile alır başını giderdi. Bir de açıklanması gereken onca şey varken üçüncü sezonun ortasına kadar doğru düzgün hiçbir şey açıklanmadı, bu kadar gizlenen sır izleyiciyi bir süre sonra boğabilir. Yavaş yavaş sır perdeleri aralanmalıydı. Dizi final oldu ama hala örgütü, kurdukları sistemleri, frekansları, dilleri, kimlerden oluştuklarını tamamen bilmiyoruz. Her şeyin Melek’le başlayıp Melek’le bittiği iddiası beni hiç tatmin etmedi zaten diğer sezonlardaki Melek karakteriyle de çatışan bazı noktaları var. Diğer olasılıkta örgüt Ozan’ı öldürdü diye kendini asan bir kadından bahsediyoruz. O yüzden ben bu finali hiç yeterli bulmadım. “İzlediniz işte, mekanlar güzeldi, cast güzeldi, anlamadığınız bir sürü sembol koyduk, efsaneler anlattık ama boşverin esrarengiz olsun diye eklemiştik hikayeyle ilgisi yoktu, şimdi tüm bunlara bir mana aramadan hadi bir sonraki diziye geçin.” der gibi olmuş. Her şeye rağmen içerik Anadolu’yu Dünya’ya açan bir kapı olmuş. Öneririm ama bir daha izler miyim emin değilim.

Mesela Aden eğer finalde durmasaydı ne olacaktı? Onun vereceği kararla yeni bir döngü başlayacak dediler. Benim anlamadığım şey zaman diye bir şey yoksa her şey doğrusal değilse aynı anda birden çok olasılık gerçekleşiyorsa kıyamet nasıl gerçekleşecek ve nasıl bir yeni döngü başlamış olacak? Bütün olasılıklar zaten o an yaşanıyor. Çok fazla soru ve çok az cevapla yolun globalde açık olsun Atiye/The Gift.

Atiye: Mitolojiler Çarpışması (Sezon 3 İnceleme)

Eslem Saraçoğlu’nun Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

1 Yorum:

Avatar
ateş 21/06/2021 - 10:30

ikinci bölümün başında gösteriyorlar, 2. sezonda atiyenin ozanın babasının doğru yolu seçmesini sağlaması birinci sezondaki evreni etkilemiş ve ozanın babası cansuyu boğmak yerine hastaneye götürmeyi seçmiş. melek lilith’den bahsedince meleğin lilith olduğunu düşündüm çünkü istediği şey çok kadim(her şeyin sonu ve yeniden başlaması, bu sayede kendince yaşadığı haksızlık giderilecek) ama sonra doğum lekesi yok diye dünyanın sonunu getirmeye çalıştığını söyledi bu çok saçma(tahminim asıl senaryoda lilith olduğu ama risk almak istemediler). ayrıca cansuyla ilk karşılaştıklarında ikinci sezonun finalindeki olaya gönderme yaptı bildiğin sonra bütün o karakter gelişimini çöpe attı. ayrıca Hannah’a ne oldu? galiba direkt bu sezon için sözleşmeyi iptal etmiş. Bu arada anladığım kadarıyla Cansu intihar etti ozanın bilekliğiyle boğazını keserek.

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...